Yav arkadaş, ne sinsi, ne inatçı yaratıklarmış bunlar,
bilmiyordum! Bak ünlem koydum cümlemin sonuna, o kadar şaşkınım şu anda yani J Kim demiş bunlar evcil mevcil, yalan çocuğum,
inanma J
VAKİT KAYBI
HEPSİNİN KAHRAMAN OLMASI ŞART MIYDI YANİ
Saat çaldı
Tepesine vurdum, bugün de kelek çıkmıştı
Kan kırmızı günler azdı.
ŞİİR YAZMANIN FORMÜLÜ YOKTUR
Kısaca böyle diyor Natama 2. sayısında, yani Nisan-Mayıs- Haziran
2013 sayısında. Geç kaldım biraz dergiyi anlatmada ancak ne demişler, geç olsun da güç olmasın.
Şiir,şiir, şiir. Şiir üzerine kafa yoran genç edebiyatçıların
dergisi desem yanlış olmaz herhalde. Yayın kurulu sağlam: Enis Akın, Cihat Duman, Süreyya Evren, Mehmet Öztek, Hayriye Ünal..
Dedalus Kitap'ın edebiyat dünyamıza hediyesi Natama. İlk iki
sayıda bir arkadaşım da bu dergideydi, onun aracılığıyla duymuştum zaten
:)
Kalınca bu sayıyı okuduktan sonra ise aklımda kalan anarşik
kelimesi oldu, neden bilmem :p Sayfa tasarımı da dahil :p
Değişik dosyalar ve değişik yazılar vardı bu sayıda. Örnekse Kaçak Dövüşen İronist: Metin Eloğlu, Otomobilin Şiirleştirilmesi, Şiirin
Otomobilleşmesi.
"Adamlar edebiyat/şiir üzerine düşünüyor abicim!" :p
Gelelim diğer dergiye: Temrin.
Temrin nispeten eski bir dergi. Elimdeki 60. sayısı
(Temmuz-Ağustos 2013). Bu sayıdan önce aylık çıkarken artık 2 ayda bir
yayınlanacak.
Kapakta ilgimi çeken iki başlık: Hasan Ali Toptaş ve Ferit
Edgü'de Değişen Taşra ve Gazetecilikte Değişmeyen Problem; Kavram Kargaşası ve
Üslup Sorunu.
Ne diyerek bitiriyoruz: Dergi; hür tefekkürün kalesi!
Öyle dergilerin çoğalması umuduyla, yayınımız sona erdi, iyi
geceler sayın seyirciler:p (Hiç güç olmadı yazmak, demek ki neymiş, atalara güvenilecekmiş:p)
HANGİ YANGINI SEÇSEM
kim girer bu ucundan kanayan güne
…kim erkenden yorulur yaşamaktan
kıyıda kalmış bir kent yalnızlığını
yakıştırır yüreğine
ÇOK MODASI GEÇMİŞ
1962
, MEB basımı[1] Mektuplar'ı görünce tereddüt etmeden almıştım.
Yunan Klasikleri : 43
Bu serileri, çevirenlerinden,
kitap-yazar seçimine (klasikler daha ne olsun), sararmış sayfalarından sade
kapaklarına kadar her şeyiyle seviyorum. Bu serilerden elime ilk geçen,
ortaokul yıllarımda, bir komşumuzun gelip almamı istediği kitaplar olmuştu:
Şekspir'in Yanlışlıklar Komedyası (1959), P. Merimee'nin Fırsat'ı (1963) ve
Plautus'un Buğday Kurdu (1964). Üçü de tiyatro oyunu. Üçü de Eskişehir
Halkevinden aşırma. Belki de ilk oyun
okumalarımdı o kitaplar. Bu ilk olma hali, kitapların basım tarihinin bana o yaşımda
dinazorlar devrini anımsatması ve de kitapların bana geçiş sebebindeki hüzünle birlikte bu
kitapların hikâyeleri çoğalmıştır. Uzun mevzu, belki bir ara anlatırım.
SÜRÜNDÜRDÜKLERİM
Furuğ Ferruhzad,
Yaralarım Aşktandır : Kasım 2012'den beri sürünüyor. Aykırı olduğu için ünlendiriyorum
kontenjanından bu hatun kişi. Son dönem
şiirleri işe yarar görünüyor ama geçemedim bir türlü başına.
Alev Alatlı, Viva La
Muerte: kayboldu geri geldi, Şubat 2012'den beri bekliyor
Ece Temelkuran,
Düğümlere Üfleyen Kadınlar: yazın okurum belki dedim ama, özellikle mi
yapıldığı belli olmayan üslubu sarmadı hiç, sürünüyor, en kısa sürede sahibine
iade. (Tuğla gibi len, bu sıcakta hem de!)
Atilla Atalay, Ağlama
Dolabı: Ocak 2012'den beri sürünüyor, sondaki hikâyeler için alınmıştı,
baştakiler okunmadı.
ANLAŞILMAYI BEKLEMEK
Yazıyı okuduğumda çok da iyi anlamamışım. Bunu hiç tanımadığım biri ile havadan sudan konuşurken fark ettim. Söz nasıl geldiyse geldi oraya. Aldı verdi,aldı verdi.
Dışarıdan topa tutmak ne kadar kolay diye düşündüm.
Ve ne yazık ki aynı hatayı uzaktaki başkaları, başka düşünceler için ben de yapıyorum bazen.
BİLESİN
Adım
anılmış
Çörekler,
tatlılar yemişsin bensiz
Üstelik
perhizini bozup
Şeker
atmışsın çayına
"Güzel
olmuş,eline sağlık" demişsin ona
Kıskandım,
bilesin.
YEŞİLÇAM ÇOCUĞUYUZ, N'İDELİM
Yönetmen:
Atıf Yılmaz
Senaryo:
Hamdi Değirmencioğlu
Yıl: 1972
Neden her
rastladığımda izliyorum bu filmi? Benim gibi ortaya karışık bir film ondan
herhalde: Dram da var, klişe de, duygusallık da, komedi de, kuvvetli espriler
de, iyi sahneler de, sıradan Türk filmi sahneleri de…Sonra Sadri Alışık kısacık
da olsa ne güzel söyler:
"Seni
ben unutmak için sevmedim
Gülmen ayrılık
demekmiş bilmedim…"*
Labels:
Atıf Yılmaz,
Müzik dersem,
Sinema,
Taslaklardan
DİNLE NEYDEN
Başında sikkesi ile
bir Mevlevi / semazen dönüyor da
dönüyor. Derken, kocaman taş duvarlar arasından giden yola, demir parmaklıklı
küçücük pencerelerden bakıyoruz. Kar da yağmakta. Kardan ziyade, yün kumaşların
kalınlığına bakıp üşüyoruz. Derviş dede
ile birkaç can ardı sıra yürüyorlar.
Mevlevilikle, geleneksel
Türk sanatları ile, Osmanlı, Selçuklu
tarihi ile – özellikle savaşlar ve mucitler başta gelecekti- alakalı filmlerin,
çizgi filmlerin yapılması gerektiğini ama bunların kesinkez didaktik ve şovenist olMAMAsı
gerektiğini ta lisenin son yıllarında düşünür dururdum. Sırf bu fikirlerle dolu
olarak radyo-televizyon,senaristlik, animasyon gibi bölümler okumayı hayal
ederdim.
Sahneye dönelim yani filme. Kostümler,
mekanlar,oyunculuk...hepsi göz dolduruyordu. Ah bir de daha uzun olsaydı. Daha
çok “acaba böyle yapsak nasıl olur?”
filmi gibiydi. İyi olmuştu evet ama bir “kesit” olmuştu. Klasik giriş- gelişme
-sonuç olan bir filmden de (yine özgün
bir şekilde) alnının akıyla çıkardı film ekibi bence. Bunda senaristlerin (Ayşe
Saşa ve Sadık Y.Uçanlar) tasavvuf konusundaki samimi ve derin araştırmalarının
katkısı göz ardı edilemeyecektir elbette.
Filmi TRT2'de izleyeli epey bir oluyor. Ama yakında da
izlemiş olsaydım, huyum kurusun, detaylı bir yazı yazamayacaktım.
(28 Kasım 2o1o)
*Enis Beyin sorusu üzerine hatırlanıp taslaklardan alınmış ve yayınlanmıştır :)
Labels:
Jacques Dechamps,
Sinema,
Tasavvuf,
Taslaklardan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)