Öykünülmüş Öyküler

Tekerleme gibi başlık oldu, ama olsun.

Bilirsiniz, sizde yazma isteği uyandıran bir metin/öykü iyi bir metindir derler.


Mrs. Dalloway'i okurken de bu duyguyu hissettim. Aşağıda kitaptaki şiirsel betimleme ve havaya öykünerek yazdığım bir parça var. 

Mrs. Dalloway hakkındaki yazım için, sağda en alttaki etiketler aracında V. Woolf etiketine tıklayabilirsiniz.


.......................

       Nisan güneşi, ilk kez davet edildiği bir evin aralık kapısının eşiğinde durmuş da içeriye adım
atmaya cesaret edemeyen ürkek bir konuk gibi, kaldırımların, yüksek ve alçak binaların, meyveleri
nohut kadar olmuş vişnelerin, fındık kadar olmuş eriklerin yemyeşil dallarının üzerinde, bir örümcek
ağının ince nakışlılığıyla serpiliydi.


            İnsanların ya da arabaların ya da inşaatlara beton akıtan mikserlerin sesleri olmasa bütün bilinen dünyadaki zamanın yekpare bir şey olduğu ve aslında hep yerinde durduğu anlaşılabilirdi. Zaman ve nisan güneşi ve yeryüzü öyle bir uyum içindeydiler; çocuk, genç, orta yaşlı, yaşlı, her bir insan kendilerini kaptırdıkları farklı seviyelerdeki koşturmacaların arasından bile bu uyumun ortaya saldığı lezzeti tadabiliyorlardı.

            "Böyle bir günde ağlamamalıyım... ya da ağlamalıyım, dünya çok güzel ve ben hâlâ yaşıyorum." İgnora bunu düşünüyordu serpili güneş ışıklarının altında. Kahverengi kısa saçlarını kulağının ardına sıkıştırdı. Sonra hemen geri bıraktı. Saçları kulakları ardında olunca kendini çirkin hissettiğini hatırlayıvermişti. Biraz büyükçe burnu, koyu yeşil çekik gözleri, kalın kaşları... Kendini beğeniyor muydu? Artık evet, dedi içinden. İnsanın dudaklarını kıpırdatmadan ve kimseye sesini duyurmadan konuşabilme yeteneği çok güzeldi. Aynı zamanda ürkütücü de, diye ekledi İgnora. Keşke insanın kendi kendine konuştuğunu anında kayda alan bir cihaz geliştirselerdi. Kafana bir taç, boynuna bir kolye gibi takabileceğin zarif bir cihaz. Sonra o, soluğu soluğuna aldığı kayıtları kelimelere döksün. İnsanda her şey mükemmeldi de hafıza, kafanın içinde su gibi akıp giden kelimeleri hiç bir şeyi atlamadan, aynı sırayla tutup dizemiyordu işte.

            Aslında.... düşünürsek... bu eksiklik de mükemmelliğin bir parçası değil mi? Yani, yani demek istiyordu ki her şeyi hep hatırlıyor olmak, hiç unutmamak, çok da iyi olmazdı.
            Örnek mi? Basit, mesela Kay'ın onu bırakışını, o soğuk, klişe, klişe olduğu için incitici sözleri söyleyerek bırakışını. Unutmuştu işte hangi kelimeleri kullanarak sözde veda ettiğini. Ne iyi olmuştu unuttuğu. Artık sadece bir ders olmuştu yaşadığı. Nedir, artık büyük lokma yemeyecekti, Kay gibi baş edemeyeceği insanlardan uzak duracaktı. Tecrübe. Acı tecrübe. Nisan güneşinden de zalim diye düşündü İgnora. Alışkanlıklar ve onların yıkımı kadar. Yani işte yaşamak dediğin bir tecrübeydi. Fakat ikinci bir şansın olmadığına göre bu tecrübenin yani yaşamanın bir anlamı var mıydı?

            Alışkanlıkların kırıldığı o anlar var bir de. Kale duvarında ilk gedik. İlginçtir, onca katılığına rağmen her şeyin birdenbire tersyüz olacağına dair korkunç inanç. Batıl bir inanç. Cesur olmalı dedi İgnora. Bu kez dudakları kıpırdamıştı. Karşısından gelip yanından geçerken Zeyn, onun kendisine selam verdiğini zannederek iyi günler öğretmenim dedi. İgnora bozuntuya vermeden cevapladı onu: Sana da iyi günler.

            Nerede kalmıştı? Cesaret. Korkarak yaşamanın insana bir faydası yoktu. Bu bir tecrübeydi. Bu bir acı tecrübeydi çünkü dersini geç öğretmişti öğretmen. Boşver şimdi bunları dedi İgnora kendine. Zeyn'in omuzlarından aşağıya uzattığı saçları sanki hâlâ sokağın içindeymiş gibiydi, nisan, bu kumral saçları eline geçirmiş, cömertçe etrafa dağıtmış gibiydi.
           

16 yorum:

  1. bi an iç karışıklığımı okudum sanki :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bi' kurtulsak bu iç karışıklıklarından, yaşamaya başlayacağız:)

      Sil
  2. Çok güzel betimlemeler var, kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Yaşamın öğretikleri olgunlaştırır insanları..Zamanla insan oluruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük Joe'nun blogunda okumuştum en son: Hayat hayatı öğrenmekle geçiyor demiş birisi.
      Sorun tam da burada düğümleniyor bence. Reenkarnasyon fikri de buradan doğmuş olmalı:)

      Sil
  4. muhteşem...her cümlesine bayıldım Narda'cım, eline sağlık :)

    YanıtlaSil
  5. Baş edemmeyeceğimizi, baş edemedikten sonra anlıyoruz . Başta kolay geliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İş işten geçtikten, başlar taşlara vurulduktan sonra:)

      Sil
  6. Tekerleme başlık :)
    Ben de beklerim bloguma :)

    YanıtlaSil
  7. Etkileyici, betimlemelerin sürüklediği harika bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. harikasın , kalemine sağlık, iyi yıllar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Eylemcim.Sana da iyi guzel bir yıl olur inşallah.

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)