BERENICE'İN DİŞLERİNİ NASIL SÖKTÜM

                                                
                                               YA DA EDGAR ALLAN POE (1809- 1849)

Bu e-kitap klasörde durup duruyordu. Vaktidir deyip açtık dosyayı. İçinden 25 adet güzel uzun öykü çıktı.
E.A.Poe, günümüz fantastik-korku-gerilim edebiyatının öncüsü olarak kabul edilirmiş. Bilhassa Morg Sokağı Cinayetleri örnek ve salık verilirdi. Bendeniz ortaokuldayken tanıttırılan Annabell Lee şiirinden başka bir şey bilmediğimden ve onu da matah bulmadığımdan, Poe da öyle kırkında şaibeli şaibeli meyhanelerde öldüğünden ve nezih Türk eğitim-edebiyat ortamlarında –en azından benim zamanımda- bahsedilmediğinden kısmet bugünlereymiş. Birkaçı haricinde gerçekten beğendiğm,hoş hikayeler. bu paragrafın başlangıç cümlesini desteklediğinden (ve dolayısıyla benim de bu kanıyı desteklemem demek oluyor bu) aşağıdaki örnekleri de eklemek istedim. Ki gerilim-fantastik filmlerle benim kadarcık bile ilgisi olan biri neden Poe’ya üstad-öncü gözüyle bakıldığını anlayacaktır. Şunu hemen belirteyim ki bu hikayelerin çoğunu “izlemeye” tahammül edemezdim.

Poe’nun kendine has cümle kuruşları, inceden alayları ve hicvi (özellikle “Bir Blackwood Makalesi Nasıl Yazılır?”),kimi hikayelerin sadece bir sinema sahnesi içinmiş gibi yazılmış olması…başlıca uslüp özellikleri olarak göründü bana. Yine birçok hikayesinde üzerinde durduğu bazı şeyleri yazmak için yaşamış olmak şarttır düşüncesi de aslında alaya aldığı bir konu. Lyttleton Barry’e de özel bir çizik attım.

Yalnız bu e-kitabın bir kusuru vardı ki Poe’nun hemen neredeyse her paragrafta kullandığı Latince-Fransızca ve kimi zaman da İtalyanca ve Almanca deyim-tabirlerin çevrilmemiş olmasıydı. Toplum düşmanı.net’ten öğrendiğime göre Dost Kitabevinden çıkan 3 ciltlik seride bunların çevirileri tümden mevcutmuş. Çevirene kocaman bir teşekkür buradan:)

Ligea’da , ölen ikinci karısının cesedinde,tutkuyla özlediği ilk karısının vücut bulmasını anlatıyor.

Metzengerstein’da, tablodaki figürün iki bakış arasında hareket etmesi, o figürün bir eşinin gerçek hayatta ortaya çıkması

Nefesini Yitirmek : “…Darağacında yaşadığım hisleri anlatmak istemiyorum; istesem bunu çok ayrıntılı bir şekilde yapabilecek olmama ve bu konuda doğru dürüst hiçbir şeyin söylenmemiş olmasına karşın. Aslında böyle bir konuda yazmak icin asılmak şarttır. Her yazar kendisini deneyimlerle sınırlamalıdır. Mark Anthony bu şekilde sarhoşluk üzerine bir bilimsel inceleme yazmıstı.

(…)kendimi büyük bir çeviklikle pencereden dışarı fırlattım. Posta arabası soyguncusu W., ki ona tuhaf bir şekilde benzemekteydim, tam o anda şehir cezaevinden cıkmıs, kenar mahallelerde kendisi icin hazırlanmıs olan daragacına doğru ilerlemekteydi. Uzun süren bir hastalık sayesinde kelepcesiz yurume ayrıcalığını elde etmisti; ve üstünde darağacı giysisiyle-ki tuhaf bir şekilde benimkine benziyordu- celladın at arabasının arkasında boylu boyunca uzanmıs yatmaktaydı (ki bu araba tam kendimi dısarı attığım sırada cerrahın pencerelerinin altından geciyordu). Arabanın muhafızları uyumus olan sürücüyle altıncı piyade alayından iki sarhos acemi erdi. Talihsizlik eseri, arabanın icine, ayaklarımın üstüne dustüm. Kurnaz bir herif olan W. eline gecen fırsatı gördü. Hemen ayağa fırlayıp arabadan atladı ve göz acıp kapayıncaya kadar dar bir sokağa dalarak gözden kayboldu. Gurultuden uyanan erler durumu tam olarak kavrayamadı. Ancak suçlunun aynısı olan bir adamın arabada gözlerinin onunde ayakta dimdik durduğunu görünce o serserinin (yani W.'nin) kaçmaya calıstığını sandılar (bu şekildeki görüşlerini bildirdiler) ve bu konuda karsılıklı fikir alısverisinde bulunduktan

sonra ickilerinden birer yudum alıp dipcikleriyle beni yere serdiler. Gittiğimiz yere varmamız uzun surmedi. Lehime hiçbir şey söylenemezdi elbette. Asılmak kaçınılmaz yazgımdı. Bu yüzden bunu yarı aptallık, yarı hırcınlıkla kabullendim. Biraz kinik bir yapım olduğundan bir köpeğin tüm duygularına sahiptim. Cellat ise ipi boynuma gecirdi. Üstünde durduğum platform asağı doğru acıldı. )

Kötü Bir Durum: Zamanın Tırpanı: Ama şimdi gerçekten sinirleri en sağlam kişileri bile irkiltecek yeni bir dehsetle karşı karşıyaydım. Makinenin zalim baskısı gözlerimi yerlerinden uğratmıstı. Onlarsız nasıl idare edeceğimi düşünürken biri dısarı fırlayıverdi ve dik kuleden asağı, ana binanın sacakları boyunca uzanan su oluğunun icine düştü. Asıl üzücü olan gözümü kaybetmem değil, onun dışarı çıktıktan sonra küstahça bir bağımsızlık ve horgörü havasıyla beni süzmesiydi. Su oluğunda, hemen burnumun dibinde duruyordu ve takındığı hava şayet tiksinç olmasa komik denilebilirdi. Böylesine göz kırpmalar daha önce hiç görülmemistir. Su oluğundaki gözumun bu tavrı sadece apacık kustahlığı ve utanç verici nankörlüğü yüzünden sinir bozucu değildi, aynı baştaki iki göz arasında, birbirlerinden ne kadar uzak olsalar da var olan o duygudaslık yüzünden son derece rahatsızlık vericiydi. Yani burnumun dibindeki o serseriyle aynı anda göz kırpmaya

zorlanıyordum. Ama diğer gözun de cıkmasıyla rahatladım. Düşerken hempasıyla aynı yönde gitti (herhalde bunu planlamıslardı).





4 yorum:

  1. Annabel Lee şiirini matah bulmamanı esefle kınıyorum.
    Meyhane köşelerinde ölmüş olmasını edebiyatçı kimliğine yaftalamanı ayrıca kınıyorum. ( O tarihte yaşının küçüklüğü beni bağlamaz.)
    E-kitaptan okuyana kadar İşbankası Yayınlarından serisi yayınladı, alıp da okumamanı üç kere kınıyorum. :)))

    YanıtlaSil
  2. Kınamak? Ha, kına, annem elimize yakardı biz çocukken.

    YanıtlaSil
  3. Bu yaştan snra dil çıkarsam olmaz.Çıkardım say..:)

    YanıtlaSil
  4. bazı öykülerini türkçeye çevirmiştim yaw çoook önemlidir bu amca ama h.p.lovecraft daa önemlidir.
    :)

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)