Aynen böyle oldu. Sebepler
çok. Yazmasam daha iyi. Lakin, birazını yazacağımdır şimdi.
Aşk gelmedi İzmir'e. Bir
önceki harika sinemasal yazımda belirttiğim üzre Hanneke'nin Amour'unu
bekliyordum. (Ney, yoksa film olmayan aşktan ve dahi özel hayatımdan bahsettiğimi
mi sandınız? :p ) Lan, nerede kaldı bu
film diye diye web sayfalarını dolaşıyorum İzmir sinemalarının. Nerden
bileyim bu "sanatsal" filmin
koca Türkiye'de sadece 3 salonda gösterildiğini ve o salonlardan birinin
de İzmir'de olmadığını? Saf bir hatun kişi olduğumu söylemiştim değil mi? Böyle
bir filmin eğlence endüstrisinde yer
bulacağını düşünecek kadar safım J Ama yani Cannes'da adaylık, ödüller filan,reklam meklam, bir
haftalığına da olsa gelir dediydik, bu mantık da tutmadı.
Bugünse bazı zoraki
sebeplerle sinemaya gittim. Sinemaya gitmekten neden hoşlanmadığımı da
hatırladım bir kez daha: gürültüye evrilmiş yüksek ve kötü ses düzeni ve reklamlar…ve karanlık. (Bu konuda
manifestom olan bir yazıyı (Sinema Neden
Evde İzlenir by A.T. Alkan) kısmetse sizinle de paylaşmak isterim. Şu anda
yazının bütünlüğünü bozmayayım :p)
Büyük lokma ye büyük konuşma
dedim kendi kendime, Anna Karenina'ya
bir bilet, derken gişe memuresine. Oysa, hedefimde Umut Işığım vardı ama
hafta sonu birlikte sinemaya gideceğim arkadaşım telefonda - hep olduğu gibi-
neşeli bir şeyler olsun deyince , iki kere aynı filmi izleyemeyeceğim ve bugün
de o salonlardan birinde olmam gerektiği için: "Anna Karenina'ya F
sırasından bir bilet lütfen."
Şimdi ey ahali…
Evet ahali, Anna Karenina kaç
cilt haberiniz var mı? Ben birden çok olduğunu tahmin ediyordum. Geçen hafta
ikinci el kitapçıma (benim oldu orası) gidip bakınca, na böyle bileğim kadar
kalın 4 ciltle burun buruna geldim. Evet, okumadım daha Anna Karenina'yı. Hani
Calvino demişti ya, şimdiye kadar okumuş gibi yaptığın ama artık okuma vaktinin
geldiği kitaplar listesindeydi Karenina.
Ama bu listede biraz daha kalacak gibi görünüyor, boru değil hacı, 4 cilt ve
Tolstoy yazmış J Durakta beklerken
filan okuyamam. Zira bitirmem gereken
bir sürü okunmaya başlanmış kitap ve yazı beni beklemekte.
Konu olarak Anna Karenina'yı
bilmeyen yoktur. O kadar ki kendini okumuş sayıyorsun… kitabını okumadığın
halde nasıl filmle kıyaslama yapacaksın diyenlere işte bu yüzden, diyeceğim ben
de J Şaka, şaka. Yalnız şunu düşündüm: 4 kalın cilt olarak
yazılmış, dünya edebiyat mirasının ön sıralarında yer almış, Orhan Pamuk
abimizin bile en etkilendiği roman
olarak (yazar olarak da Tolstoy) beyan ettiği bu eserin daha derinden işlenmesi
gerektiğini. Anna'nın düştüğü ikilemler
üzerinde yeterince durulmamıştı bence. (Düşmemiş midir Anna romanda
ikilemlere?) Keira hanım kızımızı da başarılı bulmadım bu minvalde. Diğer
karakterleri de. Belki koca Karenin'i canlandıran Jude Law başarılıydı biraz.
Böyle derin ve hacimli bir
kitaptan çıkarılacak filmi, sıkmadan izlenir kılmak elbette ki önemlidir
yapımcılar açısından. Bunu başarmışlar. İlginiz eksilmeden oturuyorsunuz o
koltukta. Bir kere film baştan sona tiyatro, hatta bale görselliğinde. "Oyun"
devam ederken bildiğimiz sahne dekorları değişiyor gözümüzün önünde, yatak
odasında geçen bir sahneden sonra yataklar geri çekiliyor, oyuncu biraz yürüyor
ve bir bakıyoruz bir lokantaya gelmişiz, az önceki uşak garson olmuş filan… Böylece
hantallıktan korunuyor filmin akışı, zamandan da kazanılıyor. Ama romanda
olduğunu tahmin ettiğimiz derinliği yakalayabilmek için de bir şeyler düşünülmüş. Örneğin Anna ve Kont Vronsky dans
ederlerken salondaki diğer dansçıların donması, valslerde olduğunu hiç de
sanmadığım, kadını belinden yakalayıp yukarı kaldırması gibi şeyler…Ya da
köşklerin eşyalarının eski püskü olması (tıpkı kullanıla kullanıla eskimiş
tiyatro dekorları gibi), yahut bir bakış...
Bu tip buluşlar güzeldi.
Hatta bazı sahneler adeta imgeleşmişti - hangileri derseniz kesinlikle hatırlayamam-
Ama dediğim gibi size
kafanızda sorular sorduracak, aklınızda yer edecek bir film olmamıştı. Belki
bir yirmi dakika daha olsaydı o derinliği vermek adına… zira aşk, sevgi, zina,
ihanet, evlilik, namuslu -namussuz kadın, günah, zina eden erkeğe farklı,
kadına farklı bakan yahut, bunu gizleyenlerle saklamayanlara farklı bakan bir
toplum- asil sınıf… gibi temalar üzerine bir baş yapıttan bahsediyoruz… Gerçi
Amerikan eğlence endüstrisinin böyle konularda derin olabilceğini bir an bile
düşünmemiştim. Ama biçimdeki bu
hareketli güzelliği de beklemiyordum doğrusu.
Sanırım bu filmden sadece bu buluş kalacak aklımda.
Biliyorum hiç de iyi bir
sinema yazısı olmadı. Bu sebeple internette biraz dolandım ve ekşi sözlükteki
194, 198, 201 ve biraz da 202. (kendi
bütünlüğü içinde güzel kısmı) maddelerin toplamını ek olarak bu yazıma uygun
gördüm J
Kitapçıda, en son koridorda,
tozlanmış raflarda bekleyen 4 kalın cilt, bekle beni J
geçenlerde ne oldu: N.B. ile imza gününde fiskos yaparken laf döndü dolaştı Haneke'nin manyak bir filminin açılış sahnesine geldi. Ben Tim roth dedim, bir tuhaf suratıma baktı, ne alaka dedi. e başroldeydi dedim. Hayır dedi.. oynadıydı oynamadıydı diye iddialaştık. Sen ikinci çevrimi izlemişsin Amerikan olanını dedi. E yönetmen Hanekeydi dedim. Oydu değildi derken... iddiaya girdik. Allahım ikimiz de pis pis sırıtıyoruz. Hacı kaybedenin hayatı kaydı. düşün halimizi. Hinlik adilik bin türlü şey geliyor ama kesmiyor, iddianın adını koyamıyoruz derken.. Yani iddia var ama kendi yokken.. bende jeton düştü. Sakın bu Haneke adisi, ikinci çevirimi de yönetmiş olmasın dedim. Nasıl yani dedi, hem ilk filmi hem de ikinci Hollywood versiyonunu dedim. Yıkıldık ikimiz de.. İnternetten baktım hemen evet, iki filmini namussuz herif kendisi yönetmiş. Düşün.. N.B de ben de kalakaldık. Oysa hainlikten hainlik beğeniyorduk kazandığımızda yaptıracaklarımız için.
YanıtlaSilefenim, geçen yıl da Almadovar'ın filmini İzmir'de gösterime sokmadılar Haneke ne ki.. Manisa'a geldi film, İzmir'e gelmedi.
para tatlı gelmiştir,parodisini bile çeker :ppp
SilYav, ne olacak bu İzmir'in hali Avram, Almodovar gelmiyor,Haneke gelmiyor:)Şaka bir yana sanki uyuştu İzmir.
Nardacım beklediğim yazı olmuş bu, şu an Anna Karenina'yı okumaktayım ve filmi izlemek için kitabın bitmesini bekliyorum:) filmi çok merak ediyordum bu yüzden, merakımı giderdin:)) Anna Karenina'yı okuyacaksan tavsiyem ciddi bir yayın evinden çıkmış olmasına dikkat et, ben Alter yayınevininkini okuyorum şu an ve hiç memnun değilim!
YanıtlaSilİşine yaradıysa bu yazı ne iyi :)Görselliği açısından izlenmeli ama içeriğin kitabı okumuşlar için tatmin edici olmadığı belli. Ben İletişim yayınlarından ya da Can'dan almayı düşünüyorum. Şimdiki yeni bir çok yayınevi çevirtmek yerine biryerlerden kolajlıyor sanki,hatta buduyor...
SilMerhabalar...
YanıtlaSilBen yeni İzmirli olarak, yazınızı okurken merak ettim de acaba nerededir bu bahsettiğiniz sahaflar :)
sizin bu yorumunuz arada kaynamış, kusura bakmayın. Ben bulunduğum ilçedeki eski kitapçıyı biliyorum sadece desem yalan olmaz.
SilNe tesadüftür ki ben de bugün Karşıyaka'da bir sahaf buldum :)
YanıtlaSilYine de teşekkür ederim
Sevindim.
Sil