Sonra, şehir aşağıda insanlarla dolup taşan sokaklarını,
caddelerini, meydanlarını ve alışkanlıklarını sürükleyerek gürül gürül akar,
camlarının parıltısıyla söner, bacalarıyla tüter, hiç değişmiyormuş hızıyla
değişir, için için çürür, leş gibi kokar ve apartmanlardan oluşmuş kirli bir
deniz edasıyla durulup durulup yeniden bulanırken, biz yukarıda kalıp bir süre
birlikte yaşayacaktık belki... Şehrin ve hayatın içinde, şehirden ve hayattan
uzak, uzun uzun geceler geçirecektik. Kenarları, bize dünyanın öteki ucunda
yankılanıyormuş gibi gelen incecik kalem cızırtılarıyla süslenmiş; içi sancılı
daktilo tıkırtıları, alın kaşımalar, deri değiştirmeler, yarışırcasına yan yana
yürümeler, efkârlı efkârlı sigara içmeler, dudak bükmeler, aniden kalkıp şıngır şıngır oynamalar ve kâğıtların
beyazlığına doğru yayılan belli belirsiz gülümsemelerle doldurulmuş; hem
dervişlerin çile odalarına hem decennetin sonsuzluğuna benzeyen, bir varmış bir
yokmuş tadında, uzun uzun geceler...
**
Henüz Alaeddin'in yokluğunu kaybetmeyi göze alamıyorum.
Elimde o yokluktan başka hiçbir şey yok
çünkü.
**
Herkes leblebi yer gibi sinir hapı atıyor ağzına, herkes gazetelerin birinci
sayfasında pıhtılaşan kanlara göz ucuyla bakıp susuyor ve herkes adımını
ileriye doğru değil de kendi içine doğru atıyor.
**
Ona göre, ruhumda uğuldayıp duran boşluğu doldurabilmek,
giderek dipsiz bir boğuntu kuyusuna dönüşen şu lanet olası hayatın ağırlığına
katlanabilmek, ya da içimde açılan çeşitli yaraları onarabilmek için, belki de
farkına bile varmadan ben yaratmışım bu serabı... (...) İşte ben de öyleymişim
şimdi; elime umut denen o en eski ve en dayanıklı bastonu almış, çile
odalarından fırlayan dervişler gibi soluk soluğa gözlerimdeki serabın
parıltılarına doğru koşuyormuşum. Boşuna koşuyormuşum tabii... Anlaşılan,
insanoğlunun, kendi yarattığı şeyi bile elinde tutamayacak kadar zayıf ve
çaresiz bir yaratık olduğunu bilmiyormuşum daha.
**
Oysa uzun süredir burada kimse kimseyi tanımıyor artık.
Tanıyormuş gibi yapıyor.
**
... yaralı bir kurt gibi durmaksızın uluyan özlemlerin...
sesidir belki.
**
.... zamanı hapsedip iyice yavaşlatmak için yaparım bunu. Bir
de, oldumolası ayrıntılarda gizlenen ve asla birbirinden ayrılmayan hayatı,
Tanrı'yı ve hikâyeyi bulmak için belki.
**
paylaştığın için sağol canım arkadaşım.gerçekten altı çizilesi.
YanıtlaSilKendime baktım bu satırları okurken.
YanıtlaSil