YATAK ODASI GÜNLÜĞÜ
Şekerli vanilin,
15'li, 2 lira.
Çikilopçuk, 160
gram, 1 lira.
Elma çayı, 3
lira 25 kuruş.
Meyveli soda,
6'lı, 3 lira 99 kuruş.
100 gram Türk
kahvesi, 2 lira 99 kuruş.
Bunları hep pazarlamacılar çıkarıyor,
işleri bu! 99 kuruşmuş, algıyı iyi yönetiyor pezevenkler, ben kanmam ama! Halk,
vatandaş, herkes, sizin için, diyorlar. Sözde halkın yanındalar. Ama ben bunu
da yutmam. Gelir düzeyi ortalamanın da altında, ya da mecburi tasarrufları
olanlar için, hem de üpünlü markalar, yemişim markalarını, daha az kaliteli,
daha az lezzetli, daha kötü paketli ürünler yapıyorlar ve bunların adını
vatandaş koyuyorlar. Sözde onları düşünüyorlar. Halbuki ne kibirli olduklarını
gösteriyorlar böylelikle. Hakım derken bokum diyorlar yani! Hayır, dertleri
düşünceli görünmek de değil, para kimin cebindeyse onu çekmek. Az olandan az,
çok olandan çok. Burjuva dölleri! Liste yapmazsam çıldırıp çıkarım o yerlerden.
Bir şey eksik sanki…
Nereden geliyor? Televizyon ya da
radyo işi değil bu? Canlı. Dalgalara takılmış gelen ipek notaların vücuduma
değişini hissedebiliyorum. Bu binaya taşınalı iki koca sene geçti ama burada başıma
gelen tek güzel şey, şimdi duyduğum bu akerdeon sesi. Sürekli sondaki notada
hata yapıp başa alsa da bir maestro
çalıyormuş gibi dinliyorum bu gece vakti. Si- do-re- mi- re- fa- mi… Çok
tanıdık… Yine başa aldı… Cinayetlerimi unutabilirim bu müziği dinlerken,
yeniden insan olabilirim. Yatak odamdan dinlediğim böylesi nağmeler tıpkı şu
anda icra edildiği ve dinlendiği yer gibi, hayatımın da hep arkasında, arka
sokaklarda kalmasaydı, şimdi, bugün, bambaşka bir hayatı yaşıyor olacağımdan
eminim neredeyse. Hayır, gerilere gidip elimi kana bulayışımı aramayacağım!
Kesildi. Hadi, bir daha çal! Hadi ama!..
Bitti. Eskilerden bir valsti.
Market listeme eklemediğim şeyi şimdi
hatırladım: kulak temizleme çubuğu, 100 adet, kutu içeriği belirtilenden 2
eksik ya da fazla olabilir, lütfen kulak ve burun temizliğinde kullanmayınız, 1
lira 25 kuruş.
***
Öğlen giderken arabayı otobanın
kenarına çektim. Birtakım bulutlar, şehrin o kısmının üzerine gölgelerini
düşürmüştü. Sadece bina yığıntısı olan bu uzak manzaranın birazı, bir kumaş
parçasının ıslanmış yeri gibiydi. O kadar uzaktı ki… Evler, minicik küpler
olmuş yan yana, arka arkaya, inişli binişli sıralanmışlardı. Suluboya bir resim
görmüştüm ecnebi bir kentte. Tıpkı onun gibi. Ama burada daha belirgin ve sertti
hatlar. Ya o bulutların ettiği? Çok tuhaf. Koca kentin ortasında bir yerde
sadece küçük bir parçasını gölgelemişler. Göz alabildiğine bina var ama orada
başka hiç gölge yok. Küçücük bir koru bile. Güneş şehri aydınlatmıştı ve üryan
birinin açıkta kalıp apışması gibiydi şehir. Birisinin önünde elim ayağım
birbirine dolaşmış gibi rahatsız oldum. Pürüzsüz gök. Bahar göğü. Bulutlar süt
beyazı. Bu manzaraya dalış, bu masumiyet ve neye olduğu bilinmeyen özlem bulaşığı duygular
belki de yardım kermesine gittiğim için doluştular içime. Derlerdi de
inanmazdım, cinayetlerimizin vicdan azabını yardım çeklerimizle hafifletiriz,
diye. Sonra da kendimizi sapık seri katillerle kıyaslayıp birkaç basamak üste
çıkarmaya çalışırız.
Bu aralar nakde sıkışık olduğumdan
başköşeye oturtulmadım ama verdiğim sözleri eninde sonunda tuttuğumu bilirler.
Bu kez kimsesiz çocuklar için bir sevgi evi döşeyeceğime söz verdim. İnsanlar
bir araya gelince bambaşka birer yaratık oluyorlar, enerjileri birleşip
reaksiyona giriyor ve güçlenip başka bir varlığa dönüşüyor. Toplanma amacı
neyse onun sevk ve idaresinde, belki de hiç yapmayacakları şeyleri yapıp
söylüyorlar. Korkunç bir özellik... Savaşlar da böyle çıkıyor olmalı. Benim
cinayetlerimse gayet tekildi ve hepsi hak ediyordu ölümü. Beni öldürdükleri
kadar öldürdüm… Demek ki yaptıklarımın ardında başkalarını arıyorum? Niye
şaşırdım ki, herkes kendini temize çıkarır. Suçluluk duygusuyla yaşayamaz
insanoğlu. Kahve… Alttaki dükkânın tezgâhtarı her akşamüstü aynı saat ve
dakikada kahve yapıyor ve arka tarafta içiyor, yani benim balkonumun altında.
Kokusunu iliklerime kadar hissediyorum. Farkında değil ama bir haftadır ona
eşlik eden bir ortağı var artık. Ama
şu son aldığım paket iyi çıkmadı.
En Güzel İkram Türk Kahvesi, TS 3117,
Öğütülmüş Çekilmiş Kahve, Türü: Coffee Arabica,Tipi: Cherry, Sınıfı :Triyos,
Derecesi: İnce, Yılı : Yeni Mahsul.
Yeni mahsulmüş! Ukalalar, dünyanın tek
akıllısı sizsiniz zaten. Bu bir şey değil, daha ne uyanıklar var. Aman, nelerle
uğraşıyorum böyle. Hem ne diye zorluyorum ki? O temiz noktaya dönmek mümkün
değil. İnsanlar da tıpkı ürettikleri mallar gibi... Kalitesi standart, fiyatı
ucuz, tek tip mallar gibi... Satın aldığımız mallar gibiyiz. Ürettiğimiz
mallara benziyoruz. Her gün biraz daha mallaşıyoruz. Mallar alınıp satılabilir,
çalınabilir, kırılıp dökülebilir, yerine yenisi konabilir, benzeri çoktur ve
ikâme edilebilir. Mallar ayak altında ezilebilir, ruhları yoktur acımaz ve
incinmez. Tıpkı bizim gibi, değil mi?
Küçükken köye götürürlerdi beni.
Köylerin, köylerde dedelerin olduğu ve yaz tatillerinde torunların onlara
götürüldüğü küçüklükler. Erik dallarından düşülen ama ağlanmayan küçüklükler.
Ölümcül darbelerin insafına bırakılmış küçüklükler. O yıla kadar her şey
güzeldi. O yıl, beni de yanlarına aldılar. Erkek çocuklardan daha hızlı
tırmanıyordum ve hiç şikâyet etmiyordum. Zirve oradaydı: yukarı, yukarı,
yukarı! Yeşile boyalı dağlar ya da tek başına yaşayan, akşam alacasında kıvrıla
büküle dönenen bir dev. Uzak. Uzak ve keşfedilmemiş. Keşfedilip fethedilmemiş. Meyvesi
yenmemiş ağaç. Yüzündeki ormanlar, serin ve şifalı yapraklarla süslü. Cesaret
edip gelene taht, taç vaad eden ülke. Daha neler neler. Sisi, önünü göstermeyip
yarlardan uçuracak sis değil de şifa için yapılmış bir büyünün buğusu olabilir
pekâlâ. Beni de aldılar o yıl. Darbelerin farkında değiller, çok cahiller,
yabani ve cahil! Büyükler yabani ve cahil olurlar, yedi yaşın öncesini bir
seferde unutur insanlar. Marifetmiş gibi her nesilde gelenekselleştirirler
bunu. Canice. Canice çünkü düşünmeden... Düşünmemek de cinayettir.
Çekirge kuşunu
yakaladılar. O kadar küçük, o kadar telaşlıydı ki… Korkmuştu çekirge kuşu. Onu
ayağından bir direğe bağladılar. Yem verdiler, beslediler günlerce,
alıştırdılar. Küçücük, sürekli çırpınan
bir kuş… Onu da aldılar yanlarına.
Bırakacaklar diye çok sevinmiştim. Tepede her şey hazırdı. Dağ beni bu
manzarayı göreyim diye çağırmıştı; sisler aşağıda, gök yakında. Küçük
kulaklarım, küçük gözlerim, sıska bacaklarım, kararmış ellerim… İçimize doldu
o. Hayran kaldık. Korktuk. Bir insanın unutması imkânsız anlarından biri...
Zihinde tek ve ölümsüz… Fotoğrafı sararıp silikleşse bile duygusu ölmeyen.
Bağrında yollar açıp eze eze yürüdüğümüz halde yenilen o olmamıştı. Hayran
kalmış ve önünde eğilmiştim. Tepede her şey hazırdı. Baraka-kafesleri çoktan
örmüşlerdi dallarla. Sadece ağı gerip kuşu yerleştirmek kalmıştı. Meğer onlar
kalmışmış sadece. Ağı iki tarafa incecikten gerdiler. Şahin olsa göremezdi,
incecikti. Çekirge kuşunun gözlerine küçük kapaklar kapattılar. Gözlerini
kapattılar. Ağın ortasına yerleştirdiler. Ne olacak? Nedir bunlar? Nedir tüm
bunlar?! Atmacayı görürse korkudan ölür, dedi birisi. Bana leblebi verirdi o
birisi. Atmaca çekirge kuşunun sesine gelecek ve ağa dolanacak. Biz de
yakalayacağız.
Çekirge kuşu
atmacayı görürse korkudan ölür.
Atmaca çekirge
kuşunun sesine gelirse ağa dolanıp yakalanır.
Çekirge kuşu
ayağından bağlı.
Çekirge kuşu
çırpınsa da kaçamaz.
Atmaca komşu
ülkeden göç ediyor, yolda tuzak var.
Atmaca buraya
gelmemeli. Atmaca, insanların, onun göç yollarını bile ele geçirdiğini bilmeli.
Atmacaya biri haber vermeli.
Çekirge kuşunu
da salıvermeli. Çırpınmaktan ölecek.
Şişt, hiç ses çıkarma, çıkma kafesten!
Sen bize uğurlu geldin. Üç senedir bekliyorduk atmacayı. Atmacayı köye götürüp
kafese koydular. Bir sürü çocuk yığıldı. Atmacanın gözlerine bir kez baktım.
Atmacanın gözleri insan gözleri gibi anlamlıydı. Atmacanın gözlerinde gördüğümü
sandığım anlam korkunçtu. Kafesin önünden bir daha geçmedim. Büyüyünce de.
Hiçbirinin hem de.
Küçükken insan yavrusunun da gözlerini
kapatsalar, büyüklerinin yaptıklarını görünce korkudan ölmesin, diye.
Kapatmıyorlar, insan ölmüyor ama yaralanıyor. Delik deşik oluyor ve sonra bunu
moda olmuş bir kıyafet gibi salına salına giyiyor. Sonra başkalarını yaralıyor.
Cinayet tek seferde işlenmiyor.
Lavoba açıcı, onu da yazmalı listeye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)