NURETTİN EFENDİ'NİN ANAHTAR BAHÇESİ



Gene Eylül ayı geldi. Yapraklar sararmaya yüz tuttu. Yarın Eylül’ün 21’i. Günlerden Pazar. 68 yaşını bitireceğim. Kısacası sizler için ununu elemiş eleğini duvara asmış biriyim. Hani deseniz ki, Nurettin Efendi, hiç elekte un eledin mi, elbette hayır cevabını verirdim. Erkek adamın un elemekle ne işi olsun?! Tek katlı evimin bahçeye bakan kapısının önünde oturmuş bahçeyi izliyorum. Şimdi hayal ediyorsunuz ki bahçede üzüm asmasının gölgesinde dinlenen, çevresinde kavak, elma, dut, çam ağacı bulunan, saçları ağarmış, dişleri dökülmüş, dökülen dişlerinin yerinde takma dişleri ve buruk tebessümüyle sevimli bir ihtiyar sizinle dertleşiyor. Hayalinizi yıkacağım; ama söylemekte fayda mülahaza ediyorum efendim. Bahçede ne asma var ne de gölgesi, ne kavak, ne elma, ne dut, ne de çam… Çiçekler filan hayal ediyorsanız onlar da yok, boş bir bahçe. Ot derseniz o bile yok; çünkü otları her hafta tek tek ellerimle koparırım. Ne var da oturup izliyorsun Nurettin Efendi diye merak edenleriniz varsa hemen merakınızı gidereyim. Küçük küçük, tek sıra halinde dizili taşlar var. Neredeyse kaldırım taşı sıklığına ulaştılar. Amacım toprağı taşla kapatmak değil, sakın yanılmayın. Taşların bir amacı var. Hangi taşın amacı yok ki zaten?

Bu hoş öykünün devamı burada:  http://www.kirkincikapi.com/nurettin-efendinin-anahtar-bahcesi/

2 yorum:

  1. Paylaştığın için teşekkürler Narda'cım, harika bir paylaşım, Suzan Hanım'ın eline sağlık:)

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)