“İşte gene meyhane.* Şimdilerde
meyhane demiyorlar ama olsun, ben gene meyhane diyeceğim. Babam da öyle derdi, dedem
de. Buraya her girdiğimde sadece bugünü unutmakla kalmıyorum*,onları da
hatırlıyorum, mesela, babamın beni ilk kez rakı içerken yakalayıp da bıyık
altından güldüğü geceyi. On üçümdeydim. Naci’yle iddiaya girmiştik.
Hep böyle korka çekine gitmezdim
meyhaneye. Cebimiz para doluydu. Kapılarda karşılanırdık. Şimdi iki
zıkkımlanmadan bakıyorlar gözümüzün içine. Sonra da niye hır çıkarıyormuşum diye
laf ediyorlar. Sizin yaptığınız haysiyetsizlik değil mi ulan! Ne çabuk
unuttunuz babanızın babamdan borç alarak burayı açıp da iş-güç sahibi
olduğunuzu!”
-
Pezevenkler!
-
Abi sus ya, n’oldu gene?
-
Yok bir şey ya. Gözümün içine bakıyorlar, ona kızıyorum.
Berikisi
dinlemek istermiş gibi taburenin üzerinde kıpırdandı. İçerinin pis havası, ilk
nefes verişte bir dansöz gibi kıvrılan sigara dumanlarını kapıyor,eritiyordu.
Komşu, elindeki içkisini tezgâha koydu. Anlatacaktı, çok istiyordu anlatmayı:
Bu yeniyetme delikanlıya geçmişi anlatmayı çok istiyordu. Dilini ağzında
çevirdi bir-iki kez. Kaç kadeh olmuştu ki? Kendini yine frenleyemediğini anladı.
-
Sen bilmezsin oğlum, yaşın yetmez. Buralar bizimdi hep. Her yer mandalina
bahçesi, üzüm bağı, tarlaydı. Bataklığı tam kurutamamıştık daha. Dereler…
Delikanlı
hikâyeyi ilginç bulmamıştı: Aynı teraneymiş meğer. Ona doğru dönük gövdesini
barmene çevirip gözlerini raftaki şişelere dikti. Komşu, başlamıştı bir kere;
dinleyicisiz kaldığının farkında değildi.
-
Babam iyi kumarbazdı rahmetli. Ama amcam hep ütülürdü. Bağların, bahçelerin
yarısı, daha babam hayattayken gitti ama bir kelime etmedi kimse. Kumar borcu,
namus borcudur bizde. Sonra inşaatçılar geldi buralara. Her yere apartmanlar
dikmeye başladılar. Babam, ilkin amcamın borçlarını ödemek için bir tarlasını
müteahhite verdi. Dört daire aldı karşılığında. Sonra…
Delikanlı, yan gözle anlatıcıya baktı.
Komşunun kelimeleri ağzında yuvarlanmaya başlamıştı. O konuştukça, ağzından
kelimeler yerine pinpon toplarının fırladığını görür gibi oluyordu. Yavaşça
tabureden kalktı ve arkadaki masalardan birine geçti.
Komşu,
başını çevirmeden, göz ucuyla, kalkana baktı, ince dudaklarını daha da incelten
bir tebessüm etti, içkisinden bir yudum daha aldı.
-
Sonra, bir tarla, bir arsa derken ohooo, bir sürü apartman…Bak şimdi, buranın
bitişiğindeki bina var ya, onu da babam yaptırdı. Bakma şimdi içinde kiracı
olduğuma. Aşağıda, girişteki kavşak var ya, orada da yerimiz vardı. Orayı satıp
kardeşimi İstanbul’a gönderdiydik, okuyacağım demişti. Eşkıya n’olacak,
karılara kızlara para yedirmekten bitiremedi okulu, attılar sıpayı.
Barmen,
yıllardır tanıdığı, zamanında aynı öğretmenlerden dayak yediği adamın, sarhoş
da olsa, kendi kendine konuşmasına dayanamadı, cevapları bildiği halde sordu :
-
Sonra?
-
Sonrası… yok bir şey. Babam da ben de esaslı oynarız. Rahmetli yani. Ondan
öğrendim ben her türlü oyunu. Şimdilik kiradayız ama yapacağım ben, tekrar
alacağım hepsini. Bize kazık attılar oğlum, iyi niyetimizden kaybettik biz!
Ortağa güvenip ağırdan aldıysak işi, arkamızdan vurması mı lazımdı oğlum, ha,
söylesene birader! Alacağım hepsini geri!
-
Tamam abi, alırsın, alırsın.
İçkinin
bünyedeki kimyasal tepkimeleri hızlanmış olmalıydı. Babasıyla üzüm bağında
çalışıp akşam meyhaneye içmeye, oyuna gidişleri aklına geldi tekrar:
“İlk kazandığım parayla Gülsüm’e bir
bileklik almıştım. Cilveli cilveli gülmüştü zilli.
- Evlencen mi kız benimle?
- Evimiz ayrı olursa olur,yoksa unut
sen beni.
- Ondan kolay ne var, şimdiden
evlerin yarısı benim.
Düğünümüz de pek şatafatlı olmuştu
canım. Kimseler bilmezken havai fişekler patlatılmıştı. İçkiler,pastalar,
çerezler…
Layık mıydı bize, böyle koskoca bir
sülalenin ferdine, ortalıkta kalakalmak? Onca varlık içindeyken! Kumarda
kaybetmek varsa kazanmak da olmalı. İş ortaklarına güvenebilmeli insan. Hem
ne dürzüydü o. Bıçağı gördüydü ‘Aman abi, yapma abi…’ Mahkeme de var daha.”
Yumruğunu
tezgâha vurmaya başladı. Bu kez erken parlamıştı komşu. “Hepsi bizimdi lan, hepsi
bizim!”
-
Tamam abi, hepsi sizin zaten. Git
istersen artık, yenge kahve yapsın.
-
Gidecem tabi, o komşular var ya, o zibidiler! Hepsini attıracam! Bizim lan o
apartman!
Hafiften
sallanarak yürüyen komşu, daha apartmanın ilk basamaklarında bağırmaya
başlamıştı, yine :
-
Çıkın lan,oturtmayacağım sizi burada! Çıkın lan,bizim buralar!
* Nezihe Meriç’in bir hikâyesinden,saygıyla.
haziran,2012, versiyon 2
Çok güzel bir paylaşım, teşekkürler :)
YanıtlaSilBir şey değil :)Sen en güzel kalemini yanında tut,cumartesi imzalayacaksın kitabını inş. :)
Sil