İmkanlarım olsaydı kesinlikle bir film, olmadı bir TV dizisi çekerdim. Fazlasıyla hak etmektedir bunu Katre-i Matem.
(O devrin İstanbul'unu set olarak geri getirmek kaç milyon liraya mal olurdu acaba? Ne bir İstanbul'lu ne de bir film yapımcısı olduğum için fikir yürütemiyorum. )
Kitabı okumuş olanların hemen hepsinin ilk yorumu olan "Elimden bırakamadım, bir çırpıda okuyuverdim." cümleleri benim için de geçerli. Macera - polisiye tarzı diyebileceğimiz bu romanı soluk soluğa okuyorsunuz.
Giriş kısmında anlatılanların gerçek mi yoksa kurgunun bir parçası mı olduğu hayli bir zaman düşündürdü beni doğrusu.
Kitabın sonlarına doğru bunun kurgunun bir parçası olduğu kafamda ancak netleşti. (Günümüz konuşma diline ait kimi söyleyişler vb.sebebiyle.) Bu da ilginç bir not olarak düşülebilir kitap hakkında.
Sayın Pala'nın Osmanlı dönemi edebiyatı (hassaten divan edebiyatı) ve dahi tarihi, kültürü hakkındaki geniş birikimini kitapta hemen farkediyoruz.
Zaten kitabı bitirip "Şöyle sakin kafayla bir bakalım bütüne." dediğimizde Lale Devrini tarih kitaplarından değil bu romandan daha kalıcı şekilde öğrendiğimizi ve daha fazlasını öğrenme isteğimizin de uyandığını görüyoruz. Bence güzel bir noktası da bu Katre- i Matem'in.
Derine girilmese de bu bilgiler ve ayrıntılar romanı zenginleştiriyor : Layhar Sultanın çocukları, meşşatalar, kündekari şahnişinler, lalezarlar, şükufeciyan esnafı, filbahrilerin kokusu, Haseki Bimarhanesi'nin sahanlığı ve fıskiyesi,onüç yaşında İbrahim Paşa'ya gelin olan Fatma Sultan, çorbacıbaşılık, tomruk eminliği, Sadrazamın akrepleri, Sultanın asesleri,Tebrizli dervişin şivesi, oyuncakçı esnafının marifetleri,"küfür satan" helvacı,
Çeşme-i Nev Peyda, Çağlayan Sarayı, olmazsa olmaz "şehir oğlanı" Şair Nedim ve saray eğlenceleri, Lady Montegue, Hollandalı "lale ressamı" Bican Efendi, Dülger Kirkor Efendi, bugünün "Kriminal Dairesi"ne denk gelen saray birimi, hekimlerin maktülleri teşhisleri...Her bir bölümde yeni bir şey.
Şimdi bakıyorum da romanın eksik gibi görünen yanı aslında bunca yeni, hoş şeyi tüm ayrıntılarıyla bilmek isteyişimiz galiba. Maceranın peşinden giderken arka fondaki kültür ve yaşantıyı daha çok görmek istiyoruz. (Detaylı bir mekan ya da mekanlar arayışı noktasına mı geldik ?)
Tabii benim gibi biri için, kesik baş ve vücut parçalarının bulunduğu sekanslar irkitiltici olmadı değil. Nakşıgül'ün katili kim diyerek bir anda dalıyoruz romana. O hızla da bitiriyoruz.
İnternette bir yerde (Baktım yeniden şimdi; Milli Gazete yazarlarından birisinin eleştirisi imiş) romanın karakterlerinin akılda kalıcı ,güçlü karakterler olmadığı, daha ziyade olaylarla yürüdüğü eleştirisi yapılmıştı.
Katılıyorum. Ama yine de az önce bahsettiğim detaylar ve bilgi yüklü tasvirler bu boşluğu perdeliyor bence. Sadece sonlara doğru bazı yerlerde dönemle ilgili verilen bazı bilgiler satırlardan sırıtmış bana göre.(Öyle merakla okuyordum ki not alıp altını çizmemişim bile.)
Dil yalın. Yazarın "Müstesna Güzeller"* kitabını birkaç yılda bitirmiş biri olsam da elbette oradaki beyitlerin dilini kullanacağını beklemedim. Ama ola ki öyle düşünenler varsa hiç ilgisi yok derim. Kaldı ki romanın içindeki derkenarların (hikayecikler diyelim) ve diyaloglarda geçen kimi beyitlerin bana hiç bir zararı dokunmadı. Gerçi heyecanlı heyecanlı okurken derkenarları atlamayı sıkça düşündüm.Hoş bunda hikayelerin çoğunu önceden biliyor olduğumu görmemin etkisi yadsınamaz :)
Sayfaları çevirirken hatırladım: Kara Şahin ile Nakşıgül'ün düğününün yapıldığı konağın yerinde, cinayetten sonra nasıl olup da yeller estiği, çevredeki bir Allah'ın kulunun konağı bilmediği bölümü nasıl merakla okumuştum. En sonunda bunun nasıl olduğunu "Vay be!" diyerek anlayacaktım.Doğrusu hiç aklıma gelmemişti bu soruya böyle bir açıklama.
İlk birkaç bölümden sonra -neden bilemiyorum- Da Vinci Şifresi aklıma geldi sık sık. Bir benzerlik var mı aralarında? Bakayım:
İkisi de macera kitabı. İkisini de yakın derecede merak ve sürükleyicilikle okudum.
İkisinde de mekanları merak ettim.
İkisinden de yeni "bilgiler" öğrendim.
İkisinde de olaylar, maceralar sürüklüyordu kitabı.
Ama Katre-i Matem daha bir leziz geldi bana. (Anadilimden / geçmiş zamanımıza merakımdan dolayı mı acaba? :))
Da Vinci Şifresi'nin filmini yaptılar. Hiç merak etmedim.
Ama Katre-i Matem'inki yapılsa kesinlikle merak eder ve izlerdim.( Büyük bir ihtimalle de hayal kırıklığı yaşardım. :))
Neyse gerisini de okursunuz artık :)
*12 yıl önce almışım. Sabredip herkes okumalı bence.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)