Evet, geçenlerde dedim ki kızım Narda, hep klasik, hep bildik, yorumları çok yapılmış kitaplarla
haşır neşirsin. Rast gele, dedim, nette dolanmaya çıktım. Nerelerden nerelere
geçtiğimi hatırlamıyorum, en son aklımda kalan, İzmirli yeni yazarlar diye
kafamda bir düşünce olduğuydu. Sonunda
Halil Gökhan ismini kitap listeme kaydederken buldum kendimi.(Bu arada
H.Gökhan'ın İzmirli olmadığını da
öğrendim. Daha doğrusu,iç kapakta Tarsus doğumlu olduğu yazıyor. )
Her zamanki kitapçıma yazarın adını,yayınevini ve istediğim
kitabın adını verdim: Konuşan Kadın.
Bir yandan da içimden dua ediyorum: "Ne olur Allah'ım, sadece son kitabı
var demesinler!" Zira isim tam
ortalama Türk okur profiline uygun cazibede ve ben yazarın nasıl yazdığı
hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Göz göre göre klişelerin içine düşmeyelim yeni
yazarlardan okuyacağız diye. J
(Kimse alınmasın lütfen bu son
söylediklerim için, bir kısım yazarları ya da okurlarını küçük görme filan asla
değil, sadece okuma zevkinin farklılaşmasıyla alakalı bir şey)
Maalesef, tezgahtar
kızcağız Allahın duamı kabul etmediğini bildirdi; son kitabı varmış. Sonra
kendime kızdım: hem yeni yazar diyorsun, hem de karşına çıkacak şeyi tartmaya
çalışıyorsun! Benden maceracı olmaz sanırsam J
Birkaç gün sonra geldi kitabım…
Şimdi…nerden başlasam,nasıl anlatsam…
Günlük şeklinde
yazılmış, bir erkeğin, orta yaş bunalımına tekabül eden-edebilecek düşünce
ve sarsıntılarının anlatıldığı, kısa bir anlatı bu. Aralık ayının 16'sında
tutulmaya başlayan günlük, 29'una kadar
gidiyor ve kesiliyor,22 martta tekrar başlıyor. Bu aradaki sürede
kahramanımızın bir sanatoryumda kaldığını öğreniyoruz. Sonrasında ise birkaç
gün var. Yani uzun bir anlatı değil.
Günlük, alıştığımız gibi birinci şahıs ağzından
yazılmamış, sayfalardan birinde de dendiği gibi, iç ses ya da günlüğün sesi diyebileceğimiz biri tarafından
anlatılıyor; sen diyerek kahramanımızı muhatap alıyor.
Bu durum ilerleyen bazı sayfalarda kafa karışıklığına yol açtı
bende. Ama kahramanın belki de kendisinin söyleyemeyeceği şeyleri, yahut biraz
daha nesnel bir anlatımının yapılması için gerekliydi.
Güncel, günlük bir dili var kitabın. Ama çoğu yerde kapalı
buldum ben anlatımı. Benim yazılarımı bilenler "sen kapalı bulduysan
artık…" diyecekler eminim, ama kitabı okuduğum ruh halimden (sürekli
rahatsız edilmekten canı sıkılmış) dolayı öyle hissetmiş de olabilirimJ
Aslında kapalı demek de yanlış olabilir, örtük, indirgenmiş cümleler, zaten
kısa olan kimi bölümleri kapatmış gibiydi… Mesela kimi diyalogların kahraman ve
iç sesine mi ait olduklarını yoksa bir hatırlayış üzerinden mi gidildiğini epey
düşündümJ
Kitap "O hiç
gitmeyen Penelope'ye" ithafıyla başlıyor. Bu Penelope, İlyada'nın, kocası Odisey'i (Odiesus) sabırla 20 yıl bekleyen sadık
eş Penelope'si ve hemen her bölümün
başında bu destandan bir alıntı ya da onunla ilgili bir yazı var. Bunlarda, Yunan trajedilerinde kadına, klasik eş ve kadın rolünün biçildiği,
cinsel arzunun kötü olduğu tespiti vardı misal…H. Gökhan'ın en sona eklediği
Penelope'yi ise gereksiz buldum açıkçası. O mektupların eklenişi fazlalık
olmuş, kitabı dağıtmış gibi.
İlk sayfa sizi hemen bugünle, savaşları,ekonomisi,haberleri,facebook'uyla….2012
ile karşılıyor, o şekilde samimi bir anlatımla başlıyorsunuz.. Şöyle de bitiyor:
" Uzayda
yaşasaydık hiç ölmezdik. Sürtünmezdik. Belki acıkmazdık ve hiç sevişmezdik de.
Uzayda insan türünün döllenemediği gerçeği içgüdülere de gem vururdu ve seks
aklımıza bile gelmezdi. Sadece boşlukta asılı kalırdık.
Küçük gezegen ve yıldızlardan uzakta sadece asılı kalırdık.
Geometri saf dışı
kalırdı. Fizik de. Anayasalar da insan hakları da.
Yerçekimi her şeyi
öldürüyor evet. "
İleriki birkaç bölümde kahramanın aşk ve cinsellikle ilgili
sorularını okuyoruz: Sadakat nasıl bir şeydir, ya da sadakatsizlik nerede
başlar? Sekse dönüşmese de eski erkek arkadaşlarla olan sıkı-fıkı
ilişkiler mesela. Kahraman, iç sesi
vasıtasıyla, modern olduğunu söylediği halde kız arkadaşının bu tür ilişkisine
neden tahammül edemediğini sorgular. Yine benzer tavırları kendisinin başka
kadınlara göstermesini; kendi ikiyüzlülüğünü de yani… (Bohem olmak zor şey J)
Sonraki bölümlerde yine "günlük sıkıntılar"…
Anlatının çok gerilimli ya da yükselen bir gerilimi yok.
Sıkılmanız mümkün okurken J
Ama kötü bir Türkçe, anlatım var diyemem. Hatta bazı cümleler çok hoştu.
Sonuç olarak keşke bu kitabıyla başlamasaydım diyorum. H.
Gökhan çok daha iyi yazabilirmiş gibime geliyor.
Künye:
Kitabın adı:
Umutsuz Romantik Bir Adamın Günlük Acıları /Umutsuz Bir Adamın Acıları Romantik
Günlük
Yazarı: Halil
Gökhan
Yayınevi : Dharma
Yayın yılı : 2011
İzmir sokaklarında aradığım kitabı bulmak için saatlerdir dolaştığımı hatırlıyorum. Sonradan anladım ki ben aslında bu kitabı bulmak falan istemiyorum. Yani ben o kitabı hiç bulamayım ama bir sürü de kitapcı gezeyim. İnsanlar göreyim, belki sohbet eder, bir iki güler, hatıralar falan paylaşılır, diyordum. Yine öyle, kitabı bulamaması için dilekler dilediğim rafları karıştıran kitapçının yanında dururken ben, kapıdan içeri kocaman bir böcek girdi. Yemin ediyorum bak. Dedim "içeri kocaman bir böcek girdi" Kadın "Nasıl?" dedi raftaki kitapları karıştırmaya devam ediyordu. Böcek hiiç umursamazca girdi ve kadının masasının altına doğru ileriyordu. "Baya büyük bişey ama" dedim. Allahtan taylanddan gelmiştim de midem falan gayet alışıktı böyle şeylere. Kadın hiç bişey yapmadı. Bir ara başını çevirdi şöyle bir uzandı, "nerede?" dedi. "Siz gelene kadar içeri, masanın altına girdi" dedim. "Ha öyle mi?" dedi. "Çıkar o" dedi. Ben de "İyi tamam" dedim. Yani aslında tüm çabam kadının korkup da çığlık atmaması içindi. :)
YanıtlaSilSakın İzmirliyim deme :)
SilÇabanı takdir ettim doğrusu. Eminim hanfendi korkar da çığlık atarsa kollarınla tutup teskin de ederdin :)))
Çığlığını ben dükkandan çıktıktan sonra duymak isterim doğrusu :) bu arada bu kadar "yer"linin arasında henüz bir "yer"li falan değilim sanırım.
Sil:)
Silburadan çıkardığım İzmirde olduğun. Öyleyse Kanguru Sanat Atölyesinin söyleşilerine bekleriz.
malesef istanbul'da yaşıyorum. izmire bir arkadaşımı görmeye gelmiştim. ama izmire gelirsem tekrar, muhakkak uğrarım söz. Sen de istabula gelirsen beyoğluna beklerim.
Silbir küçük burjuvanın hayatı gibiymiş.
YanıtlaSil:)
okuyabilirim.
:)
Çabuk okur biri olduğuna göre oku ve yorum yap :))
Silİlginç bir kitaban benziyor Narda'cım, bu arada yeni bir yazarla tanışmak istersen -İstanbul'lu olması sorun olmazsa:)- Hikmet Hükümenoğlu'nu tavsiye ederim, 4. kitabı 04:00 çıktı geçen hafta, merak ettiğim bir kitap, sevgiler:)
YanıtlaSilPek de ilginç değil, şu açıdan: 40 yaş sendromlu çok fazla erkekle tanıştığım için son yıllarda artık bunaldım bu tarz şeylerden:p Bir de kendi ortamımda sorgulayacağım şeyler yok baskısını hissettiğim.Yani kitapta en basitinden çiftler arası sadakatin tanımı aranıyor, günümüz modern dünyasında.Kadın-erkek ilişkilerinde "modern" kafada olduğum söylenemez, o yüzden o tanım bende zaten mevcut :P Bahsettiğin yazarı nette arayayım, hangi kitabevinden çıkmış :)
SilTeşekkürler...
:)) "Sadakatin anlamı" konu olarak benim de çok ilgimi çekmiyor açıkçası:) Everest yayınları, seveceğini tahmin ediyorum:)
YanıtlaSilMerak ettim bu kitabı, okumaya çalışacağım.
YanıtlaSil(bir kaç gündür giremiyordum bloglara, yazı yazılan bölümün renginiaçmışssın çok iyi olmuş)
peki, oku :)
SilMektup mitoloji deneme keyifli bir kalem,tavsiye ederim
YanıtlaSilUzun zaman olmuş okuyalı.
YanıtlaSilSelamlar.