YALAN SÖYLEDİM: ÜMİTSİZİM




 Şu http://zefiryazin.blogspot.com/2013/03/civanm-2.html   yazıyı okuyunca hep içimde olan ama bazen "zaten herkes biliyor bunları" diyerek, bazen de üşenerek yazmadığım  bu konuda bir iki lakırdı etmek geldi içimden.

Evvela, bu yazıdaki blog ve izleyicilik hakkındaki tespitlere katıldığımı söyleyeyim.


Blog yazmayı, çoğu kez, tıpkı diğer yazma eylemi gibi sosyopatik bulduğumu da. Bu konuyu dört-beş aydır düşünüyorum, bir fikre-sonuca varınca haber veririm :)

Benim blog açmamın sebebi ise, okuduğum kitapları anlatmak ve karşılıklı yorumlar ile bir sohbet, ufuk açıcı fikir alışverişi yapabilmekti.

"Aslında edebiyatla ilgili ya da yazmakla ilgili anlattıkça karşınızdakinden  uzaklaşıyorsunuz gibi geliyor bana." cümlesinin duygusu zaman zaman beni de yokluyor. Ama o az sayıdaki kişi yetebiliyor da. Sadece şöyle bir şey var; daha çok insanın edebiyatın büyülü (?) dünyasına girip basamakları zevkle çıkmasını istiyorsunuz, belirsiz bir karamsarlıkla. Bu noktada belki de o yorumum bir kandırmacaydı: Pek de ümitli değilim. Evet, "İnanın blog hayatın aynası" . Ama, (hep bir ama vardır bende) evvelsi gün facebook'ta, yazar Behçet Çelik'in  bir grup liseliyle yaptığı sohbetten sonra nasıl ümitvar olduğuna dair bir yazı okudum. Ama bir çiçekle mi bahar gelecekti, başka çiçekler olacak mıydı zira lise bir sosyal bilimler lisesi, sıradan bir lise değil...

Ağır abi kıvamındaki akademik çalışmalar hariç  edebiyat hakkındaki makale ve araştırmaları okumak, edebiyat gündemini takip edebilmek (magazinel anlamda bir gündem değil bu, örneğin postmodernist bir roman ya da öykü dendiğinde aklınızda bir şeylerin canlanıyor olması) bir okurun özelliği olmalı bence. (Belki de abarttım şu an emin değilim, iyi okur mu demeliydim?)  

Yüksek-alçak, iyi kötü edebiyat şeylerine girmeyeceğim ama edebiyat eseri adı altında piyasaya sürülen ve öyle olmayan çok şey var. Sonuçta yüzyılların yaptığı bir elemede  ortaya çıkan edebi eserler var, iyi örnekler. Bu da başlı başına bir mesele. Bu konuda yazdığım kısa bir yazı da aylardır taslaklarda beklemekte.

Bizde eksik olan, "edebiyat kültürünün" olmayışı galiba? Nasıl anlatsam… Gündökümlerindeki bir yazısında Tomris Uyar, 1o yılda bir demokrasisi ve düzeni kesilip değişime uğrayan bir ülkede edebiyat ve dilin de toparlanamadığından bahsediyor...Ya da vur deyince öldürmek gibi bir şey, ilgileri akamete uğratan. Mesela geçenlerde Edebiyatta Göstergebilim diye bir seminere gittim. Sözde benim gibi sıradan faniler içindi seminer. İlkini kaçırmıştım ve talep üzerine devam niteliğinde bir ikincisi düzenlenmişti. Ancak profesörün -belki tez öğrencilerinin de orada olması sebebiyle- amfide ders anlatır gibi anlatmaya başlaması üzerine sabredemedim ve kırk dakikadan sonra çıktım gittim. Oysa kendi çabalarımla öğrenip fark ettiğim bu göstergebilim hakkında biraz daha derinlemesine bir şeyler öğrenmek istemiştim, tez yazmak değil.

Yine  Gündökümleri'nde, Türkçe ve edebiyatımız hakkında önemli tespitler,yorumlar,eleştiriler var. Sayfaları çevirdikçe ne kadar çok konuda aynı düşündüğümüzü  gördüm, tespitlerin güncelliğini koruduğunu da, kimi tehlikeler için önlem alınmadığı için şu anki durumda oluşumuzu da, özellikle Türkçe açısından. Hani aklımdan geçti, kimi yazılarını buraya alsam diye. Ama şu aklıma gelmedi değil: Kim okuyacak ve söyleyecek sözü olacak, bir farkındalık yaratacak mı bu emeğim?

Bu minvalde, edebiyatta postmodernizm ve metinlerarasılık hakkında bir yazı yazmayı sıkça düşündüm. Yazacağım da...Elbetteki bunlar akademik yazılar olmayacak, benim gözümden, benim anladığım kadar olacak, ama yazılacaklar, bir şekilde, bir yerlerde. Okuyan olsa da, olmasa da :)

 Nasıl da uzayacak bir yazı bu. Şimdilik böyle dağınık kalsın :) Au revoir efem au revoir.




12 yorum:

  1. Emeğinin zayi olmayacağına inanıyorum.
    Söylenecek sözler olacağına da:-)

    YanıtlaSil
  2. Emeğin farkındalık yaratırmı bilemiyorum ama karikatür çok komik,güldürmeyi başardın beni :) Sağolasın sevgiler :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen aslında hepsini fark edersin. Tebessümün eksik olmasın:)

      Sil
  3. Merhaba,

    Hem satırlarını hem de linkini verdiğin yazıyı okudum.. Tespitlere katılmamak elde değil.. Yine de ümitsizliğe kapılmamak gerek diye düşünüyorum..
    Her yazı, bir yerlerde birilerine ulaşıyordur mutlaka.. Onu okuyan, sindirebilen için yazılmıştır, adresini bulur..
    Aksi olsa bile, içimizdekini dökmenin verdiği rahatlık duygusu güzel..

    İzleyici ve takip etme/edilme konusunda hemfikirim.. İlle de bir yerlerde görünmüş olmak uğruna, adına yorum bile denmeyecek cümleler sarfetmektense okuyup, varsa alabileceklerim onları alıp gitmeyi seviyorum.. Bilgi sahibi olmadığım bir konuda fikir beyan etmek istemiyorum çünkü..

    Dağınık kalsın diyerek bitirdiğin satırların güzeldi, sevgiler :)

    YanıtlaSil
  4. çok fazla aç kapa parantez var, parantezlere gelesin...
    Sen yaz da biz okuyalım, elime düş.
    Oralara git, buralara gelme.. kitabını A.Ş. basar inşallah diye beddua etmeme sebep yarat.
    Nisan 1, Sırrakalem; Nisan 8 Nurdan Beşergil. Gelme de göreyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. senin bedduan tutmaz :p

      Sil
    2. Avram Bey'e katılıyorum siz yazın biz okuyalım. Yoksa biz anlamayız diye mi düşünüyorsunuz...ÇAlışırız, okuruz gayret ederiz en azından...

      Sil
    3. Estağfirullah, siz anlarsınız da ben anlatabilir miyim, orada sıkıntı var :)

      Sil
  5. Edebiyat ve sanata arz-talep açısından bakmamak gerek..
    Ve Gün ışığı almak için pencereleri kapatmamalıyız..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette, öyle olsaydı bugün birçok ünlü yazarı tanıyor olmazdık. Burada yine de bir mesele var; edebiyatın farkında olmayan bir nesil düşüncesi üzücü, dilini bilmeyen bir nesil...Örneğin " azık" kelimesini bilmeyen bir liseli.

      Sil
    2. Dilini bilmeyen bir nesil,geçmişiyle sağlıklı bir bağ kuramaz..
      Bu yüzden de sağlıklı bir gelecek inşaa edemez..
      "azık" kelimesini bilmiyorsa çok yazık..!Ruhu "azık"sız kalmaya mahkum demektir..

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)