"Eskimiş zamanları satıyorum, yitirilmiş yolları satıyorum, unutulan başarıları satıyorum. Sudan ucuz… Haydi, sudan ucuz…"




Mehmet Zaman Saçlıoğlu da geç keşfettiğim öykücülerden. İzmir Öykü Günleri'ne katılacağını öğrendiğimde etkinliğe katılmaya karar vermiştim. İki öykü kitabını aldım o gün. Öykü diye ayırıyorum zira şiirleri de varmış. Hatta arkadaşım şair olarak biliyormuş, onun da öykücülüğünden haberi yokmuş. Birlikte okuduk kitaplarını. İkimiz de beğendik.


Kitaplarını ilk ve son yazdıkları olarak seçtim. Böylece öykücülüğündeki olası değişmeleri görebilirim diye düşünmüştümJ

Yaz Evi, ilk basımı 1994'de Cem yayınlarınca yapılmış ve o yılın Sait Faik Hikâye Ödülünü almış.
Sur ve Gölge ise 1999'da İş bankası yayınlarından ilk kez yayınlanmış. Elimdeki baskıların her ikisi ise İş Bankası yayınlarından ve 2010 baskıları.

Yaz Evi'nde bir solukta okuduğum, birbirinden ayrı 11 öykü var.  Sade, akıcı, güzel bir dil. Zaman, ölüm, arkadaşlık, yaşlılık, delilik gibi değişik temaları var öykülerin. Saçlıoğlu'nun, bir röportajında dediği gibi, sinematoğrafik bir dili var. Yani öykülerini, sahnelerini gözlerinizde canlandırabiliyorsunuz. Gerçi bu iyi bir öykünün zaten şartıdır ama kuruluş ve konuları bakımından bu ve diğer kitaptaki öyküler,  birer film olarak hemen canlanabilir.

Sur ve Gölge ise, postmodern olarak adlandırılan etkileri (klasik olay örgüsü yahut belirli sonlar olmayışı gibi) rahatlıkla gördüğümüz 3 uzun öyküden oluşuyor. Bu anlamda iki kitaptaki öyküler arasındaki en bariz farkın bu hava olduğunu söyleyebilirim. İlk öyküde (Sur ve Gölge) fantastik diyebileceğimiz küçük öğeler var. Bunlar hikâyeyi (benim açımdan) fantastik kılmasa da arada oluşturdukları boşluklarla hikâyeyi sıradanlıktan çıkarıp renklendirmiş. Bir Başka Işık ise fantastik- ütopik olarak ilerlerken son anda dümen kıvıran bir öykü.

Kısacası, iyi öykü okumak isteyenlere önerebileceğim kitaplar. İlk tercihim Yaz Evi olmak üzere, zira Emrah Serbes'in, başı, ortası, sonu olan  (klasik) öyküler yazan kimseyi görmediğim için önce ondan başladım yazmaya, dediği gibi ben de klasik öyküler okumayı, ben bunalımları olmayan öyküler okumayı özledim.

Nisan ayının kitaplarından biri de Salah Birsel'in Kurutulmuş Felsefe Bahçesi adındaki denemeler kitabıydı. Sel yayınlarından çıkan bu kitabı  İzmir Kitap Fuarından almıştım. Amacım ise Birsel'in övülen Türkçe'sini görmekti. Açıkçası bu kitapta kullandığı üslup hoşuma gitmedi. Kendine has benzetmelere bir şey diyemeyeceğim: fırıldak sarısı, çağşaklı günler, balkonlu kahkahalar, fısıldamak yerine fıslamak gibi.

Bir diğeri İstanbul gezimde yanımda götürdüğüm, Mehmet Erte'nin romanı Sahte. Düzgün bir okuma gerçekleştiremedim yatarken okuduğum ve okurken uyuyakaldığım için J Anlaşıldığı üzere sevmedim, hatta hiç sevmedim. Atladığım sayfalar oldu. Roman, adının ele verbileceği gibi, roman yazmaya çalışan yazar ve-veya romanın kahramanlarının cebelleşmesiyle ortaya çıkmış. Romanı bir yazarın roman yazma serüveni olarak özetleyebiliriz. Ancak bu serüven, yazar ve kahramanların hep bir ağızdan konuştuğu,akıl yürütttüğü, birbirine karıştığı… postmodern tarzın içine yerleştirebileceğimiz bir serüven. Bu tip roman ya da öyküleri okumayı eskiden severdim. Kitap, yazarın da işyeri olan YKY'den çıkmış, 2012'de.

Bahsedeceğim diğer bir kitap Carl Gustave Jung'un Metis'ten çıkan Dört Arketip'i. Jung'un birkaç çeviri makalesini üniversitedeyken okumuştum, ilgimi çekmişti Jung. Ancak başlangıç için bu kitap istediğimi vermedi bana. Birtakım seminerlerinin derlemesi bu kitap ve bazı tanımlar ve göndermeler açıkta kalıyor. Psikoloji ile ilgili evvelki okumalarımın getirdiği altyapı ile birçoğunu ekarte etsem de. Kitapçıda aradığım diğer kitaplarını bulamayınca bunu almıştım. Bütün eserlerini okumayı tasarlıyorum. Freud, Reich, Niçe ve Jung, mahşerin 4 atlısı olarak kitaplığımda yerlerini almalılar artık.

Son kitap Adalet Ağaoğlu'nun Yüksek Gerilim'i. Daha önce Hadi Gidelim'ini okumuştum. Buradaki hikâyeler güçlü, güzel. Sadece Yasemin İşçileri'ndeki dört-beş yaşlarındaki çocukların ağzından anlatımda çocuk değil, yetişkin tavrı var.  İlk basımı 1974'de yapılmış ve  o da Sait Faik Hikâye Ödülünü almış.


 *Başlık, M.Z. Saçlıoğlu'nun, Yaz Evi'ndeki Brandenburg'un Dört Atlısı öyküsünden. 

6 yorum:

  1. Sinefesto editör ve yazarlığımın üzerine bir kamu yoklaması yapıyorum. www.Sinefesto.com hakkında bir bilginiz var mı? Yoksa da siteye girip, olumlu-olumsuz görüşlerinizi blogunuzda veya özel olarak iletirseniz çok sevinirim. Dilerseniz sitenin sağ üst köşesinden üye olabilir, ilerde hediyelerimize de maruz kalabilirsiniz :)

    Teşekkürler.

    Ivır Zıvır Ensitüsü. >>hayalmeyal.buschra@gmail.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hayır, bahsettiğiniz siteyi duymadım hiç.

      Sil
  2. hala okuyamadığım bir yazardan bahsetmişsin.
    bakalım ne zaman sıra gelecek..keyifle okuduğum bir yazı
    daha yazdın. sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saçlıoğlu'nu diyorsun sanırım, iyi bir kalem.

      selam ve sevgiler buradan da.

      Sil
  3. :)
    salah birsel için bi sözlük lazım ya ama iyi denemeci.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun bir süre yeni kitabını almam :) lakin deneme özel ve önemli bulduğum bir tür.

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)