Kitabın adı: Bütün Yazıları 2 –Bindiğimiz Dal
Derleyen: Asım Bezirci
Yayınevi: Can
Basım yılı: 1982
Orhan Veli, Veli’nin oğlu: 1914-1950
Orta ikideyken tanışmıştım Orhan Veli ile. Sevmiştim şiirlerini. Sonra Sait Faik’in onun hakkındaki bir hikayemsi röportajını okumuştum. O zaman daha çok ısınmıştım, Sait Faik de bahsetmiş diye. Orhan Veli’yi Nurullah Ataç’ın o dönem pek sevmediğini de, eleştirmenliğini de o yazıdan öğrenmiştim.(Bkz:Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair)
Birkaç sene sonra daha çok şiirini okuyunca sadece bazı şiirlerini sevdiğimi anladım. Mesela Anlatamıyorum (tamamen ezberimde olan tek şiir), mesela İstanbul’u Dinliyorum… Sonra neden bu kadar basitleştirmiş ki dili ve şiiri diye düşündüm. Sonra bu kitabı okudum, o dönemde kendi doğru bildiği yolda ilerlediğini gördüm. Tüm bir imparatorluğun (Osmanlı dünya devleti mi demeliyiz bazıları gibi?) bıçakla keser gibi kesilip atılması gerektiği fikrinin geçerli olduğu o dönemde…Maalesef ondan sonra gelenler dilin sadeleştirilmesinde aşırıya kaçmış ve dilimizi iyice fakirleştirmişler, bu da ayrı bir tespitim oldu kitabı okurken. Misal; kitapta neredeyse her cümlede köşeli parantez ile o kelimenin “bugünkü karşılığı” verilmiş. Düşünün sadece 30-35 sene sonraki bu derlemeyi okuyanlar için bir sözlük! Neden sadece 60 yıl önceki metinleri bile anlayamadığımızın sebebi ortaya çıkıyor :)
Kitap bir seriye ait; şiirleri, çeviri şiirleri ve yazıları… O.Veli’yi, şiir ve dil devrimi davasını ve o dönemi her açıdan anlamak için gayet net ipuçları ile dolu bir kitap.Bugün hâlâ devam eden bazı kötü toplumsal, edebi ve kimi antidemokratik alışkanlıklarımızın o zaman da var olduğunu göreceksiniz.
Başta birkaç hikayesi var, Denize Doğru’yu ve Öğleden Sonra’yı sevdim; Sait Faik tadındaydılar.
Tanıdığım Meşhurlar adlı kısa bir bölümden sonra, kendi yazdığı eleştirilerinin ve kendine sürekli yöneltilen eleştiri ve sorulara cevaplarının(lafını esirgemeden alaylı ama çoğu zaman nazik bir tarzdaki cevaplarının) çoğunlukta olduğu düz yazılar kısmı geliyor. Burada Orhan Veli’nin tüm düşünce yapısını görüyoruz; hem edebiyatla, hem demokrasi ile, o günün siyaseti, siyasetçileri ile ilgili olarak…Demokrasi ve herkesin eşitliği hakkında düştüğü çelişkileri de. Açıkçası bir çobanın oyu ile kendisinin oyunun bir olmaması gerektiğini söyleyen ismi lazım değili hatırlattı bana o yazısı.(Yaprak,1949,Yanlış Bir Yol) Oysa,cehaletten bahsediyorsanız bunu kaldırmanın yolu eşitsizlik ve antidemokratik yöntemler değil, eğitim ve ikna ile olmalı…O insanları küçümsemek ve yok saymakla olmaz bu iş, olmuyor da…
Orhan Veli’yi tanımayı bu kitapla ilerlettim diyebilirim: Türk şiirini,eninde sonunda yapması gerekecek o yolculuğa o ve arkadaşları çıkarmış…Bu vakıa, bugünden bakınca, şiirin bugününe bakınca daha net görülüyor.
…Yani bugün ölmekte olan bir şiir ve ölmekte olan bir şiir vardır. Geri bir zevki temsil eden; büyük üstatlarını yetiştirmiş,şaheserlerini vermiş, müthiş bir tecerrüt içinde, korkunç bir iphamı (kapalılığı) şayanı hayret bir incelik ve hendesî bir mükemmeliyetle işlenmiş olan şiir, artık samimiyetini,heyecanını,tazeliğini ve bunlarla beraber kariini de (okuyucusunu) kaybetmiş bulunuyor…(Ulus,1937)
Bu paragrafından ben,aslında O.Veli’nin, şu an “şiirde klişe” tabir edilen şeyden dert yandığını düşündüm.Bu cepheden ona hak da veriyorum tabii ki. Yine :
“…bazı kelimelerin, bazı cümlelerin kullanıla kullanıla manaları kalmıyor. Okuyucuya birçok sözler tesir etmez oluyor…”(Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair)
“…Ben Divan şiirini çok beğeniyorum. Divan şiirinden sonra bugüne kadar da Türkiye’de şiir yazılMAdığını zannediyorum…” (Tasvir,1947)
Ve hâlâ muzdarip olduğumuz bir konu:
"...Tenkit, eseri tenkitle olur; hiç tanımadığı bir şahsın hiç bilmediği hususiyetlerini ileri sürmekle değil…”(Milli Birlik,1947)
Ve Fransız şair önünde teftiş geçiren talebeler gibiler O.Veli,O.Rifat,M.Cevdet üçlüsü…Onlar da Avrupa’nın “çağdaş seviyesini” kutsayanlar olarak o günkü yazıları ile bugüne not bırakmışlar.Ben öyle gördüm.(Yaprak,1949,P.Soupault Ankara’da)
Son bir not: O.Veli, dil için, şiir için gerçekten kafa yormuş bir isim. O dönemde yazıp çizenlerin birbirleriyle uğraştıkları o konuların bugün Türkçe konuşan bu halk tarafından hiçbir önemi haiz olmaması da garip bir durum: Adamın soyadı bile “öz Türkçe” değil ki yazdığı makaleden medet umalım gibi…Hey gidi Türkçe, neydin ne oldun, ne oluyorsun…:)
*Kitapta Sait Faik’in O.Veli’nin ölümünden sonra yazdığı Onunla diye bir hikâyesi var. Çok güzel.
Turgut Uyar Poetika'da Orhan Veli ve Garip akımı hakkında : Küçük adamı şiire almayı başarmış ama küçük adamdan büyük bir şiir yazmayı ( denediği halde ) başaramamış bir şairdir; der.Devamla, çünkü küçük insandan büyük şiir çıkmaz görüşünü savunur.Turgut Uyar'ın görüşüdür benim değil.:)
YanıtlaSilDemokrasi nedir diye baştan başlamak lazım ki o da içinden çıkılmaz hâl aldırır yoruma.:) ÖZetle Orhan Veli'yi ben de severim.
Sanırım ben de T.Uyar gibi düşüneceğim. Ama ikinci cümlesini biraz daha düşünmem gerek.
YanıtlaSilHer halükarda, bahsettiğim iki şiiri bile Orhan Veli adını unutturmuyor. İlk göz ağrılarımdan, atamam,satamam :)
Eda hanım;
YanıtlaSilResimdeki
balıkçık çok güzel bakmış:)Belki de Orhan Veli bakışı olmuştur:)Elinize sağlık.