( Önnot: Bu yazımı 10 gün kadar önce yazdım, sabahtı. Akşamına aşağıda linkini verdiğim videoyu izledim. Yazdıklarımın daha net , kısa ve bilimsel olarak anlatıldığını görünce rahatladım doğrusu. Tatile gidince de yayınlamak bugüne kaldı.)
Video, çoğunuzun bildiğini sandığım Evrim Ağacı kanalından. Sunucunun doktoralı bir bilim insanı olduğunu biliyordum ama uzmanlık alanının etyoloji yani hayvan davranışları olduğunu bilmiyordum.
Dolayısıyla aşağıdaki uzunca denebilecek yazımı okumazsanız bile videoyu izlemenizi öneririm, halen kafasında soru işaretleri olanlar için ve sokaklarda hayvan beslemeyi iyi bir şey sananlar için.)
Video:
https://www.youtube.com/watch?v=t5MnfZiaTsc
İkinci not: Bir veterinerin görüşlerini iceren başka bir video:
https://m.youtube.com/watch?v=0pFI6lP8apE
Ikisi de aynı şeyleri söylüyor (Aklın yolu bir!)
* Köpekleri sokaktan toplamak asıl sorun.
*Toplayınca tek yapman gereken kısırlaştırmak.
* Sokakta hiçbir hayvan beslenemez.
* Hayvan sahibi olmak zorlaştırılmalı ve takip edilmeli
***********************************
Bu yazıyı yazmak ve tabii ki
yayınlamak büyük cesaret istiyor.
İki
türlü tehlike var.
Bizim ülkemize özgü iki tür
tehlike.
İlki, tarafsız, yani kendi
fikrini bir süreliğine arkaya koyarak, temiz zihinle, sakince, karşısındakini
dinlemek ve anlamaya çalışmak
kültüründen büyük ölçüde yoksun oluşumuz. Fikir tartışmasını bilmeyiz, hele
nezaket hak getire.
İkincisi, söylediğiniz şey, toplumdaki belli bir grubun söylediği şeye
denk geliyorsa, hemen o gruba dahil edilirsiniz. Kutuplaşmış toplumlarda
olduğu gibi hemen bir linç de
başlar: O gruba dahil edilip karşı tarafca yemediğiniz etiket kalmaz.
Düşünün, bunu sadece bir fikriniz
bir grupla örtüştü diye yaparlar. Yani hiçbir şekilde bu grubun/ kutbun, değil
içinde olmak, sempatizanı bile olmadığınız hatta nefret ettiğiniz halde. Bilip
bilmeden bunu yaparlar. Hele ki klavye kahramanları olduğumuz bu sanal dünyada.
Vay ki insana ne vay... (Blog arkadaşlarımı iki eksiklik konusunda da tenzih
ederim.)
Uzun bir zamandır şu düsturu
kendimde uygulamaya çalışıyorum: İyiye iyi, kötüye kötü diyebilmek. Adaletsiz
uygulamalara ses çıkarabilmek, sonuçları kendi refahıma aykırı düşecekse bile.
Ah Nesimi, yüzyıllar önce ne güzel söylemişsin;
“Rızkı veren Hüdadır, kula minnet
eylemem”
Ne
kadar zor şeyler!
İnsan olarak zaten yapımız kendi çıkarımız üzerine kuruludur, doğal olarak da
öyle olmalıdır. Yani kendini düşünüp de aslandan kaçma becerisi ile avlanma
becerisini geliştiren atalarımız olmasaydı bugün nasıl hayatta kalacaktı insan
ırkı?
Ama iş sosyal hayata geldiğinde,
karşımızdakini de bizimle a priori
olarak aynı görmediğimizde (o da benim gibi bir insan olarak doğdu), sırf kendi “keyfimiz” için ona zarar verip
öldürecek miyiz mesela? İyi nedir, doğru nedir, gerçek nedir....Oooo,
sorular,sorular..
Çok sevdiğim bir anekdot/fıkra
var:
Bir Kızılderili şefine sormuşlar
iyi ve kötü nedir diye. Şef de demiş ki, düşman kabilenin şefinin karısını
çalarsam bu iyidir, o benimkini çalarsa bu kötüdür.
Neyse. Zeki ve ferasetli
okuyucularıma güvenip fazla uzatmayayım.
Bu iki tür tehlikeyi ve
getireceği can sıkıntısını göze alarak konuya giriyorum:
EVREN
DENGE ÜZERİNE KURULUDUR.
Dengeyi
bozarsan, tahterevallideki gibi, ya aşağı kakılırsın, oran buran yaralanır, ya
yukarı uçar orada kalırsın, ait olduğun yere dönemezsin...
Mesela etki- tepki yasası. Bir fizik kanunudur ama sosyal alanda bile
geçerlidir, öyle değil mi?
Hiçbir şey yoktan var olmaz ve sebepsiz yere, kendiliğinden yok olmaz yasası
da öyle.
Bir sandalyeyi yerinden oynatmak
için, onun potansiyel (durgun) enerjisi
kadar zıt bir kuvvet uygulaman gerekir.
Durduk yere sokaktan geçen birine
bir şaplak atarsan o da sana aynıyla karşılık verir.
En neti: Tabiatın dengesini
bozduk, iklim kriziyle karşı karşıyayız; kısasa kısas!
Ve saire...
Evrende
dengeyi bozan problemler vardır ve onun çözüm yolları vardır. Problemi yaratan
da insandır, çözecek olan da odur.
Sokak
köpekleri de bir sorun.
Öncelikle
bunun bir sorun olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Sokak köpeklerinin sayısının
arttığını söylemek için istatistiksel verilere gerek yok benim yaşımda olanlar
için. Son 10 yılda sayılarının arttığını bütün akranlarım gözlemleri yoluyla
söyleyebilir rahatlıkla.
Ben
kendim ve ailem, bu problemin çözülmeyişinden dolayı çok sorun yaşadık,
yaşıyoruz da.
Sokağımızda sürüler halinde
yaşamaya başlayan bu hayvanlar (kurtlardan evrimleştiklerini göz ardı edemeyiz,
lütfen, içgüdüler evrimleşemiyor fazla) saat daha gecenin 11’i iken, tiyatrodan dönüşte önümüze
çıkıp havlamaya başladılar. Sonra dikkatleri motorla geçen birine yöneldi biz
de sessizce yolumuza baktık... Bu en son
ve hafif yaşadığımız olaydı. Ülke çapında son zamanlarda basına yansıyan
saldırı ve ölüme sebebiyet veren olayları tek tek sayacak değilim. Ama 82 yaşındaki bir nineye saldırıp
bacağının kesilmesine neden olan olayı yeni duydum ve annem gözlerimin önüne
geldi. Şimdi güvenlikle bir sitede, kardeşimle beraber oturmuyor ve kardeşim
onu her yere arabayla götürmüyor
olsaydı, yani bir yıl önceki gibi her işini kendi görmek durumunda olup hemen her gün dışarı çıkmak zorunda olsaydı rahat uyuyamazdım ben. Çünkü sadece burada
Ankara’da değil, İzmir’de Balçova gibi bir semtte de aynı şeyle karşı
karşıyaydık.
Yazıya hemen bu duygusallıkla
girdim. Beni tanıyanlar hayvan ve bitkilere karşı sevgimi bilir. Tanımayanlar okuyacak
beni oysa. Diyorum ya bu yazıyı yazmak da zor, yayınlamak da...Dağınık da
olacak belli...
Bir
ağacın dalının hoyratça eğilip kırılması da, bir kedinin kuyruğuna teneke
bağlamak da, hayvanları hayvanat bahçelerinde, yunus havuzlarında sergilemek de
işkencedir ve suçtur.
Yaratılışa benim gibi
inanıyorsanız, yaratılan bütün canlılara saygı duymanız gerekir.
Ama bir problemin dağ gibi büyümesini seyretmek demek değildir bu. Denge demiştim ya.
Hükümet de kendine göre bir çözüm
planı hazırlamış ve sunmuş.
Üç kademe belirlemişler anladığım
kadarıyla. Son kademede köpeklerin uyutulması yani öldürülmesi varmış.
“Hayvan severler”
buna karşı
çıkıyorlar.
İlk iki kademe barınaklara
toplanmaları, sahiplendirilmeleri.
Sanırım kısırlaştırma da var bu planda. Asıl olması gereken madde bu
zaten.
Şunu bir veteriner mi söylemişti,
tam hatırlamıyorum: Kedi ve köpeklerin yeri sokak değildir, hayvanların yeri
sokak değildir. Bu onlar için çok zalimce bir durumdur. Böyle bir şeydi.
Evcilleştirdiğiniz hayvanlardan
sorumlusunuz.
Çoluk çocuğunuzun veya kendinizin
hevesi için, yavruyken ve sevimliyken aldığınız kedi köpek yavrularını,
hevesiniz geçince sokağa atamazsınız.
Artık mamalar pahalandı diye
sokağa atamazsınız.
Pitbulları ağızlıksız
gezdiremezsiniz. Hatta sahiplerinin çoğunun, onları dövüştürmek için
beslediklerini biliyoruz!
Parklarda, yollarda gezdirirken
kakalarını öyle ortalığa yapmalarına göz yumamazsınız. Elinizde poşetlerle toplayacaksınız.
Eğitimlerini aldıracaksınız.
Sağlık rutinlerinden bahsetmiyorum bile!
Bunlar ilk aklıma gelen ve bizde
yaygın olan “sahipli” köpeklerin halleri...
Sahipsizlerin çektiği sıkıntıları
ise söylemeye yürek dayanmıyor.
Dağ başlarına bırakılmış, bir deri
bir kemik kalmış, sahiplerinin okşamasına hasret gözlerle bakan zavallı
hayvanlar...
Şehirde yazın sıcağında, kışın
ayazında betonlarda yatan dili
dışarı sarkmış o köpekler...
Rahmetli babam 9 Eylül
Üniversitesi hastanesinde yatarken, yazın, koca koca sokak köpekleri girişin
içine kadar gelip yatıyorlardı klima çalışıyor diye. Bir günden bir güne de
kimse onları kaldırmadı. Ben
kenarlarından dolaşıyordum hep. Geçiş yolunu kapatıyordu en az iki tanesi. Ama
hani bekledim görevliler belki yoldan çekerler diye:)
Şimdi o İzmir’in sıcağında, o
hayvanlar ne yapsındı başka yani? Parkun havuzuna da başını sokacak, klimanın
dibine de girecek. Aç kalırsa kuş da avlayacak.
SUSARSA SU İÇECEK, KORKARSA / TEHDİT ALGILARSA HAVLAYIP SALDIRACAK...
Köpeğin dilinden anlamakla ilgili
videolar çıkıyordu bazan karşıma. Yok gözlerine bakmayın, yok kıpırdamayın,
geçip gitmesini bekleyin....
Ben
köpek beslememiş biri olarak bunları neden öğrenmek zorundayım? Neden binlerce
derdim tasam varken bir de bunları beynime yerleştirmek zorunda kalayım?
Üstelik tamamen zıt şeyler söyleyen iki videoyla karşılaştım. Hangisi doğru?
Bu ülkede zaten hiçbir zaman
dilimi ve mekan güvenli değil, hele bir kadınsanız.
Bu ülkede hiçbir şey düzgün
yapılmaz zaten. Yapılmadığı için hesap soran da yoktur zaten, yazının en
başında söylediğim nedenlerden ötürü.
Belediyeye
ve devlete dünyanın vergisini ödüyorum.
Bunların harcandığı yerleri
bilmek isterim mesela. Barınaklar yapılacaksa bunun parası da zaten
benden/bizden çıkacak.
Sıkıntı barınak filan değil
bence. Ne biliyor musunuz? Sıkıntı
MERHAMETte.
Barınakları yaparken de, o
hayvanlara bakacak insanları seçerken de tek kriter MERHAMET olmalı. O zavallı elsiz dilsiz hayvanlara bakan
insanlar merhametli olsalardı barınaklara da bu kadar kötü gözle bakılıyor
olmayacaktı. Bir hayvana sen nasıl kıyarsın yahu, dövmek, döverek öldürmek
nedir, kan dondurucu! Hayvanı öldüren neyi öldürmez ki hem! Katilsin işte! Yahu
bir çiçek koparırken bile iki kere düşünen insanlar var! Aklım almıyor bu
cinneti...
Ama sokak köpekleri sorununu çözmüyor yazdığım hiçbir cümle.
Biraz istatistiklere bakalım
lütfen. 20 yıl sonra bu hayvanların sayıları kaç milyon olacak önlem alınmazsa?
Kuduz hastalığı insanlara yüzde
kaç oranında köpeklerden geçiyor?
Sadırılarda yaralananlar ve
ölenler?
Sözde sokak hayvanlarını beslemek
adına sokağa dökülen yemek artıkları vb.nin sebep olduğu haşereler ve pis
manzaralar? Ben hergün karşılaşıyorum, çöp konteyneri tam da solonumun
penceresinin önünde! Hep yanına dökülen yemek artıkları. Kimin döktüğünü de
görmüyorum ki söyleyeyim...
Evcil
hayvan sahibi olmanın çok ama çok zorlaştırılması gerekiyor. Buna herkes
katılacaktır eminim, nasıl doğurmakla ana baba olunamıyorsa
herkes de hayvan sahibi olamaz, o kıratta olamaz. Kendine muhtaç hale
getirdiğin hayvana çok iyi bakmak zorundasın. Üstelik bunu başkalarını rahatsız
etmeden yapmak zorundasın. Bu konuda Avrupa ülkeleri çok katı bildiğim
kadarıyla. Amerika ise katıdan öte...
Fakat bu sorunun çözülmesi
gerekiyor dediğim gibi.
Tek söylediğim köpeklerin yeri sokak değildir.
.......
Ben
sokakta köpek görmek istemiyorum.
Köpek
saldırısı korkusuyla yaşamak istemiyorum.
Bunlar
benim hakkım değil mi peki?
Bu konuda size tamamen katılıyorum. Ülkede maalesef bu konuda da kutuplaşma var ve bazen sözüm ona "hayvanseverlerin" köpeklerden korkan kişileri aşağılamaları gerçekten de çok üzücü ve çok yorucu. Dediğiniz gibi denge çok önemli. Fanatik hayvan hakları savunucularını başıboş köpeklerden korkan insanlarla empati kurmaya davet ediyorum. Sabah karanlığında okula ya da işe korka korka giden insanlarla, köpekler koşarken hızlı hareket edemeyen engelli kişilerle, ya da köpek saldırısı sonuıcu travma yaşamış kişilerle empati kurmamak asıl medeniyetsizliktir diye düşünüyorum.
YanıtlaSilBu yoruma cevap olarak sadece teşekkürler denebilir...
SilAçıkçası ben de şöyle bir cümleyi sık sık kurmuşumdur kafamda; İki yavru var nehre düşüp boğulmak üzere olan. Ve gücünüz o anda tekini kurtarmaya yetiyor. Biri insan yavrusu diğeri köpek/ hayvan yavrusu. Tabii ki insan yavrusunu kurtarırdım. Öyle canhıraş söylemleri var ki "hayvan severlerin" dediğiniz gibi bir karsı hakkınız yokmuş hissine kapılıyorsunuz! Teşekkürler yorum için.
YanıtlaSilEvet, sadece sizin değil herkesin hakkı. Sorunun amasız fakatsız çözüme kavuşturulması, herkesin üzerinde ikna olacağı makul bir formül bulunması gerekiyor.
YanıtlaSilBizim işyeri de sokak köpeklerinin, hatta dış güvenlik sahamız yaban domuzlarının işgali altında. Yaklaşık 400 çalışan için günlük pişen yemek ve et kokusu sokak köpeklerini cezbediyor. Personelin bir kısmı köpekleri besliyor. Beslenen köpekler çoğalıyor kimi zaman saldırganlaşıyor. Köpekleri işyerinde görmek istemeyen, sağından solundan ürkekçe, korkarak geçenler toplatılmasını istiyor. Belediye'yi arıyoruz. Bir kısmını topluyorlar, barınağa götürüp aşıladıktan sonra bırakıyorlar. Bırakılan köpekler işyerine geri geliyor. Velhasılı kısır bir döngünün içindeyiz.
Yıllar evvel sanırım 1910 yılında İstanbul'da 80.000 köpek toplatılmış ve Sivri Ada'ya bırakılmış. Köpekler orada açlığa, susuzluğa ve ölümün kucağına bırakılmış.
Toplama, kısırlaştırma, uyutma bir çözüm olabilir mi? Doğrusu bu formüller bana çok merhametli ve makul gelmiyor.
Yellowstone Doğal Parkı gibi evcil hayvanlar için de geniş barınakların inşa edildiği, gönüllülerle resmi çalışanların bu alanlarda birlikte görev yaptığı bir çözüm üretilebilir belki. Çok büyük ve finanse edilmesi kolay olmayan bir proje olabilir ancak denemeye değer diye düşünüyorum.
Videoda tek çözümün kısırlaştırma olduğu Romanya örneği üzerinden verilerle anlatılmıştı. Orada yıllar boyunca uyutma uygulanıyor sadece, ama populasyon azalacağı yerde çoğalıyor. Yellowstone'a gelince... bunun güzel bir ütopya olduğunda hemfikirizdir bence:)
SilHayvanları aşırı seven, vejeteryan bir birey olarak %100 katılıyorum!
YanıtlaSilTürkiye’nin böyle bir sorunu DA var ve çözümünü de destekliyorum. Umarım gerçek hayvanseverler asıl şimdi “barınak açma ve barınakların bakımı ve iyileştirmesi”ne yönelirler ve barınak sayısı ve koşulları iyileştirilerek hayvanların bir kısmı sahiplendirilir. Bu önemli.
Tabii ki telef olanlar olacaktır keşke olmasa ama “hayvan sever”se bir insan ırka bakmaz, barınaktan alır hayvanını zaten..
Türkiye’ye geldiğimde dağ bayır yürüme huyum vardı biliyorsun, her aabah çıkıp köylere yürürdüm 3 saat falan. Son iki senedir mümkün değil bu çünkü yollarda köpek öbekleri var ve saldırganlar. Ben ki aşırı köpek seven ve hiç korkmayan biriyim, beni bile korkutuyorlar, böyle olmaz.. Çocuğu yaşlısı korkanı var olmaz yani.. Hayvanlara da yazık trafikte sapıkların elinde ya da çeteleşmiş hayvanlarca yok ediliyorlar. bunları nedense görmezden geliyor hayvanseverler. Yollardaki pisliği, geçen yazki hastaneleri dolduran uyuz vakalarını falan hiç zaten dile getirmedim bile…
Çözüm odaklı olmalı " hayvanseverler". Burası net. İnsanın önceliği nasıl olmaz? Benim güvenlik hakkımı nasıl ihlal etmeye kalkarlar? Bunlar beni üzüyor. Hatta sinirlendiriyor açıkçası. Denge kaybolmuş. Verdiğin örnekler de bu sorunun her yere yayılmış ve acilen çözülmesi gereken bir sorun olduğunu destekliyor maalesef. Ama herkes dengeli yaklaşmıyor işte mevzuya.
SilGünlerden bir gün, Ege Üniversitesi'nin yüksek lisans sınavlarına katılmak için kalktık İstanbul'dan İzmir'e gittik iki kanka. Üç gün evvelinden oradaydık ki, hem fakülte içerisinden bilgiler alalım, hem de gitmişken de bir-iki Alsancak yapalım. Bornova'dan dedik biraz yürüyelim, sonra bineriz bir minibüse dolmuşa molmuşa, nedir yani. Laf lafı açınca biraz fazla yürümüşüz, azıcık kaybolmuşuz. Bilenler için söylüyorum bilmeyenler haritadan bakabilir, bir köpek sürüsü kesti önümüzü ve bizi Âşık Veysel'den Bayraklı sahile kadar aralıklarla kovaladı durdu, oyun falan istiyorlardı herhalde gahahfkdjsn. Ama böyle bir çete olamaz yani, neyse ki eşek kadar adamlardık da kaçabildik ama koşarken kesinlikle araba çarpabilir, başımıza iş gelebilirdi. Bu arada bahsettiğim şehir ve semt öyle Sarıyer'in ücra köşeleri gibi değil, epey epey dolu hatta fazla insanla dolu yerler.
YanıtlaSilÖte yandan halkın kankası olmuş köpeklere kıyamayacağımı da biliyorum. Belki de önce bu çeteleşmiş ve evcil hayvan statüsünden artık çıkmış olanlarla başlamalı, sonra sonra ilerlemeli.
Gerçi biz de burada elbette biraz boşa kafa yoruyoruz. Böyle şeyler birden ve hemen olurdu, olacaksa. Nabız yoklamalar, onlar bunlarla ilerleyecek iş değil ne yazık ki. Aynı şey sığınmacılar için de geçerli.
Bu kadar sorun yaratıyorken bizim sesimizin az çıkıyor olması da tuhaf şimdi. Elimize pankart alıp asıl bizim yürümemiz lazım:)) Sondaki tespitin de nokta atışı olmüş. Lafı güzaf yaptıkları aslında. Torba yasalarla bir gecese neler geçmedi bu ülkede.
SilHaklısın Narda'cım, anahtar kelime merhamet, onlar da hak ettikleri gibi yaşamalı, hayvan hakları vs... eline sağlık canım:)
YanıtlaSilBunun da tek yolu hayvanları toplayıp kısırlaştırmak. Aslında devlet bunu istese hemen çözebilir, bunu anladım izlediklerimden de.
SilHarika yazmışsınız. Yüreğinize sağlık. Pek çok insanın duygularına tercüman oldunuz.
YanıtlaSilBahçedeki kedilere yemek artıkları ben de götürüyorum sık sık. :) kediler kimseye pek zarar vermiyor. :)
Merhamet elbette çok yüce bir değer. ama insanların yaşam alanlarında tehlikeli olabilecek hayvanlardan korunmak için çözümler düşünmek, tartışmak vicdansızlık değil. ama işte öldürmek biraz kötü geliyor. barınaklara toplama, kısırlaştırma daha iyi seçenekler gibi görünüyor.
Selamlar...
Valla yazdım rahatladım ben de :p Dün akşam eve dönerken banliyö istasyonunun pasaj gibi bağlantı yoluna girdim. Yeni yürümeye başlamış bir minnak çığlık çığlığa ağlıyor. Dedim tek başına mı kalmış, şımarıklık edip bir şey mi istiyor. Çünkü ailesi yanında. Yol her zamanki kalabalığında. Anne diye diye yırtınıyor, anne sonunda durup kucağına aldı. Korkmuş bebe. Başımı onların geldiği tarafa uzattım. Ta arkada devasa bir sokak köpeği durmuş kaşınıyor. Köpekten korktuğunu anladım. Arada arkaya bakar gibi yapıyordu bebecik.
SilVeteriner ve etyolog arkadaşlar önemli olanın yakalama, kısırlaştırma, çipleme ve takip olduğunu söylüyorlar. Sadece bu sürecin başında ise uyutma gerekebilir diyorlar.