HÂLÂ İSTENDİĞİ ŞEKİLDE YAZILAMAMIŞ RUBAİLER YAZISI



Hayyam'ın rubaileri eminim hâlâ birçok müslüman için tu kakadır... Öyle ya Hayyam şarabı övüp durur... (ama bunların dışında, kimseye el açma, yaltaklanma, geçinmek için zalimle işbirliği yapma, azla yetinmesini bil de der Hayyam....)

Tabii sadece şarap meselesi değil. Görünürde başka birçok dinsel ve inançsal reddiyesi vardır Hayyam'ın.


Bence Hayyam (ya da ona atfedilen dörtlükler) dünyadaki faniliğinin ve insanların zalimliğinin eziyetini çeken bir ruhtan  başka bir şey değil...Ve gittikçe katılaşarak kaynağı olan asıl'ı kaybetmiş, sadece kof bir kılıf olmuş ibadetlere, geleneklere karşı çıkışı da ekleyebiliriz.

Rubailer'e de, tıpkı bütün edebi eserlere davrandığım gibi davranıyor, onları o gözle okuyorum. Yoksa kimi dizeler inançlarıma ters. Bu ayrımı belirtme ihtiyacını neden duyuyorum? Bilmem. Konu din olunca kafamız hep-hâlâ karışık, belki ondan...Belki şimdi nasıl üç yıl önceki gibi düşünmüyorsam sonra da şimdikinden başka düşüneceğim. 

Eyüboğlunun dediğine göre, Hayyam'ın rubaileri, anavatanı Doğuda da söyledikleri için değil, söyleyişi için sevilmiştir,  (Bkz. İkinci önsöz)

Gelelim zurnanın son deliğine...

Rubai, rabiadan geliyor, dörtlük diye çevirmişler. Dört dizeden oluşan bir nazım türü. Çok da güzel bir tür bana göre. 

Elimdeki Rubailer kitabı, Dörtlükler adıyla, Sabahattin Eyüboğlu tarafından çevrilmiş. H. Ali Yücel klasikler dizisinden, İş Bankası Yayınlarından.

Girişte üç kısa önsözü var Eyüboğlu'nun. Atlamayın.

Eyüboğlu'nu, bu çevirilere bir merak itelemiştir:

"Eski Hayyam çevirilerini okurken bir şeye takılırdım: Nasıl oluyor da derdim, düşüncesini bu kadar pervasızca söyleyen, hocalara, softalara böylesine çatan bir adam, ağdalı, lügatli, cüppeli bir dille konuşuyor. Farsça bilmediğim için çevirilerin, Hayyam'ın kendi dilinde kullandığı ağıza uyup uymadığını kestiremezdim. Onun da bizim divan şairlerimiz gibi, halkın bilmediği kelimeler kullandığını sanırdım. Abdülbaki Gölpınarlı'nın çevirileri çıktıktan ve kendisine akıl danıştıktan sonra anladım ki (...) o da halkın diliyle konuşmuş. Bu kelimelere halkın zor ya da yanlış anlayacağı anlamlar yüklemiş o başka. Aynı şey Yunanca ve Latince'den batı dillerine çevrilen yazarların da başına gelmiştir. Mesela Dede Korkut gibi bir halk destancısı olan Homeros'u, Fransızlar yüzyıllarca bir Sorbon profesörü gibi konuşturmuşlardır. ...."

Geçtiğimiz yıl, birçok Kuran-ı Kerim mealini karşılaştırma imkanı bulduğumdan beri ben de şimdi aşağıda alıntıladığım düşüncelerine katılıyorum Eyüboğlu'nun. Şöyle diyor birinci önsözün sonunda Eyüboğlu:





Birkaç dörtlükle bitirelim. Önemli olan sizin kitabı okumanız zaten:)

Kitabın açılış dörtlükleri, bir bağışlanma dileği içeriyor:





Şekspir'in sonelerinde olduğu gibi Hayyam'ın dörtlüklerinde de "zaman" ve zamanın acımasızlığı önemli yer tutuyor... İkisi de sövmüştür zamana:)





Birçok dörtlüğünde "kaderiyyecilik" izi görülür:


Tasavvufi dörtlükleri de az değildir:



İnsanın faniliği karşısında "carpe diem"cidir Hayyam. Rubaileri en çok bu minvaldedir zaten:





Zamanı ile ilgili tespitler ve yergiler...








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)