TOPLUM BÖCEĞİ- KEREM IŞIK



Belki başka  bir dönemde okusaydım "Gayet güzel" diye başlayabilirdim bu kitabı anlatmaya. Ama belki de yine aynı şeyleri yazardım. Bunu test edebilmemizin tek yolu, başka bir zamanda, kitabı yeni baştan okumak gibi görünüyor.( Uzak ihtimal:))

Önce arka kapak yazısı. Burada kapağı "arka kapak saçmalıkları" etiketine dahil etmeme neden olan hakaret kelimelerinin altını çiziyorum:

"Kerem Işık, ilk kitabı "Aslında Cennet de Yok" tan sonra ikinci kitabı "Toplum Böceği" nde farklı tonda öykülerle çıkıyor okurun karşısına. Toplum Böceği bugünün kalabalık, çıkar çatışmalarına dayalı dünyasını anlamaya yönelik, güncel bir damardan ilerleyen, değişen teknoloji ve hız çağında bireyin açmazlarını odağa alan öykülerden oluşuyor. Toplum Böceği ironiyi, mizahı, dil oyunlarını da devreye sokarak, topluma uyumlu birey yetiştirme, kariyer yapma, mutluluk arayışı karşısında cinnet eşiğinde dolaşan bireyin küçüldükçe küçülen, böceksi yaşamını odağa alan öykülerle bizi hapsolduğumuz derin uykuda ısırmaya hazır, bıyık altından gülen bir kitap."

Evet efendim, bu cümle ben gibi bir okura hakarettir, hatta çoğu okura hakarettir. Her bi' şeyin farkındayım ben efem, her sabah TRT Türk'te Dünyanın Haberi'ni izlediğim gibi Deutche Welle'nin, BBC Türkiye'nin web sayfasını da eksik etmiyorum gözlerimden. Daha ne uykusu ayol!  J

Onun dışında kitaptaki öykü tiplerini ve üslubu doğru söylemiş bu "arka kapak yazısı."

Neyse, kitabı iki ay önce büyükçe diyebileceğim bir merakla almış, ilk sayfayı okuduktan sonra bırakmıştım. Dün itibariyle, kitaplığımda okunmamış kitap olmasından duyduğum o saçma rahatsızlık hissine yine kapılıp okumaya başladım ve bitirdim.

Sorunsuz bir Türkçe, akıcı diyebileceğim bir anlatım. Ama öykülerin bazılarında öyle sıkıldım ki birkaç sayfayı okumadan atladım. Uzadıkça uzamıştı öykü, tek saikim acaba ne demiş sonunda oldu. Tabii bu, benim o saçma bitirme duygumdan mı kaynaklandı, yoksa öykü kendini buna rağmen okutma gücüne mi sahipti ona karar verecek durumda değilim şu anda.


Kelime oyunlarını pek sevmedim, çoğunu basit buldum. (İş Mi Bu Şibumi, Veli very deli, hiçbir eylemi hakkıyla ya da Hakkı'sız tamamlayamadım….vb.) Metinlerarasılık ve göndermeler çoktu ama bir çoğunu nereye gönderdiğini anlayacak alt yapıya sahip değildim sanırım. Süper Ego ile Süper Lego'yu anladım ama. Gerçi dipnot olarak yazılmıştı ama oraya bakmadan anladım ki J Yine hakkını yememek lazım, psikoloji, kişisel gelişim gibi bazı konulardaki teori ya da söylemleri inceden alaya almıştı öyküler. Lakin psikoloji ve kişisel gelişimle olan tutkulu aşkını, benim gibi üniversite yıllarında söndürmüşler için sıkıcı olabilir. Hı? Türümün tek örneği miyim? O zaman bu yazının, kitabı almak isteyenlere  olası negatif etkileri için üzülmeme sebep yok J

Ortalara doğru hikâyeler daha ilgimi çekmeye başladı. Son hikayedeki hesap kitap anlatımları ise Oğuzumuz Atayımızın edebiyatımıza bir güzel kabul ettirdiği -ve dahi çok iyi yaptığı- mühendislik  (genel olarak bilimsel diyelim) tarzı anlatımlarını (yok ya, bunun daha edebi bir tanımı vardı, ne diyordu güzide edebiyat eleştirmenlerimiz bu kullanıma?) içermekteydi: Kahramanlarımızdan biri, sosyo-psikolojik  bir teori üzerinde çalışmaktadır: denklemler, katsayılar, veriler, kontrol grubu deneyleri…Bu arada yazarımızın da kimya mühendisliği eğitimi aldığını - buradan kendime de gurur payı çıkartmaya bayılıyorum, mühendislerin eli çok güzel kalem tutar diyerek- belirteyim.

Kitabın adı da, teması da, Kafka'nın böceğe dönüşen insan hikâyesine gönderme yapıyor olabilir, bu arada. Nasıl, fena okur değilim galibaJ

Bazı uzun cümlelerdeki  virgülsüzlükler beni sinir ettiyse  ve "dolma" saran teyzeden hazzetmediysem de çok fazla gözümü tırmalayan yazım yoktu. Bunu, kendim için artı kabul ediyorum tabii ki de J

Kitapta, son öykü hariç "ben anlatıcısı" kullanılmış. İş Mi Bu Şibumi'de (Şibumi'yi bilirsiniz, bir kitap o J) kapitalizmin (ya da merhametsizliğin,vicdansızlığın?) vahşileştirdiği "özel sektör" camiasının hicvini buluyoruz. 36 sayfa olduğüçün sıkıldım. Ve belki bizzat o camiada  yaşayıp nefret ettiğim için de okurken sıkıldım. Ve belki bir önceki cümle, öykünün aslında başarılı olduğunu söyleyen bir cümle olmuştur. J

Ve ardından gelen hikâye Ve Diyor Ki ise sadece 1.5 sayfa. Rakamla efendim, yazıyla değil J

Bir Ergenlik Dönemi Tragedyası ise çocukları eğitelim, yetişkinliğe hazırlayalım derken olayı kaka etmek hakkında yine alaysama (böyle bir kelime var mı Türkçe'de? Bir yerde okudum ama güvenemiyorum açıkçası varlığınaJ) ile yazılmış. 20 sahife. Bunda da sıkıldım. (Yahu ben roman felan da okuyamam bu saatten sonra?) Bu hikayenin sonlandırması daha güçlü olabilirdi dedim kendi kendime…

Neyse efendim, tüm hikayeler hakkındaki gayet de öznel fikirlerimi yazıp da bunaltacak değilim blogger'ı.  (gayet de, yazıp da…ıyy, ne kakafonik cümle kurdum Yarabbim!) Şunları söyleyeceğim yalnız :

Kolormatik Tanrı'nın adı, öyküden güzeldi.

Çirkin ile Teknikolor Anı, dedim-dedi tarzıyla bilinçakışını andırır diyaloglarla yazılmış bir hikayeydi (andırır diyorum ama ikinci kişi kahramanımızın aynadaki görüntüsü, şimdi bu durumda, edebi teoriler açısından bu öykü, bilinçakışı mı, değil mi?) Bunun çarpıcı bir örneğini en son Ayfer Tunç'un Taş-Kâğıt-Makas'ında okumuştum. (Şiddetle önerilir bu arada. Bi' dakka ya, bende bi tutarsızlık mı var, hem bu aralar okuyamıyorum diyorum, artık okumayacağım diyorum, size de şunu bunu okuyun diye ahkâm kesiyorum?) Lakin bu öykünün en son cümlesi,(son ve'den sonrası yani, çünkü nokta yerine ve kullanıyoruz) tüm öyküyü sevdirdi bana.

Değişen Bir Şeyler ve Toplum Böceği ise baştakilere nazaran daha sevdiğim öyküler oldu.

Toplumu tek tipleştirme çabalarının ti'ye alındığı (kesme işareti var mıydı burada?Hem nereden çıkmış bu deyim, merak ettim bak şimdi, bir ses yansıması var ama? Etimoloji  ve benzeri meraklıları bir el atın hayrınıza da öğreneyim, sevaptır J) Bir İsyanın Anatomisi de günceli,  güzide bürokrasimizi de araya katarak yazılmış bir öyküydü. (Bir Cinayetin Anatomisi film miydi, kitap mı?)



Bilemiyorum, belki de "derin uykuda" bir okur olmadığım için yeni,dolayısıyla ilginç şeyler gelmedi bunlar bana…(Tamam, arada şekerleme yaptığım zamanlar oluyorJ)

Dipteki not: Ha,bakın internette şimdi okudum, bu kitap 2012 Haldun Taner Öykü Ödülünü almış. http://www.milliyetsanat.com/haberler/edebiyat/cocugu-universiteyi-kazanmis-baba-gibiyim/75/9#.UOx_meS6dIk (yalnız eksik yazılmıyor mu şu internet haberlerinde kelimeler, gıcık oluyorum) Ödülün veriliş "amacında" toplumsal olana ince bir alayla yergi gibi bir şeyden  bahsediliyordu...

16 yorum:

  1. Ben bu kitabı şu sebeple sevemedim; başka yazarların başka öykülerinde hayata geçirdiği üslup denemelerini olduğu gibi alıp kendi öyküsüne katmış. Bir kaç öyküde bunu fark edince acaba öykülerin tamamı yazarın okuyup beğendiği öykülerdeki üslubu alıp üzerine kendi hikayesini oturttuğu bir çalışmalar bütünü mü diye düşündüm. Eğer böyle ise bu kitapta öykü isimleri verilmeden belirtilseydi şık bir harekey olurdu ama belirtilmemesi nahoş edebi hallerden diyebilirz sanırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyküde yepyeni şeyler yapmak güç gibi geliyor bana, o kadar çok şey denendi ki öykü olmaktan bile çıkıp "anlatı" adıyla anılan kitaplar çıktı ortaya...Bense, bu öykülerin bana söylediği yeni bir şey olmadığını, yeni bir tat barındırmadığını söyleyebilirim ancak...Sen okuduğun diğer metinlerle çok yakın bir ilişki gördün sanırım aralarında.Bu tip edebi haller uzun bir konu :)

      Sil
    2. Bebek adımları ile ilerleyin. O zaman yeni uffuklara patiklersiniz.:P

      Sil
    3. Birini çok fena şimşek çarpmış :) neyse ki postmodern çağdayız, ister bebe, ister deve adımlarıylan uçabiliyo insan :p

      Sil
  2. Bu arada Keret'in ilk öyküsü için ne diyeceğini .pk merak ediyorum :)

    YanıtlaSil
  3. git benim sayfama bak, yazıyı oku da feyz al. ne biçim eleştiri bu.:P
    (Kerem'e laf atma, diline (eline, hatta parmakuçlarına mı demeliydim acaba?) kırmızı biber sürerim.:P)
    Onur Çalı'nın öykü kitabı çıktı, onu kap hemen. Hele bir, son öyküsü var ki... Allah Allah. Bir başlık ve tek kelime.

    YanıtlaSil
  4. sen cezalısın, 6 ay sonra yayınla,sonra da gel öt buralarda:)
    Bi' kere NURULLAH ATAÇ tarzında eleştiriyom ben, gerekirse iyi bir FETHİ(YE) NACİ de olurum:)
    Üstelik biz yazarı değil yazdıklarını irdeledik icabında, ne o KEremciğime laf atma tripleri filan:)
    Sen kankana selam söyle, hatta bi' ara tanıştır bizi, o zaman bi' şeyler düşünürüz:) Onur Çalı'yı blogda mı yazmıştın ne?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Altı ay sonra yayınlamadım, altı ay demlendirdim. Valla...
      Nurullah Ataç'ı sevmem, Fethi Naci'yi de.:P
      Kıllık olsun, sinir ol diye.:P
      Onur Çallı'dan, Kedinin blogunda bahsetmiştim. Komşu Yayınları, sıcak nal serisi.. gerçi sen bulursun yine kulp takacak öykü ama.. Kerem Işık'tan daha çok ilgini çekeceğinden eminim.

      Sil
    2. uzun, tamamını okumadım henüz ama döktürmüşsün valla, 6 aylık "demleme" süresi yazıyı acıtmış mı tam söyleyemem ilk cümlemden dolayı, ama okuduğum kadarıyla emeğine sağlık diyciim :)

      Sil
  5. Okumadım, bazen kafam karışıyor o kadar çok şey var ki okuyacak:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gerçekten o kadar çok şey var ki...klasikler bir yandan, yeni çıkanlar bir yandan, çok satanlara da göz atmak gerek :)çok seçici olmak lazım :)

      Sil
    2. küplerin kulpları kırıksa ben napiim, kulp takmak vazifesi benim gibi aylaklara düşüyor:p

      Sil
  6. okuyasım geldi:)benim de bu yazıdan sonra kitaplığımı düzenleme zamanımın geldiğini fark ettim okuyamadığım kitapları sıralamalıyım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. sorma yahu, sanki okuyacağım 21 kitap yokmuş gibi dün gidip 2 tane daha aldım :( Eldekileri bitirmeden yeni kitap almak psikolojimi bozuyor :p Hele ki bunlar klasik mertebesindeyseler...

      Sil
    2. harekete geçme zamanı:)

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)