Seita Ağladı, Ben Ağladım
Savaşlar en çok çocukları öldürüyor....Yaşayanlarını da....
"21 Eylül 1945, öldüğüm geceydi...."
Grave ofe Fireflies
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ate%C5%9Fb%C3%B6ceklerinin_Mezar%C4%B1
KIŞ UYKUSU
Bingo.
İlk açılıştaki rüzgar sesleri.... Ne kadar özlemişim; başa
alıp alıp dinledim...
(Dur bakayım....En son
teyzemlerin dağ başındaki bağ evinde, gece karanlığında dinlemiştim galiba, 4
yıl önce...)
Sonra...
Necla biraz bana mı benziyordu yav?
Azıcık galiba. (" İnternette o kadar uyduruk yazar var
ki o kadar beğenenleri olan" diyor ya:))
Labels:
Çehov Uyarlamaları,
Nuri Bilge Ceylan,
Sinema,
Taslaklardan
ŞIKIR ŞIKIR
ŞIKIR ŞIKIR
Çocuğun kirpikli çocuk gözleri vardı.[1] Kahve içenlerin arasında kaybolup gitti.
Sedirlerin gözü önünde. Kubbelerde Osmanlı kalem işleri, tezhipler orta yaşlı
duruyordu. Çocuğu onlar da kandırmış olabilirler. Başı
hep yukarılardaydı çünkü.
- Bari müşterilerin yanında bunu yapma Ömer, Allahın aşkına
bari burada yapma!
ÖYKÜ İKİNCİ SINIF BİR TÜR MÜ ?
Öykü hakkında hiçbir tartışmaya girmedim, girmiyorum. Bunun iki sebebi var, tartışmalar beni ilgilendirmiyor, önemli olan yaptığım işi iyi yapabiliyor muyum, öyküyse öykü, romansa roman... Diğeri de bir konuda tartışabilmek ve başkasını ikna edebilmek için o konuya tüm yönleriyle vakıf olmam gerekir ki bunu hiç iddia etmiyorum....
"Gündelik hayatın kokuşmuşluğundan sıkılan bir insan soluğu
edebiyatta alır. Ancak, geldiği yeri "geçmiş" olarak sırtında taşıyan
insan o kokuşmuşluğu üzerinden atamazsa, yani mayasında edebiyatın kökü
"edeb" yoksa, o kişi edebiyat dünyasına alınmaz. Fakat bir defa adım
attıktan sonra, dışarıda da çıkarmaz. Tam da edebiyatı üretemediği bu aşamada,
üzerindeki kokuşmuşlukta kendini tüketmeye başlar. İşte tam da burası, edebiyat
olanın konuşmaya başladığı yerdir.
Bir yazar, jüriden rahatsızsa, "özgür" bir insan
olarak, bu yarışmaya katılmayabilir. Kimse onu zorlamaz.. Doğan Hızlan ismi
yarışmanın başında açıklanan jüri listesinde var, sonunda da. Sürpriz değil...
ARMUT DİBİNE
Telveciğimi ziyarete gittim bugün. Valide de yanımdaydı. Ne hikmetse Telve'yi en büyük kızı belledi hatun, çok sevdim Telve'yi, hem ben de göresidim gidecem senle diye tutturdu. Hadi tamam manevi evladın oldu, ses etmedik, beni ne diye yanında çekiştirip duruyorsun, Allah Allah :)
İnsanın Kötülüğü
Hakkında yazacaktım,
tasarımım buydu. Yine yazıyorum fakat araya başka şeyler eklendi... Belki de
eklenmedi, bilinçaltıma tıktığım deliller gün yüzüne çıkıp çalkaladı beni...
Sonra yine bıraktım.
Sonra yine döndüm; bu
öğlen, adını bile doğru dürüst bilmediğim bir yerde, iki polisin arasında
umarsızca salınarak giden delikanlıyı görünce...
Anahtarı ver ulan dedi
polisin biri zanlıya.
Akşamüstü
Tilkillik'ten Kemeraltı'na doğru yürürken ise unutmuştum insanın "kötülüğünü".
Kalabalık, renkler, hay huy...
SELÇUK BARAN'I ERKEK, BERNA MORAN'I KADIN SANMAK...
Küskün ayrılmış yazarlarımızdan Selçuk Baran... İyi bir öykücü. Yalnızlık, umutsuzluk anlatıyor bu seçkideki öyküleri. (Depresifken okumayın:)) Klasik olay örgüsünden uzak, kesitler sunan, kesitlerle anlatan öyküler...
Hepsini beğendim ama en çok Sarmaşıklar, Bahçede, Haziran ve Ağ öykülerini...
SPİNOZACI CÜMLELER
Bugünlerde Spinozacı cümleler kuruyorum, gelenekselde yeri
olmayan. Değişen şeyler var, insanlar, düşünce yapıları, hayatları ve
yalnızlıkları... Ben de değişiyorum. Bir insan sabah sabah aklıma geliyor ve
gülümsememe sebep oluyorsa ona teşekkür etmeliyim. Bir daha karşılaşmayacaksak
bile bunu bilmeli bence.
Nikah Şekerleri
Cancağızım bir arkadaşım evlenecek. (Şaşkın işte.)
Nikah şekerlerine bakalım, senin fikirlerine güveniyorum dedi. Şu özel tasarımlara filan.
Binbir çeşit şey var kötüsünden iyisine. Akla hayale gelmedik şeyler yapmışlar, fantazinin bini bir para.
Neyse, bu işler ticaret işi sonuçta, kadınları kafala, parayı kap nihayetinde.
Hece Öykü 71. Sayı...
İçinde benim de bir öykümün bulunduğu bu sayıyı ancak
inceleme fırsatı buldum. ( Bu arada dergiyi alıp öykümü okuma inceliğini
gösteren ve fikirlerini belirten Kitaplık blogu sahibi Eren blogdaşıma çok çok teşekkür ediyorum.)
Sayının dosya konusu "Öykü
Ne Değildir?" olmuş. Bu şekilde sormak iyi olmuş. Cevaplardan ise Mihriban İnan Karatepe'ninkini kendime
yakın buldum. Öyküye yeni hevesli olanların bu (ve bunun gibi ) dosyayı
okumalarında fayda var.
KISA KES!
16. İzmir Kısa Film Festivali 17-22 Kasım arasında.
Sinemayla soğuyan aramı düzeltebilir belki.
Etkinliğin web sayfası:
http://izmirkisafilm.org/tr
Sinemayla soğuyan aramı düzeltebilir belki.
Etkinliğin web sayfası:
http://izmirkisafilm.org/tr
SANDIK LEKESİ
Bu yıl okuduğum - şimdilik- en iyi öykü kitabı oldu bu.
Ben ben diyen birinci tekil öyküler yazmaktan ve okumaktan bıkmışken ne iyi oldu.
Epeydir kulağımın kenarındaydı Sema Kaygusuz. İlk öyküleri bu kitapta. Diğer kitaplarını da okumalıyım.
AFOROZDAN DİYALOGA- 2
Öncelikle, hıristiyanların takılıp kaldığı materyalizmin,
marksizmde başka bir boyutta olduğunu söylüyor:
"Marksizmi, önceki materyalizmlerden ayıran şey, çıkış noktası olarak insanın etkin eylemini almasıdır. (...)
AFOROZDAN DİYALOGA- 1
Roger (Roje) Garaudy, 1913'de doğmuş bir Fransız aydını.
2012'ye kadar, uzun bir yaşam sürmüş.
Garaudy, uzun yıllar Fransız Komünist Partisinde yöneticilik
yapmış. Bir tarihten sonra müslüman olmuş. Dolayısıyla iki farklı dünya için (
Batı ve İslam) de önemli bir isim olarak görebiliriz.
Aforozdan Diyaloga (
De L'anathem au Dialouge ) müslüman olmadan önce yazdığı, marksistler ile
dindar hıristiyanlar, yahut da marksizm ile hıristiyanlığın "uzlaşı"
alanlarını araştırdığı bir kitap.... Din, halkın afyonudur cümlesinin ezbere
okunduğu bir sistemde Garaudy oldukça cesur davranmış bence.
Gerçek İslam bu değil! Dediğim çok oluyor son zamanlarda.
SİSİFOS
Arkadaşımla (Kendisini Hakiki Vladimir olarak bilirsiniz :p) uzun bir aradan sonra fotoğraftaki manzara eşliğinde buluştuk. Sohbetimizin ortasında birdenbire sıçrayan balıkları görmek de ilginç oldu. Birkaç dakika boyunca onlarca balık suyun içinde sıçrayıp durdu... Kendimi belgesel izliyor zannettim:)
OTOSTOPÇUNUN GALAKSİ REHBERİ
"Dikkatsiz sözlerin hayatlara mal olduğu bilinir, ama bu sorunun ciddiyetine yine de gereken önem verilmez..... Ne yapalım, hayat bu derler."
Zamanı sızdıran
Yüzün geçmişten kalan
Aşka tarif yazdıran
Bir alaturka hüzün
Yüzün kıyıma vuran
Anne karnı huzuru
Çocukluğumun sesi
Senden bana
Şimdi zamanı sızdıran
BİR ŞEYİ BU DENLİ İSTEMEK ÇOK GÜZEL BİR ŞEY...
Boris Vian, yıllar önce, (hangi?) radyoda Ali
Poyrazoğlu dinlerken ondan duyduğum ama yakın zamana kadar okumayı düşünmediğim
biriydi.
Günlerin Köpüğü ile başladım... Adı kitaba bu
kadar yakışır eser azdır herhalde. Orijinali de aynı anlamda sanırım: L'ecurne
Des Jours.
Labels:
Ali Poyrazoğlu,
Boris Vian,
Kitap değerlendirme
Sırasıyla
Kitaplığının önüne git
İlk ama ilk gözüne çarpan kitabı al
Rastgele bir sayfa aç
Ya fotoğrafını çek ya da yaz
Bu kadar.
Kitap tefeülü :p
İlk ama ilk gözüne çarpan kitabı al
Rastgele bir sayfa aç
Ya fotoğrafını çek ya da yaz
Bu kadar.
Kitap tefeülü :p
Benimki Woolf'un Orlando'sundan. Gerçi arka sayfa daha da güzel. Onu da mı koysam?
BABAM BENDEN ÖNCE ÖLÜRSE
jakarandanın salkımı düşmüş gibi
tozaran
toz, toz, güneşin altında, güneşle birlikte
leylağı mora
toprağı toza
Değişin
Değişin
Değişin
biliyorum bütün suçlarımı.
her çocuk önce baba der
babacığım
tozaran
toz, toz, güneşin altında, güneşle birlikte
leylağı mora
toprağı toza
Değişin
Değişin
Değişin
biliyorum bütün suçlarımı.
her çocuk önce baba der
babacığım
Okumadan olmaz, olduranlar da var tabii...
Ursula K. Le Guin'i, sevgili genel yayın yönetmenimiz tavsiye
etmişti, kendisi nedense fantastik yazmamda ısrar ediyor. Gerçi çalınan romanım
da fantastik idi :p
Elin adamı teee Adanalardan gelir görür de biz gidip görmez miyiz :p
Konak'tan metroya, Halkapınar'dan İzban'a, Hatundere'den otobüse binerek vasıl olduk Eski Foça'ya. Galiba 2 saat sürdü yol. İnat değil mi, gittik valla :p
Eski Foça'nın meydanı. Yakında görülen tuhaf yaratık heykeli Foça'nın mitolojik simgelerinden biriymiş. Adı ne zıkkımsa yazıyordu önünde ama unuttum . |
Muhabbet demişken bencillik
Birbirlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar.
Kim o diye seslenir içerideki.
Benim der kapıyı çalan.
Burada ikimize birlikte yer yok diye cevap verir öteki.
Aradan uzunca bir zaman geçer. Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşın kapısını.
Kim o diye sorar yine içerdeki.
Senim, der bu sefer kapıyı çalan.
Ve kapı sonuna kadar açılır.
Bir tane daha
Çok muhabbet tez ayrılık getirir mi?
Ona göre davranalım da yani.
https://www.youtube.com/watch?v=ZMrg01lF0ug*
*Bu arada bu türküye konu olan acı hikayenin tanıklarından anneme saygılarla, Nida Tüfekçi'den güzel kayıt bulamadım... Müzeyyen abla da fena söylemezdi rahmetli.
Ona göre davranalım da yani.
https://www.youtube.com/watch?v=ZMrg01lF0ug*
*Bu arada bu türküye konu olan acı hikayenin tanıklarından anneme saygılarla, Nida Tüfekçi'den güzel kayıt bulamadım... Müzeyyen abla da fena söylemezdi rahmetli.
NURETTİN EFENDİ'NİN ANAHTAR BAHÇESİ
Gene Eylül ayı geldi. Yapraklar sararmaya yüz tuttu. Yarın Eylül’ün 21’i. Günlerden Pazar. 68 yaşını bitireceğim. Kısacası sizler için ununu elemiş eleğini duvara asmış biriyim. Hani deseniz ki, Nurettin Efendi, hiç elekte un eledin mi, elbette hayır cevabını verirdim. Erkek adamın un elemekle ne işi olsun?! Tek katlı evimin bahçeye bakan kapısının önünde oturmuş bahçeyi izliyorum. Şimdi hayal ediyorsunuz ki bahçede üzüm asmasının gölgesinde dinlenen, çevresinde kavak, elma, dut, çam ağacı bulunan, saçları ağarmış, dişleri dökülmüş, dökülen dişlerinin yerinde takma dişleri ve buruk tebessümüyle sevimli bir ihtiyar sizinle dertleşiyor. Hayalinizi yıkacağım; ama söylemekte fayda mülahaza ediyorum efendim. Bahçede ne asma var ne de gölgesi, ne kavak, ne elma, ne dut, ne de çam… Çiçekler filan hayal ediyorsanız onlar da yok, boş bir bahçe. Ot derseniz o bile yok; çünkü otları her hafta tek tek ellerimle koparırım. Ne var da oturup izliyorsun Nurettin Efendi diye merak edenleriniz varsa hemen merakınızı gidereyim. Küçük küçük, tek sıra halinde dizili taşlar var. Neredeyse kaldırım taşı sıklığına ulaştılar. Amacım toprağı taşla kapatmak değil, sakın yanılmayın. Taşların bir amacı var. Hangi taşın amacı yok ki zaten?
Bu hoş öykünün devamı burada: http://www.kirkincikapi.com/nurettin-efendinin-anahtar-bahcesi/
Kendimi Özel Hissediyorum :)/ Aşk Asi Bir Kuştur
Can arkadaşım, edebiyat sitemizin genel yayın yönetmeni, edebiyat ve sinema bilirkişimiz İKH sevdiğim nadir operalardan birinin güzel bir aryasını benim için, hem de çok güzel tercüme etti.
Labels:
Bizet,
Çeviri,
İKH,
Kırkıncı Kapı,
Marifetli dostlara sahip olmak :p,
Müzik dersem,
Opera
KIRK
Birisine kırk kere delisin dersen, delirir.
Birisi sana kırk kere seni çok seviyorum derse, sen de onu sevmeye başlarsın.
Birisi sana kırk kere seni çok seviyorum derse, sen de onu sevmeye başlarsın.
POSTÖYKÜ
Bir dergi yazısıyla daha başbaşasınız arkadaşlar, kaçasınız diye söylemedim, oturun okuyun, o kadar yazmışım işte :p
Yalnız 168 sayfa arkadaş! Neyse, iki aylık bir dergi bu. Benim gibi iki oturuşta değil, nefeslene nefeslene beş altı okuyuşta okuyun :)
Taşımızı atmadan başlamayalım: Ben internetten siparişimi
verdikten sonra Yakın Kitabevine gelmiş
PostÖykü, hem de üçer beşer. Neyse, bir dahaki sefere tuttururlar herhalde.:)
Yalnız o kadar çok sordum ki, görevli beyefendi sonunda numaramı istedi, haber
verelim diye. Tabii dergiyi bahane de etmiş olabilirdi numaramı istemek için, o
da bir ihtimal, hah ha:)
Gelelim yollarını gözlediğimiz dergiye.
236 * 2
Bozkırkurdu, ilk okuduğumda (5 yıl önce) beni etkileyen ama bunaltan ve rahatsız eden, şimdiyse yerini bulmuş bir kitap.
Beni etkiledi çünkü insanın olduğu şeyden utanmaması,
kendini olduğu gibi kabul etmesi, bununla birlikte hayatı, kendi hayatını da
öyle kabul edip, hatta çoğu zaman hafife alarak yaşaması gerektiğini söylüyor.
Labels:
Ali Şeriati,
Bozkırkurdu,
Hermann Hesse,
Kamuran Şipal
Şiiriyet
ve dünyanın en güzel adresine
taşındım, senin yanına
kader renkli bir matematik gibi
gerçekleşiyordu; senin matematiğin
ince abiler zemin katlarda
ısrarla susuyordu
hiçbir kıza hiçbr soru ısrarla
sorulmuyordu
gözlerinin adı ne?
Aşkın en hoş şeklidir; yüz
buruşturma siyaseti
Geceleri gülümseme derslerinden
sonra hiç uyunmazdı
Aman da aman, kimler gelmiş kimler
Taaaa Kayserilerden arkadaşım gelir de ben ona yoldaş olmaz mıyım:)
İkinci gün Kuşadası'nı yokladık. Güzel, güneşli bir gündü. İskeledeki Güverte restoran hariç. Berbat, sakın uğramayın.
BU KADAR ZARİF OLDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM
Allahım ne zarif adamlar var bu dünyada:)
Yani "Bu saatte rahatsız mı ediyorum diye düşündüm ama...
" diye başlayıp "Facebook 'ta
az önce bir şey paylaştın ya, şimdi bir şey soracağım fakat soracağım soruya ne
cevap vereceğini biliyorum diyerek başlayıp da iltifat edebilen beyefendi modeli az bulunur,
Haksız mıyım hanımlar:)
Aşk, sevgi, cinsellik üzerine filozoflardan inciler
Sponville: " Kollarımla sardığım, az sonra haz alacak ya da ölecek bu kadın/erkeğin ne hissettiğini nasıl bilirim?" Bilinemez. Seks ya da ölümle doğru dürüst iletişim kurulamaz.
Masum cinsellik yoktur.
Haz almayı arzulamak ile ötekini arzulamak aynı şey değildir.
Şopenaur: Arzu
edip kavuştun. Mutluluk bitti. Mutsuz da değilsin. Bu durumun can sıkıntısıdır.
(Burada, Platon ve Şopenaur'ın anlamamıza yardım ettiği,
çiftin ilişkisinin güçlüğüdür.)
Niçe: Bir sürü
kısa çılgınlık, işte aşk dediğimiz bu ve bu kısa çılgınlıklara evlilik , uzun
bir saçmalıkla noktayı koyar.
AŞK CİNSELLİK ÖLÜM*
Aşk en ilgi çekici
konudur. Neredeyse her zaman öyledir. Neredeyse herkes için öyledir.
1952 doğumlu Fransız felsefeci A.C. Sponville böyle başlıyor
kitabına.
Kitabı dediğimiz 2000'li yılların başından beri aşk ve
cinsellik felsefesi üzerine kaleme aldığı makaleler ve seminerlerinin derlenip
toplanması.
Ki çok da iyi etmiş
bunu yapmakla. Güzel, doyurucu, düşündürücü bir kitap. Tabii felsefe
terimleriyla olan seviyeli birlikteliğim yüzünden zaman zaman gıcık olmadım
değil. Sanırım en kısa sürede bir felsefe sözlüğü edinmeliyim:)
Kitap 3 bölüm altında:
Aşk
Seks ve Ölüm
(cinsellik felsefesi)
Tutku İle Erdem
Arasında (Dostluk ve Çift Üzerine)
Ötekinin Hakikatini Sevmek
Hakikat neşe veriyor dinle beni
Artık senden saklayacak bir şeyim yok
Beni görmelisin
Olduğum gibi
P. Eluard
Bazı Şiirler O Kadar Güzel Ki,
Tıpkı iki kişilik öyküler gibi...
DERİN GÜRÜLTÜSÜZLÜK*
sakin olmayı öğrendim senden
duru sulara bakmayı
bir ermiş gibi pas tutmuş kapıların ardında
kendimle buluşmayı
Labels:
Baki Ayhan T.,
BLOGLARDAN,
İki Kişilik Öyküler,
İyi Şiir
ARKADAŞIMIN DERDİ
Benzeri benim de başıma geldiği için çok iyi anlayabiliyorum onu.
Genç bir şair arkadaşımın bilgisayarı ve hard diski çalınmış birkaç gün önce.
Genç bir şair arkadaşımın bilgisayarı ve hard diski çalınmış birkaç gün önce.
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla
aslen naz dediğin kadın taifesine mahsustur
velev ki aşk bilgici saygıdeğer atalarımız büyüklerimiz "fazla naz aşık usandırır" deyu noktayı koymuşlardır
bu iki taraf için de geçerlidir.
:)
velev ki aşk bilgici saygıdeğer atalarımız büyüklerimiz "fazla naz aşık usandırır" deyu noktayı koymuşlardır
bu iki taraf için de geçerlidir.
:)
Labels:
kızım sana,
özlü sözler süslü sözler,
usanık
ERKEK OLMANIN TEHLİKELERİ
Öteki yayınlarından 1992'de Selçuk Budak
çevirisiyle çıkmış Dr. Herb Goldberg imzalı bu kitap, yazarın kendi deyimiyle
feminist söylem ve suçlamalara karşı erkek gözüyle erkekler için yazılmış.
1975'te.
Kitabın bence önemli yanı, bugün ülkemizde de yeni
yeni konuşulan argümanları barındıran ilk çalışma olması. Yazar da ikinci
önsözde bundan, yani kitabının erkekler tarafından ancak 10 yıl kadar sonra
ciddiye alındığından ve benimsendiğinden bahsediyor. Hatta ilk yıllarda
kitabının ve seminerlerinin en büyük takipçileri kadınlarmış:)
Kitap, Amerikan toplumundaki örnek olaylardan ve
istatistiklerden, 70li ve 80li yıllardan bahsettiği için okurken bunları
kafanın bir köşesinde tutmakta fayda var.
Erkeğe geleneksel-toplumsal olarak biçilmiş rollerin
(koşumların) onu kendinden uzaklaştırdığıyla başlıyor argümanlar: İyi bir eş,
iyi bir seks partneri, iyi bir âşık, iyi bir baba olma, para kazanan güçlü
erkek olma gibi koşumlar. Sonra kadın zayıftır ve korunmaya muhtaçtır fikriyle
yetiştirilmeleri... Bu arada yazarın tekeşliliği "sorun" gibi görmesi
tabii biz kadınlar için problemli olabilir :)
Aşağıda kitabı anlatabilecek kimi alıntılar ve en sonda içindekiler bölümü var.
Son söz: Erkek de insandır :)))))
AŞKTA ERKEK GİBİ OLMAK LAZIM
Yani düz, dümdüz.
"Seni sevdim,tamam değil mi?"
Yahut, "Sen de benden hoslandin.Sorun ne?"
Sorun yok cicim, sorun bizim tuhaf kafamizda.
Valla bak en doğrusunu onlar yapıyor:))
"Seni sevdim,tamam değil mi?"
Yahut, "Sen de benden hoslandin.Sorun ne?"
Sorun yok cicim, sorun bizim tuhaf kafamizda.
Valla bak en doğrusunu onlar yapıyor:))
USLU DURURSAN :)
Samandıra Baba
yaramaz kız bahçeye gelecek
benimle oynayacak
samandıra babacığım
ona bütün oyuncaklarımı versem
ve bütün nedirciklerimi
kertenkeleler kaçacak
ve biz güneşten saklanacağız
çok yaprakların altına
samandıra babacığım
çok uslu oturacağım
yaramaz kız gelecek diye
CONQUEST OF HAPINESS: MUTLULUĞUN FETHİ
Her zamanki Türk ticaret zekasıyla, bu kitabın başlığını "Mutlu Olma Sanatı" olarak çevirmiş Say yayınları. Oysa orijinali çok daha güzel:
Mutluluğun Fethi.
1930'da, 58 yaşında yazmış Russel bu kitabı. Ve başlarken mutsuz
olmak için ciddi dış nedenleri olmayanları hedef aldığını ve kendi
yaşamından öğrendiklerini söyleyerek çok
bildimci ve ahkamcı olmaktan çıkmış.
YALNIZLAR MEKTEBİ
Özgecan derken Nuh Köklü
derken bir de Çengelköy'deki vahşi koca cinayeti...
Bütün bu karamsarlığın
ortasında bütünlüğüm kaybolarak okuyorum bu yılın aldığım ilk edebiyat
dergilerini...
İlk dergi varlığından yeni
haberdar olduğum Yalnızlar Mektebi.
İki ayda bir çıkıyor ve 11. sayı elimdeki.
Ha, demelisiniz ki
varlığından haberdar olman şart mı, geçen sene ölümlerden döndün sen, yazıya
harf veremedin, tek satır okuyamadın...
Evet, aynen böyle deyip
savunmalısınız blogcanınızı :)
Fakat oldukça iyi bir dergi;
bu sayıya bakarak bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ben Diyeyim Elif, Sen De Aleph...
... kumlara özenle bir dizi harf çizip çizip siliyordu,
tıpkı düşlerimizdekiler gibi kavranış sınırına varır varmaz dağılıp giden
harfler.
LOLITA
Lolita da bitti .
Nihayet okudum.
En başta Lolitalık gibi bir kavramı biz dünyalılara hediye ettiği için
Nabokov'a bir teşekkür etmeliyiz değil mi?
Lolita'yı Lolita yapanın
yazarın cüretkarlığı mı, bundan dolayı birtakımlarının şişirmesi mi diye merak
etmedim değil.
micro nano paso öykü
Dans edelim mi dedi.
Dans etmeyi bilmiyorum dedim.
Ben de bilmiyorum dedi.
Dans etmedik.
Dans etmeyi bilmiyorum dedim.
Ben de bilmiyorum dedi.
Dans etmedik.
En mutlu meslekler
B. Radyoloji merkezindeyiz. NTV açık. Haber: Çalışan-meslek mutluluğu anketi yapmışlar.
YAZINSAL BİR TÜR OLARAK KISA ÖYKÜ
H.E. Bates, 1972 , Bilge kültür sanat yayınları, mart 2005
basımı.
Bates, İngiliz kısa öyküsünü Rus ve Amerikan öykücülüğünün etkisinde incelemiş bu kitabında. Tabii kısa öykü için genel çıkarımlar da mevcut. Taze öykücülere tavsiye edilir :)
Dindar Müslümanlar Mı?
Yaban domuzuna yapılan işkenceyi hepimiz gördük ekranlarda.
Sevgili bir blog arkadaşım bu konuya değinmiş, ben de ona yazdığım yorumu burada da yazacağım zira unutmaya çalışsam da vahşi görüntülerdi ve susmak değil yılmadan tekdir etmek gerek bu tip şeyleri.
Sevgili bir blog arkadaşım bu konuya değinmiş, ben de ona yazdığım yorumu burada da yazacağım zira unutmaya çalışsam da vahşi görüntülerdi ve susmak değil yılmadan tekdir etmek gerek bu tip şeyleri.
YAZI VE YAZGI
Yazı ve Yazgı'nın ilk
bölümündeki yazılar "çizgi meselesi" yönünden benim için ayrı bir
önemde ve zorlukta yazılar...
Labels:
Hüseyin Su,
Kitap değerlendirme,
Yazı ve Yazgı,
Yazmak
MOCCO NERMİN, BEN, ÇAY VE ANSIZIN HAYAT
Telefon bekliyordum. İtiraf edeyim o telefonu bekliyordum. Çiçeklerin yanındaki masaya geçtim. Diğer kapının orada olduğunu fark etmemişim.
Paltomu çıkarıp sandalyenin arkasına attım. Fularımı sonra...
Zayıf, önlüksüz, handiyse kavruk bir oğlan geldi siparişimi almaya... Tatlı yememeliyim.
Labels:
Ansızın Hayat,
Benim hakkımda her şey,
Necip Tosun
HE GÜLÜM 2014 Bİ' SANA GÜZELDİ!
Ne nalet bi' yıldın
sen 2014! Diyorum ama bir yandan da tırsıyorum, beterin beteri var Allah
korusun diyerek. Hatta adını bile anmak istemiyordum ama mimlendim Telve hanım tarafından :p
Sanırım 2006'dan beri yılların nasıl geçtiğini anlayamıyorum
ben. Solucan deliği, kuantum, uzaylısın da ondan, kıyamet alameti filan, her
tür açıklama kabulüm, bilen varsa bi' açıklasın bana neden böyle oluyor bana?
Fekat bu 2014 olacak zilli çok beter vurdu hacı :p
Özer Aydoğan karikatürü |
O- HAKKARİ'DE BİR MEVSİM
Ferit Edgü'yü ilk okuyuşum.
Bana tavsiye edilen kitabı buydu...
Kısa, yalın, şiirsel dili olan bir roman bu.
Belli bir başı, sonu olmasa bile güzel bir roman. İnsanı yormuyor.Atmosferi var ; okurken Hakkari'de dağ başına sürgün edilmiş bir öğretmen olup çıkıyorsunuz siz de.
Romanda çeşitli teknikler görmek isteyenler için kaçırılmamalı.
Bana tavsiye edilen kitabı buydu...
Kısa, yalın, şiirsel dili olan bir roman bu.
Belli bir başı, sonu olmasa bile güzel bir roman. İnsanı yormuyor.Atmosferi var ; okurken Hakkari'de dağ başına sürgün edilmiş bir öğretmen olup çıkıyorsunuz siz de.
Romanda çeşitli teknikler görmek isteyenler için kaçırılmamalı.
ŞİMDİ AŞK EBEDİYYEN DEĞİŞİR
Uf oldum sayın seyirciler...
Tek kelimeyle çarpıldım....
Labels:
Hayriye Ünal,
İyi Şiir,
Kitap değerlendirme
HER TEMAS İZ BIRAKIR
Bazı kitapları satın alıp okumak yerine elime geçmesini
bekler, bu arada sağdan soldan bilgi toplar, okumuş numarasına yatarım :p
GÜLŞEFDELİ YEMENİ
Kitaba adını veren hikâyeyi bir radyoda dinlediğimde ağladığımı
hatırlıyordum. Okurken yine ağladım...
YAVAŞLIK
Üniversitenin ilk yıllarındaydı. Bir arkadaşımın ablasının kitaplığında Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği vardı. Kitabı elime aldım, "şey" dedi, "ben henüz bitirmedim ama okumasan da olur bu kitabı."
inanalım
inanalım
soğuk mevsimin başlangıcına
düş bahçelerinin yıkıntılarına inanalım
işsiz devrik oraklara
ve tutsak tanelere.
bak nasıl da kar yağıyor.
soğuk mevsimin başlangıcına
düş bahçelerinin yıkıntılarına inanalım
işsiz devrik oraklara
ve tutsak tanelere.
bak nasıl da kar yağıyor.
Bİ' DEFOL GİT ADORNO!
Yani size de aşk olsun saygın ve baygın blog izleyicilerim
dostlarım
İnsan bi' demez mi kız Narda, sen karamsarın tekisin, Adorno
modorno, felsefe filan senin nene gerek, germe kendini boşuna, takıl burda yine
kendi halinde diye!
Aşk olsun hepinize koynunuza da kuşlar konsun, kıpır kıpır
rahat vermesin inşallah. amin:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)