O DA KİM?

 Doğan Sahafa uğramak Kıbrıs Şehitleri'ne her geldiğimizde bir ritüel oldu 5 yıldır.

Geçen gene uğradık. Tesadüf, son yıllarda çok popüler bir yazarın bir kitabı takıldı gözüme. (Kitabın adını vermeyeceğim.)


Sayfaları çevirdim.


Bildiğin -iyor ekiyle aktarım anlatımı. Üçüncü şahısların başından geçenleri aktarırsın ya. 

Hep korktuğum başıma geliyor işte böyle hakkında çok konuşulan kitaplar mevzusunda. 

Kurmaca böyle bir şey değil benim bildiğim.

Yazar Melih Ergen şöyle demişti bir keresinde : Röntgencilik.

Bunu ünlü bir yazarın üslubu hakkında söylemişti ama genele teşmil edilebilir. 

Hepimizin yaşadığı ya da yakınlarının yaşadığı ilginç olaylar, zorlu süreçler var. Bunlar ilgimizi çeker, dinlerken üzülür,  hayıflanırız vs. Bu tür kitaplarda insanları çeken de bu olmalı.

Ama edebiyat bunları düz bir şekilde, vakayi nüvis gibi ya da komşu kadınların toplantısında laf dinleyen çocuk gibi yazmak değil. Araya aforizmalar filan katınca sanki üslup oluyor!

Şimdiki zaman kipi de her yere yakışmaz  hele tek başına yanında bir esrar, bir ironi, bir hava olmayınca. Mesela Saramago, Ricardo Reis'in Öldüğü Yıl romanında sürekli şimdiki zaman kipini  kullanır ama ne kullanma!

Kim ne derse desin iyi okur tarz arar ve her şeyi beğenmez. Bu kadar. Çok çeşitli bir yelpazede, klasikler de dahil iyi okuyanlar bunu bilir.

Başlıktaki isim biraz rastgele oldu. Daha vasat nice yazımla karşılaştım. Fakat ismin aklımda kalışı yine bir dönem merak ettiğimden- sürekli duyuyordum adını, hele de çocuklu kadınlardan- instagramdan profiline bakmıştım. Bir postunda kınalı ellerle şarap da içilir gibisinden bir minimal  batı-doğu sentezi örneği verdigini hatırlıyorum. Ve Cemil Meriç okuyan 10 yaşındaki oğlunu övmüyormuş gibi yaparak övdüğünü. O zaman bana hitap etmeyeceğini görmüştüm. Fakat itiraf etmeli bunu  çok iyi beceriyor. Samimiyet sosuna bulanmış naif cümleler kurmayı, bunlardan bir kuru çiçek demeti yapmayı...

Bu da bir yetenek! İnsanları peşine toplayabilmek ve kitle oluşturmak. Burada zaten kilit sözcük kendi kendine geldi: kitle.


Ayrıca kafama çok takılan bir şey de hiçbir eğitimi ve uzmanlığı olmadığı halde çocuk eğitimiyle ilgili zibilyon tane yerde konferanslara çağrılıyordu o dönem.  Hani sohbet filan degil ücretli etkinlikler:)))

Neyse, giden gitsin.  Ama çocuğumla ilgili bir işin içinden çıkamıyorsam ücretli bir konferansa değil işinin ehli bir uzmana giderdim ben şahsen. Bu noktada da yine kendisinin çocuklarıyla yaşadıklarını anlatış ve paylaşma tarzı ile insanları yakalamış olduğunu düşündüm. Kendisi sosyal medyayla işe başlayanlardanmış zira. Dedim ya bu da bir başarı.

Yazmak.... Farklı bir eylem.... Yazmaya mecbur olanlar için çoğu kez sıkıntılarla yürüyen bir süreç. Yazılacak şey yaşanmıştan (hayal etmek de yaşanmıştır) arta kalan olduğu için bir sıfır yenik gibi durur. Ama (o doğru üslubu bulup) yazmakla evrilip değişen yaşantı deneyimin üstüne çıkar. Ama bunun için de bir bekleme- arama - bulma süreci gerekir. Bu noktada Meşa Selimoviç'in, abisinin haksız yere idamını anlattığı romanın önsözünü naçizane tavsiye ederim.  Yazabilmek için üzerinden yıllar geçmesi, içindeki yoğun duygulardan kurtulması ve " nasıl" yazacağını bulması gerekmiştir... 

Soru - Cevap kısmı mı yapsam arada. Mesela şöyle:


* Ödül jürileri neden hep aynı isimler,  ödüllere hep belli başlı yayınevleri hem de birden çok dosyayla katılıyorlar? Edebiyat ödüllerinin de seviyesi düştü mü? Ve şu edebiyatta kanonlar meselesi maalesef doğru. Ahbap çavuş ilişkileri nerede yok ki...Sosyal medya görünürde bir eşitlik ve demokrasi yaratsa da, kitch ve kitlenin seviyesi de malum. Peki ne yapacağız biz ortalama okurun üzerindeki okurlar ve yazarlar olarak? Ergen' in dediği gibi bu dönemi de böyle kabul edeceğiz galiba? Hayır, çok iyi yazdığımdan değil, kötü ve vasat olanın göklere çıkarılarak yazılandan anlamayan aptal yerine konmaktan bıktım. Bir metin kötüyse kötü, vasatsa vasattır. Ama ne hikmetse arka kapak yazıları nobel ödülü almış gibi hep:)) Arka kapak demişken bi bakın Allasen hepsi süslü ama ne demek istediğini okuyanın da anlamadığı bir örnek cümlelerle dolu değil mi? Okurken  hemen anlıyorum ben içindekinin vasat olduğunu  ben bu arka kapak yazılarından.

 



4 yorum:

  1. Aslında beni okumaya devam ettiren anlatılan hikaye çoğu zaman

    YanıtlaSil
  2. Arka kapak yazılarına ben de kafayı takmıştım bir dönem :)) Oğuz Atay’ın Önsöz’cüsü gibi bu arka sözcüler de bir tuhaf gerçekten..
    Instagram, çocuk gelişimi va gibi konuşardan uzak olunca bahsettiğin yazarı bilemedim ama anladım demek istediğini. Gwrçekten bazen insan bunca yeni yazar arasında kayboluyor, özellikle edebiyatsever bir insansa, kaybolmak ve bir daha karşılaşmamak da isteyebiliyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar çok ki ve çoğu vasat olunca hakikaten aşırı seçici olmaya başlıyor insan. Kötü bir kitap zaman kaybını ikiye katlıyor manevi olarak :)

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)