Kim bu Zonaro derseniz hemen söyleyeyim: 2. Abdülhamid'in
saray başressamı.
Elimdeki kitap, ressamın İstanbul'a geldiği 1891 yılından 2.
Abdülhamid tahttan uzaklaştırılıp da Zonaro saray ünvanını kaybederek İtalya'ya geri dönmesini, oradaki ilk
yıllarını kapsıyor. 18 yıl kalmış İstanbul'da Zonaro.
Resim sanatına ilgim var ama açıkçası en çok da kitabın adı
dikkatimi çekti: Abdülhamid'in
Hükümdarlığında 20 Yıl.
Doğduğu memlekette bir türlü karnı doymayan genç ressam
Zonaro,
İstanbul hakkında Edmondo De Amici, Pierre Loti gibilerin
yazdıklarından da etkilenerek soluğu İstanbul'da alır. Çalışkan ve azimlidir.
Şansı da yaver gider ve İstanbuldaki yabancı diplomatlarla tanışıp onların
eşlerine çocuklarına dersler filan verir. Ertuğrul Süvari Alayının resmini yapar
ve Rus Büyükelçisi bu resmi padişahın görmesi gerektiğini söyleyerek aracılık
eder. Öyle de olur, Abdülhamid tabloyu
çok beğenir, adı sarayda duyulmaya başlar ve sonunda yine bir İtalyan olup,
ölen başressamın yerine geçirilir....
Böyle kabaca anlattım ama yaşayanın kendi ağzından okurken
daha egzantrik, sevimli bir hikâye.
Tabii ki tarih kitabı değil, hele ki sarayın ekmeğini yemiş,
bir yandan da İttihat ve Terakkicilerle dostluğu olan bir İtalyan'ın
anlatımıyla...
Yine de tarih bilmeyen benim gibi biri için barındırdığı
gözlemler, anılar önemli bir kaynak oluyor. Öznel bir yaklaşım olduğunu
unutmamak kaydıyla. Zaten
okurken siz de görüyorsunuz. Mesela padişah ressamı olarak iyi kazanıyor filan
ama baskı ve sansür konusundan muzdarip, levanten olması ve daha rahat etmesine
rağmen. Yine 2. Abdülhamid'in devrileceğini 3 gün önce öğreniyor ama kimseye
bir şey demiyor falan filan...
Ama o dönemin İstanbul'unu görmek hoştu. Her ne kadar
ressamımızın kendi dediği gibi, "saraya girince bu geçim savaşlı dünyanın
dışında" kalsa ve halkın içinde olmasa da.
2. Abdülhamid hakkındaki daha önce de okuduğum
ilginç özellikleri burada da gördüm. Jurnalciler ve herşeyden kendini sakınması,
sadece haftada bir kez Hırka-i Şerif'i ziyaret etmek için saraydan çıkması
gibi. Olması gereken bir ameliyat için bilgi toplayıp Avrupa'nın en son cerrahi
araç gerecini getirtmesi ve bu şekilde Gülhane Askeri Tıp Akademisinin açılması
gibi. Diplomat eşlerinin bile dürbünle ona bakmasının yasak olması gibi.
Meşrutiyet ayaklanmalarından, kargaşadan hoşlanmaz Zonaro,
sonuçta saraydan ekmek yemektedir. Fakat Abdülhamid'in baskısından halkın da
yıldığını, bu sebeple son ayaklanmada aşırı gittiklerini de söylüyor anılarında. İttihat ve
Terakkicilerin, Jön Türkler'in bir hınçla padişahtan kalan ne varsa iyi, güzel,
faydalı demeden yıkmalarına karşı çıkıyor. Bu noktada söyledikleri bir Batılı
sanatçı gözünden bence bizi iyi tespit
etmiş. Ne yazık ki. Lütfen bkz: Fotoğraflardaki alıntılar.
Sayfaları çevirirken birçok portresini çok beğendim.
Manzaraları da o günün İstanbul'u ve insanları hakkında bilgi veriyor. Bir de
Osmanlı savaşlarıyla ilgili tablolarını görür görmez bir şey hatırladım.
Çocukken bir ara, her bir yaprağında bir Osmanlı savaşı ya da padişahı olan
aylık bir takvimimiz olmuştu. O zamanlar Osmanlı'da resim-ressam filan
olmadığını, sonradan yapılma olduğunu anlayacak kadar mürekkep yalamışım.
Kitapta bu tablolar karşıma çıkınca anladım ki Zonaro , çok çok sonraları,
padişahın siparişleri üzerine yapmış bunları.
Pahalı bir kitap. Evde zaten vardı. Evinizde zaten varsa
okuyun :)
(YKY 2008 baskısı ve o
zaman 48 YTL vermiş evdeki beyefendi. Paraları entellikte yemişsin
beyfendiiii:))
*Dikkatimi çeken ve tarih derslerinden hatırlar gibi olduğum
şey: Birçok önemli devlet kademesinde yabancılar var. İtalyanlar, resim,
mimari, müzik gibi, Almanlar ordu, hastane vb. alanlarda. Zabıta Amiri Ermeni
vb. vb.
* Bir Türk lirası tam 25 Frank ediyor o zamanlarda. Hey yavrum hey, imparatorluk öyle bir şeymiş
demek, hasta halinle bile paran kıymetli...
*2. Abdülhamid, özellikle Avrupalı siyasilere sanatı seven
ve sanatçıyı koruyan görünmek isteğiyle de değerli tablolar da almış. Ayvazovski filan mesela. Ayaklanmadan
sonra nerelerde kaybolduğu belirsiz ne yazık ki.
Bir de bir gün, Alman imparotor ve imparatoriçesini sarayda
ağırlamak için hazırlıklar yaptırıyor. Zonaro'ya sarayın çeşitli yerlerindeki
öenmli tabloları bir düzene sokma görevi veriyor. Bu tablolardan birinin yerini
beğenmeyip değiştirtiyor fakat tablo yeni yerine uzun gelince alttan kestir deyiveriyor Zonaro'ya :)
* Sansürle ilgili bir anısı da var Zonaro'nun. Milano'dan sipariş ettikleri 1000 kadar davetiye limana gelir ama sansür memurları davetiyeleri almalarına izin vermez. Çünkü davetiyenin üzerindeki kadın figürünün saçlarında hilal şeklinde bir taç vardır (çizim Zonaro'nun.) O gece birkaç öğrencisiyle beraber limanda bir odada, bu davetiyeleri tek tek elle boyarlar. Ancak ondan sonra sansür memuru davetiyelerin gümrükten geçmesine izin verir.
Resim yazısı ekle |
Çok ilginçmiş, kesinlikle herkes okumalı.
YanıtlaSilFakir bir köylü olup Osmanlı gibi bir imparatorlukta saraya girmiş, hasbelkader de ülkesinde kraliyet nişanları almış azim ve çalışkanlıkta bir adamın hikâyesi. Aslında buradakilerden daha çok ve derin anıları olmalı diye düşündüm şu an.
Sil2. Abdülhamid dönemi hakkında da bilgiler alıyor insan, artısıyla eksisiyle bir dönem...
vayyy çok enteresanmış, ben de bu tür kitapları çok seviyorum, buna benzer bir italyan ressamın hikayesini Hıfzı Topuz yazmıştı sanırım III. Selim ya da III. Ahmet dönemi idi o :)
YanıtlaSilSanat teknoloji tıp.... Bir yerden sonra bunları ancak yabancılar taşımış bu topraklara ne yazık ki. Halen de öyle Türkiye.
SilHer daim iyi okumalar:)
Güzelmiş, YKY'ye gittiğimde bakayım. Elinize sağlık:)
YanıtlaSilrica ederiz:)
Sil