Melisa Kesmez’in Küçük Beyaz Taşlar’ı
ilk 2022’de basılmış. Elimdeki 6. Baskı.
(İlk kez Kesmez okudum.)
Bu öykü kitabı 3 hikâyeden
oluşuyor.
Nergis’in hikâyesi, Elif'in hikâyesi,
Mehmet'in hikâyesi. Yani annenin, kız çocuğun ve babanın hikâyeleri.
Klişe bir cümleyle söylersek bir aile dramını anlatıyor.
Öykülerdeki anlatım akıcı,duru. Kitap
kendini okutuyor yani merak unsuru yeterince yerinde. Ama konu bilindik bir
şekilde ilerliyor.
Kitapla İlgili asıl meselem
aslında bu bilindik sözcüğünün içinde yatıyor.
Nergis anne olmaya uygun
olmadığını anlayan bir kadın. Evliliğini de bir anlık kararla yapmış. Kızı 5-6
yaşlarındayken , onu da alıp başka bir adamla evi terk ediyor. Kızı ise
babasını tercih ediyor bir süre sonra. Nergis’in hikâyesi böyle devam ediyor. Kızı
Elif ise hamile kaldığı sevgilisinden ayrılıyor, ne yapacağını bilemiyor. Onun hikâyesi
de böyle devam ediyor. En sonda ise baba
Mehmet'in hikâyesi var. Mehmet çok sevecen,iyi, dünyaya sanki baba olmak için
gelmiş bir adam.
Bilindik sözcüğüne geleyim.
Benim yaşımda olanlar, benim gibi 10 -11
yaşından beri, baskın olan Amerikan Hollywood film ve dizileriyle büyümüş
olanlar bu konunun Amerikan sinemasındaki ana konulardan biri olduğunu bilirler.
Ha, bu sadece Amerikalılara özgü bir durum değil. Nedir
bir kadının anne olmak için kendine uygun hissetmemesi, evliliklerin dağılması…kesinlikle
evrensel bir durum bunda bir sıkıntı yok.
Sorun bunların işlenişi, yan
karakterlerde de bu işleyiş var.
Mesela örnekle anlatmaya çalışayım:
Kitabın en sonunda Mehmet'in kızına, “Annenle
ayrılmış olabiliriz ama ben senin hâlâ babanım, sen de benim kızımsın, sonsuza
dek böyle kalacaksın….. Küçük kalbinin bir yerinde beni hissettiğine eminim.” Şeklindeki cümleleri bu tam bahsettiğim
Amerikan script’i.
Türkiye'de boşanmış babaların içinde,
Mehmet gibi en merhametli ve babaç olanlarda bile böyle cümleler kuranların oranı
%10 bile değildir eminim.
Ha bunlar kötü cümleler değil
özellikle bizim gibi boşanmış ailelerin çocuklarının çok sorunlu olduğu, anne
babalardan birinin ya da ikisinin kesinlikle ilgisiz olduğu bir sosyal
gerçeklikte böyle cümleler keşke kurabilse her ayrılmış anne baba çocuğuna. Fakat Türkiye’nin sosyolojisi bu değil.
Yine Elif’in başkasından hamile
haliyle eski sevgilisinde bir kuytu kucak bulması da tam Hollywood klişesi
değil mi? Gerçek hayatta insanlar bu
kadar hoşgörülü değiller, hele kırıldıkları insanlara karşı. Yine diyeceğim, keşke
olabilseler ama bu da Türkiye sosyolojisinde fazla yeri olmayan bir şey. Böyle birliktelikler olsa bile ilerde (benim
hep gözlemlediğim) kırılıp döküldüğü.
Yine bir örnek: Elif'in babasına hamile olduğunu söylediğindeki "sahnesi" şu şekilde yazılmış:
“…Diz çöküyor önümde, elini
karnıma koyuyor, karnıma birinin gözlerine bakar gibi bakıyor, merhaba diyor
kadifeden sesiyle, ben Mehmet, büyükbaba Mehmet, hoş geldin dünyamıza köftehor.”
Bunlar da tamamen Amerikan
filmlerinde (Avrupa filmlerine çok rastlamadım açıkçası) gördüğümüz sahneler. Bunlar
da Türkiye sosyolojisine uygun değil yani bizde kızının gayrimeşru bir bebeği olacağını duyan
anne babanın ilk tavrı maalesef bu olmuyor.
Bunun gibi diyalogları yapay
buluyorum ben. Ülke sosyolojisinde gerçekliği
olmayan sahneler bana göre.
Hikâyenin bütünündeki sakin
karşılamalar, merhamet duyguları, birbirlerini hoş görmeler, anlamalar, anlamaya
çalışmalar... bunlar güzel bir çerçeve fakat dediğim gibi bana çok yapay geldi.
Ve bu kitabın bazı yorumlarına baktığımda
insanlar o kadar sevmiş ki Melisa Kesmez ne yazarsa okurum falan …Ya yapmayın gözünüzü seveyim, ne yazarsa okumayın ya, kimseninkini öyle yapmayın, Nobellilerin bile her yazdığı
okunmuyor 😊 Ya da okuduktan sonra biraz üzerinde düşünün, duygularınızı bir kenara bırakıp😊))
Neyse bilmiyorum ama Türkçe açısından güzel mi, kurgu iyi mi? Okey, bir sorun yok hani öykü açısından baktığında. Ama ben böyle bir öykü, böyle bir kitap okuduğum zaman bana bir şey işaret etmesi lazım. Burada evet güzel bir çerçeve var diyelim ki medeni açıdan. Bizim Türk insanının daha olgun bir yere gelebilmesi için bir örnek midir? Bazı yerlerde örnek olabilir ama ben yapay buldum, çok yapay buldum. Yine de Türkiye sosyolojisinde belli bir yeri olabilir çünkü geçtiğimiz 30-40 yılda çok farklı bir sosyolojik yapı da oluşmaya başladı kadın erkek ilişkileri, aile ilişkileri açısından. Yani bir yere tekabül ediyor olabilir de ama bu Türkiye sosyolojisinin büyük bir kısmı değil diye düşünüyorum.
Dediğim gibi o sosyolojinin içine
daha çok yerleştirilirse yani şimdi bir evlenmeden hamile kalmış bir kız Türkiye'de, Anadolu'da gitse, babasına, ben hamileyim dese, bunu oradaki babanın hoşgörülü,
iyi niyetli,nasıl diyeyim, merhametli, anlayışlı,çözümcü bir baba prototipini
bana orada çıkarmasını isterim. İstanbul'da, orta üst sınıftan değil de…
Bilmem derdimi anlatabildim mi ? Bunun
bir bağnazlık ya da muhafazakârlık olarak anlaşılmasını istemem. Biraz daha
gerçekçi bir toplumun içerisinde görmek isterim ben bu kurguyu öyle diyeyim.
Haklısın aslında, hiç böyle bakmamıştım.. Çok yerinde tesbitler.
YanıtlaSilBöyle şeyler oluyor, böyle tepkiler verilebiliyor ama dediğin gibi yüksek SEDde bile %10 belki ancak. Melisa Kesmez'in diğer romanları böyle değil, bence diğerlerine bir bakabilirsin, daha samimi ve canayakın sanki diğerleri..
Yorumuna sevindim. Fırsat buldukça diğer kitaplarını da edinirim. Sait Faik ödülü almıs her yazarı tanımaya çalışıyorum:) Benzer şeyleri başkabyazarlarda da görüyorum, her şey iyi fakat seçilen tema dsha dogrusu anlatım bir yerde "unnature" tabiri caizse. Daha yazarim da ayrı post olsun en iyisi.
SilÇok doğru yazmışsınız bende mantıksız gelen böyle cümlelere/kurgulara çok takılıyorum. Böyle olmaz diye söylene söylene okuyorum. Bunu kitabı yorumlarken yazdığında da insanlar ama gerçek hayatta neler neler oluyor diyor. Tabii oluyor, gerçek hayat daha absürt, istisnalar var vs. ama kurguda ortalamayı, genel kabulleri düşünmek ve ona göre yazmak lazım, gerçek değilmiş hissi oluşturmaması lazım. M. Kesmez'e gelirsek herkes çok övüyor diye merak etmiştim ama öykü yazıyor o yüzden hiç okumaya yeltenmedim, yazınızdan sonra hiç olmaz herhalde:). Gerçi seviliyorsa da sorun yok, tercih sonuçta:) elinize sağlık.
YanıtlaSilBen de sosyolojik bir şeye işaret ediyorsa ayakları yere bassın istiyorum açıkçası:) Gerçeklik konusunda Tomris Uyar'ın bir sözü var. Hayatta olur, öyküde olmaz, der.
SilSiz yine de öyküye bir şans verin, iyi öykücüler var:)
Melisa Kesmez'in iki kitabını okudum. Bazen Bahar kitabını çok sevmiştim. Bu kitabını bilmiyordum. Gerçekçilik kısmında sana katılıyorum kesinlikle.
YanıtlaSil'Ne yazsa okurum' dediğim yazarlar var ama benim de😊
Bir yazar için tek kitapla karar vermez zaten iyi bir okur. Sevdigimiz yazarlar illa ki var, her kitabını alır bakmak isteriz:) Ama aksayan yönü varsa onu da tespit ederiz icabında:p
SilÇok merak ediyordum bu yazarı, yazmana sevindim. Bugün İpek Ongun'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri ile ilgili bu minvalde bir post okudum. İşte diyor hayatım öyle gidecek sanmıştım. O kız gibi kolayca iş bulacağım, üniversitede uzun ilişkim olacak, üniversite okurken ev tutulacak 4-6 kişilik yurt odalarında kalmayacağım, tatile yazlığa gideceğim tarzında. Belki de yazarın hayat tarzı bunlardan bağımsızdır bilmiyorum. Bunu görmek istiyordur ama toplumu biraz görmezden gelmek gibi geliyor böyle şeyler bana. Gayrimeşru çocuğa karşı bu kadar hoşgörülü olunmalı mı mesela? Ergen anneliğini durdurmaya çalışan, erken cinsel hayat yüzünden böyle sorunlarla uğraşan Amerikan güzellemeler bana garip geliyor. Ahlaki boyutunu es geçerek söylüyorum bunları. Asalım, keselim tarzı da bambaşka korkunç fakat bazı şeylerin de normal olmaması normal kalmalı bence. (birgaripseyma)
YanıtlaSilToplumsal gerçeklere uymuyor çizdiği sahneler. Doğal değil. Diğer kitaplarına bakmak lazım ama. Zaten dili, kurgusu güzel.
SilHiçbir okumamıştım ama yazdıklarını okuduktan sonra merak ettim. Bu öykü kitabını hemen satın alıp okuyacağım.
YanıtlaSilEn güzeli:) Ben de diğer kitaplarını merak ediyorum.
Sil