İşte bir keresinde sormuştum keşke
insan olarak doğmasaydım dediğin oldu mu diye. Ters ters bakmıştı. İnsan hayatta
mücadele edecek, hepsi bu demişti. Ne güzel söylemişti. Bir de demiştim ki
yuh, iki fincan salep on beş lira.
yuh, iki fincan salep on beş lira.
Bana bakıyorlar yine, bir kere daha
bakarlarsa günlerini gösteririm deyip banktakileri süzdü Lili.
O esnada gördü. Tam da böyle
dalgınken olurdu hep. Emin olamazdı ilk anda. Ketenciler sokağının başındaydı.
Ceketinin ucunu görmüştü. Sokaktan içeri kayboldu. Bu kez mesafe azdı. Koşarsa
yakalayabilirdi. Domuz, elime geçirdim şimdi seni diye seslendi Lili. En sağ
alt azı dişi ile üstteki birbirine değerek gıcırdadı. Rüzgar esti. Çam
dallarından bir tırtıl kesesi düştü arkasına. Banktakiler tekrar ona baktılar
ama Lili görmedi. Onun gözleri ilerideydi. Kutusunu hızla çekti. Türk Telekom
yazılı kapaktan göbek atarak geçti kutu. Koşmaya başlarken fuşya eteği yukarıya
kıvrıldı. Adam Ketenciler sokağını hızla geçerken sola, Nane sokağına sapmıştı.
Lili onun nereye saptığını görememişti. Balık eteğinin beş santimlik yırtmacı
on santim olmuştu.
Devrilip içindekileri yola boşaltan
kutusunu yularından tutulmuş bir merkep gibi çekti. Hayıt Sokağına saptı,
Nane'den bir öncekine. Elini siper edip ileriye baktı. Keşke pantolon giyseydim
diyerek hayıflandı.
Bankta, dertlenen adam ve ona akıl
veren adam ayağa kalkıp sekilerden aşağı inmeye başladılar. Parkı caddeden
ayıran alçak, betondan çitlere vardılar. Ayrılacaklarken "Kendini bırakma.
Üstüne başına dikkat et. Saçlarını da ihmal etme." dedi dert dinleyici ve
akıl veren olanı. "Baksana, zamane delileri bile ne kadar bakımlı."
Lili kös kös geri dönerken, düşüp
içindeki yavru kediyi fırlatmış olan küçük kutuyu aradı. Kedicik kutusunun başında
büzüşmüş bekliyordu. Giysileri, poşeti topladı, kutuya yerleştirdi. Lastiği
bulamamıştı. Kediciği omzuna yerleştirdi.
Köşeyi geri dönerken teri
soğumuştu. Kahveye oturmuş onu izleyen Ünsal çilli yanaklarını kaşıdı. Yine mi
kaçırdın Necati'yi diye sordu. Gördün değil mi, kaçtı yine şerefsiz dedi Lili.
Ne uğraştırıyor seni be. Yakalarsan ne yapacan kız, söylesene? Anneni soracağım
dedi Lili hırsla.
Ünsal belli belirsiz mırıldandı, ne
delisi be, senden benden akıllı bu dedi.
Yavru kedi düşmemek için
tırnaklarını Lili'nin omzuna geçirmişti. Acıtıyordu. Kediyi omuzlarından söktü.
Hayvan hâlâ sersemdi. Parka doğru yürüdü.
Az önce dertleşen erkeklerin yerine
iki kadın oturmuştu. Kızıla yakın saçları olan kadını tanıyordu Lili, diğerini
ilk kez görmüştü. Tanıdığı, Fatoş, elini ağzına götürüp sözde duyurmayarak
"Kim bilir başından ne travmalar geçti de böyle oldu. İlk zamanlar böyle
değilmiş" dedi. Lili başını çevirip dik dik baktı. Konuşan belli belirsiz
gülümsemeye çalıştı. Ne geçecek be ne geçecek, sizsiniz travma. Bi' halt
bildiğiniz yok diye bağırıverdi. Cevap veremediler. Önüne döndü. Duydun mu
tatlım travma diyor. Çok komik dedi Lili. Kedi anlıyormuş gibi yüzüne bakıyordu.
Boynundan tutup öptü kedi yavrusunu. Dur kız Fatoş, anlatacağım. Çok mu merak
ettiniz?
Yukarıdakilerin yanına çıktı iki
hamlede. Kutusu hoplaya zıplaya arkasından geldi.
Fatoş ile yanındaki kalkmaya
cesaret edemeden tedirgin dinlediler. Lafı bitince silkelenip kalktılar. Güle
güle kardeşler dedi arkalarından Lili.
(Hece Öykü 88'de yayınlanmıştır.)
Hikaye paylaşımı için teşekkür ederim...Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilÇok sıcacık, çok içten, çok gerçek bir öyküydü.
YanıtlaSilGözlemlerin, betimlemelerin müthiş, eline sağlık tekrar.:)
Teşekkür ederim.Gerçek bir kadından esinlenmiştim. Hatta öyküdeki ikinci "deli" kadın da gerçek. Akıllı olmak çok da matah değilmiş aslında:)
Sil