GÜLE GÜLE KARDEŞLER/ 1



Bir zamanlar bir kadın vardı.

Sadece fuşya rengi elbiseler, beyaz spor ayakkabılar giyerdi.

Dışarı çıktığı zaman uzun bir urganı peşinden sürüklerdi. Urganın bir ucu elinde, diğer ucu büyük, kalın bir karton kutudaydı. Kutu delinmiş ve ip bu delikten geçirilerek kutuya bağlanmıştı.


Onu Lili diye çağırırlardı. Karamel rengi kıvırcık saçları tepesinde tutturulmuş, her daim uzun küpeleri kulaklarından omuzlarına değe değe büyük caddenin kenarından gider, ilk köşeden sola sapardı.

Lili kupkuru denecek kadar zayıftı. Dudaklarını hep boyardı. Ama sadece dudaklarını.

Bir cumartesi günüydü. Üzerinde açık fuşya bir tişört ve koyu fuşya balık etek vardı. Hiç âdeti olmadığı halde parmaklarının arasında bir sigara tutuyordu. Kutusunun ağzı her zamanki gibi açıktı: Birkaç parça buruşuk giysi, kapalı daha küçük bir kutu, birkaç metrelik beyaz uçkur lastiği.

Lili'yi gören Köşem Market'in sahibi Ünsal seslendi: Lili, sigaraya mı başladın?

Lili cevap vermedi. Geçen hafta, süt bozuktu, değildi diye tartışmışlardı. Ünsal'ın yüzüne bile bakmadı. Marketi geçen Lili, bitmek üzere olan sigarasından bir nefes çektikten sonra izmaritini demirinde söndürüp hemen önündeki çöp kutusuna attı. Üzerinde evsel atık yazana.

Caddeden başlayarak yukarıya doğru yükselen park bütün yamacı kaplıyordu. Büyük çam ağaçları parkı gölge ve serinlik içinde bırakıyor, sekilenmiş düzlüklere kakılmış banklarda ya tek başlarına yaşlılar dinleniyor ya da gözlerden ırak olduklarını sanan çiftler sarılıp öpüşüyorlardı.

Park, Lili'nin yanında hâlâ uzayıp gidiyordu. Ayak ucuna düşen bir çam iğnesi, Lili'yi ve peşinden hırt hırtlarla sürüdüğü kutusunu durdurdu. Eğilip eline aldı. Sonra burnuna tuttu. Oh, mis gibi dedi.

Lili cadde boyu, kutusu peşinde hırt hırt, çam iğneleri mis gibi mis gibi. Kutu, İzsu kapağının üstünden geçerken daha kalın hırtladı. Durup arkaya baktı. Parktan çok bir koruluk olan parkın, cilası kabarmış tahta banklarından birinde iki adam oturuyordu. Bankın beton atılarak yere sabitlenmiş ayaklarından biri gevşemişti. Adamlardan biri, diğerinin üzerine bir bacağını attıkça bank sallanıyordu. Kutusuyla diplerindeki yoldan geçerken Lili'ye göz attı. Kuş kadardı Lili. Fuşyalı-beyazlı bir kuş.

"Bu yaştan sonra olacaksa dört dörtlük olsun. Hem maddi, hem manevi çok çektim." dedi yanındakine.

Kaç yaşındasın diye sordu diğeri.

"Otuz dokuz." dedi. Daha yaşlı, kart bir sesi vardı.

Lili, omuzlarına değen küpelerinden sağdakini yokladı. İç içe geçmiş beş daireden oluşan çingene pembesi küpesi yerindeydi. Sonra solundakini elledi. O da yerindeydi. Ağzını açmadan bir oh çekti. İki adım daha attı, durdu. Gözleri hemen önündeki poşete takılmıştı. Dizlerini bükerek eğilip aldı. Yaşar çimdik attıktan beridir oturarak eğiliyordu. Çok pahalı çok, her şey çok pahalı bu memlekette dedi. Poşeti kutusunun dibine yavaşça yerleştirdi. Banktaki adamlar konuşmayı kesip sekiz saniye ona baktılar. Sonra, bacak bacak üstüne atmayanı, yanındakine dönüp "Artık hayatına birini almalısın. " dedi, "Ama dikkatli seç. Birden alma. Yavaş yavaş."

Lili'nin kutu içindeki küçük kutusu tıkırdadı. Duydun mu, çok komik dedi Lili. Kadıköy Unlu Mamülleri'nden Semih, elindeki paketi gösterip işaret etti. Sonra, sonra diyerek el salladı Lili.

Allu'yla kıyaslıyorlar beni diye aklına geldi. O kim, ben kim dedi, i'leri uzatarak. O kalbini taşa çarpıp aklını yitirmiş. Ben deli miyim ki taşlara çarpayım?

(Devam edecek)



6 yorum:

  1. Paylaşımlarınızı severek takip etmeye çalışıyorum daha nice paylaşımlarınız olur inşaallah...Sıkılmadan dirayetle :)...Selam ve Dua ile...

    Selam ziyareti :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, aleyküm selam. Ben de sizin sayfanızı ziyaret ettim.

      Sil
  2. Ay mutlaka devam etmeli...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkiye ayırdım bu öyküyü, blog okuruna kolaylık olsun diye:)

      Sil
  3. Hemen devamına geçiyorum Nagihan'cığım.
    Eline sağlık:)

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)