BALIKÇI KRAL( The Fisher King)

 

                   

          

                                " O yıllarda çocukluğunu, ilk gençliğini geçirenler olarak bizler  de,                                        filmdeki sorulardan önemli olanına göre yetiştirilmiştik: İnsan sadece                                     yaptıklarından değil, söylediklerinden de sorumlu mudur?"

 

Terry Gilliam bana göre biraz manyak kafadır.

Daha az manyak olan  filmlerinden Balıkçı Kral'ı (The Fisher King) 1991'de çekmiş. Kaç zamandır tv'de oynuyor. Ancak dün tamamını izledim...

Amerikalılar vaaz etmeyi severler, filmlerinde. Bunu 3o yıllık hollywood izleyicisi ve dünya izleyicisi olarak söylüyorum. Bazen pek bi' naif, romantik, insancıl olurlar. Gerçek hayatta ise Amerikalılar kendilerinden başka kimseyi önemsemiyorlar.

Bu filmde de gizli de olsa vaaz var ama yapım yılı itibariyle (ben daha çocukken yapılmış bu film) bu vaaz damarını görmezden gelerek şunları kaydetmek istiyorum:

O yıllarda çocukluğunu, ilk gençliğini geçirenler olarak bizler de, filmdeki sorulardan önemli olanına göre yetiştirilmiştik: İnsan sadece yaptıklarından değil, söylediklerinden de sorumlu mudur? Kesinlikle evet, söylediklerine dikkat etmelidir. Karşı tarafta, hatta konuyla ilgisi olmayanlarda bile, onarılmayacak hasarlara yol açabilir yoksa... Dil yarası diye bir deyim bile var dilimizde...

Bu söylem, benim gibi bir çevre ve zamanda yetişmiş herkese normal gelecektir, ama böyle olmayan çok da insan var, 

İlla art niyetli olması da gerekmiyor, düşüncesiz olması yeterli.

Ama art niyetten kötüsünü de keşfettim yakın zamanlarda: korkunç bir cehalet, aklı kıtlık.

Fakat böyle uzatmayacaktım bu başlığı.

Filmde kısaca, Jeff Bridges'ın oynadığı ünlü ve bencil radyocu karakteri, canlı yayında bir laf eder ve onun hayranı psikopat dinleyicisi bir katliam yapar bu sözlerden anladığıyla, hissettiğiyle. Ne kadar bencil de olsa kahramanımız bu olaydan kendini sorumlu tutar ve bunalıma girer. Üç yıl sonra bir gün, inithar edecekken bir deli evsizle karşılaşır. Robin Wiilliams'ın canlandırdığı bu karakter bilin bakalım kim çıkar? O katliamda karısını kaybeden bir öğretmen. Ve olaylar gelişir. filmin geneldeki mesajını ise filmin adında geçen balıkçı kral öyküsünde görürüz ama

Filmin benim için  önemi yukarda değindiğim soruyu sordurmasından dolayı geliyor. Gerçekten bu ülkede artık herkes her aklına geleni fütursuzca söylüyor ve yazıyor, tv'lerde, internette. Yalanın, dolanın, narsistliğin, benden başka doğru yokun bini bir paraya.

İnstagram versiyonlarından örnekler vereceğim sonra. Bu kadar kıt akıl- anlayış (o değilse art niyet zaten) nasıl olur hep beraber düşüneceğiz.

Au revoir canlar.

Depresyondan çıkamayan Narda'nızdan selamlar.

:)

 

                                   

6 yorum:

  1. Eline diline beline sahip olmak....
    Film çok iyiydi, Jeff Bridges mi Robin Williams mı daha iyiydi karar veremediğim türden iyiydi.. Sözler bazen davranışlardan daha fazla yaralıyor insanı, o zaman işte biraz gerçek Amerikalılar (ki bence sadece onlar değil artık 2000 sonrası tüm dünya) gibi vurdumduymaz olmak gerekiyor... Sevgiler!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim dersimiz de bu vurdumduymazlık işte. Sürekli alttan aliyorum bu dersi:) not: bridges da williams da iyi oyuncular gerçekten. Williams'ın intiharı üzmüştü beni...

      Sil
    2. Beni de :( Ama sonra Tolga Çevik üniversitedeyken hocasıymış, onun ağzından dinlemiştim, çok zor ve çevresini de zorlayan türde bir enerjisi olduğunu...
      Bende de vurdumduymazlığın zerresi yok ama tam karşıtı "fazla düşünme" var ve çok yaralıyor, sanırım ortak huyumuz :) Neyse öğreniyoruz inşallah ortasını....

      Sil
    3. Kıpır kıpırdı her görüntüsünde zaten, mutlaka farklı biriydi. Toprağı bol olsun.
      Öğrenebilir miyiz ya gerçekten, yaş kırkı geçti beya, bundan sonra sağ serbest devam şeklinde gitmek istiyorum artik, pürüzsüz. 🙄 kocaman selamlar.

      Sil
  2. Film gerçekten güzelmiş o zaman, ben nedense hiç bilmiyorum bu filmi.
    Bir bakacağım merakım celb olundu. Bu arada insanlar artık bu her şeyi fütursuzca dile getirmeyi de marifet sanıyorlar ne diyeyim bilmiyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben iki basrol oyuncusunu da severim zaten. Neredeyse klasik sayılır yapım yılı itibariyle:) İki sus bir dinle derlerdi eskiler, tam bu zamanlar içinmiş aslında.

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)