spin atmak

Rallileri izlediğim kısa bir dönemden aklımda tek kalan, mihael şumaher. Hayrandım be sana. Fotoğrafını bile kesip saklamıştım. Sen öyle bir meslekten sağ çık kayak yaparken düş komaya gir...


DANS LA MAISON: EVDE

Üç ay önce izlediğim bu filmi ( Imdb )şimdi yazmak nereden aklıma geldi acaba? Sanırım şu broşürlü sahne yüzünden…

Fena bir film değil diyerek başlayalım. 

Ülke olarak bizim eğitim, kültür, sanat başta olmak üzere birçok alanda en çok Fransızları taklit ettiğimiz söylenir. Zamanla bunun doğru olduğunu gördüm… Şu anda, TDK 11. basım sözlüğe göre, Türkçe'de yabancı kökenli sözcük olarak, yaklaşık 65oo kelime ile Arapça birinci sıradayken 55oo kelime ile Fransızca 2. sırada. (Meraklısı için: 1400 civarı kelime ile Farsça üçüncü.)

Bunu yazmamın sebebi filmin açılış sahnesindeki lise.

WIKI'YE GÜVENME, WIKI'SIZ DE KALMA


Rastlamışsınızdır belki siz de, vikipedia'nın kimi maddelerinin taraflı yazıldığına; özelde, madde başlığı bir insana-sanatçıya aitse. Taraflı diyemezsek de sanatçının mensubu olduğu siyasi-politik akımın-grubun ön plana çıkarılarak bu özelliğinin -yazıcı tarafından- alkışlandığını ya da yerildiğini hissediyorsunuz. İsterseniz bu duruma "öznel" yazılmış sözlük maddesi diyelim :)

GÜZEL OLAN


GÜZELMİŞİM:

http://bekleyedurma.wordpress.com/2013/10/02/like/

YAŞ MI, KURU MU:

http://kafkayamektuplar.blogspot.com/2013/07/istanbul-icin-imsak-vakti.html


Alıntıdır*

TÜRK VE DÜNYA KLASİKLERİNDEN "O NE YHAA" DİYE BAHSEDEN SEVGİLİ ÇOK OKUYAN GENÇLER(!)
AŞAĞIDAKİ ÇOK DERİN VE ÇOK ŞAHANE, ADETA SEHLİMÜMTENİ ÖZELLİĞİ TAŞIYAN SÖZLERDEN HANGİLERİNİN KAHRAMAN TAZEOĞLU'NA, HANGİLERİNİN AHMET BATMAN'A AİT OLDUĞUNU TESPİT EDİNİZ.

Biz Borçlandık Lan

Uzun Hikâye'nin hikâyesi



Filmini çekeceklermiş diye gazetede okumuştum.
Tüh dedim içimden.
Bir sene filan geçti, filmi vizyona girdi. Gitsem mi dedim ama son anda vazgeçtim, fragmanlarını bile izlemedim.

***

Sıcak havada, bir bardak soğuk su içmek gibi bu hikâyeyi okumak...

Tıpkı bugün bir- iki  saatte okuduğum gibi çarçabuk okumuştum ilk okuyuşumda da: Yeni tanıdığım birisinin, akşama kendi evine gidecek birisinin elindeydi ve bir çırpıda okumuştum. Yazarın adını ilk kez duymuştum. Galiba o arkadaş, sahiplenici ve aaa diyen bir ses tonuyla, tanımıyor musun diye sormuştu.

VIVA LA MUERTE- 2

"Bir milyondan fazla yüksekokul öğrencimiz var, eğitimimiz yalan, yüzbinlerce camimiz var, müslüman olduğumuz yalan; milyarlarca liralık matbaalarımız var, gazeteciliğimiz yalan; hükümetimiz var, iktidar olduğu yalan; metrelik cetvellerimiz var , yüz santim olduğu yalan; kilogram kullanırız, bin gramı doğru tartabildiğimiz yalan; dünyanın en eski uluslarındanız, tarihimiz yalan; Nato’nun en büyüğü ordumuz var, ülkemizi savunabileceğimiz yalan, cumhuriyetiz, demokrat olduğumuz yalan; konukseverliğimiz ünlüdür, birbirimizi sevdiğimiz yalan… daha sayayım mı?”


*
Hararetle anlatmak istediğim ama başına geçince nereden başlayacağımı bilemediğim kitaplardan oldu bu. Kaldı ki hacmiyle bile zorlayıcı: 628 sayfa. İlk  başladığımda da heyecanlanıp bir yazı çiziktirmişim burada. Kitap bittikten sonra ise anlatılan şeyleri nasıl özetleyebileceğimi bilmiyorum. İnternette de öyle ahım şahım birşeyler bulamadım ki link vereyim. Haliyle darmadağınık ve upuzun bir yazı daha…

*

eski defterler pardon dergiler yahut

DÖNEMİMİZİN ROMANI OLUR MU...

Üniversitedeyken doğru düzgün kitapçı yoktu şehirde. Üstelik "Aaa, orası ülkücülerin, orada görünme, aaa burası şucuların ne işin var..." diyen kimseler vardı çevremde...İçerik olarak baktığında da üniversite kitapları ağırlıktaydı. Edebiyatla, sanatla ilgili kitap (rastgele, ne olursa artık) bulabildiğim bir tek yer vardı - adını şimdi hatırlayamıyorum, merkezdeki Medrese'nin içindeydi, evime yakın olduğu için de en çok oraya uğrardım, hey gidi günler-... 

İşte o kitabevi, bazen kitaplarımın arasına kimi dergileri sıkıştırırdı hediye olarak.Onlardan birkaçını saklamışım bazı yazılarından dolayı. O zamanlar ne idüğü belirsiz kimi isimler şimdilerin çok popüler yazarları olmuşlar :)) Bunlardan birisi de Murat Menteş. O zaman (1999 tarihli Kitap Haber dergisi, şimdilerde yok galiba bu dergi ) şu şekilde not düşmüşüm Menteş'in tarzı için :)

Blogculuğun da eski tadı kalmadı azizim

diye kaç zamandır düşünürüm. Aynen böyle. Kapatıp gideceğim de edebiyat ödevi hazırlayan gariplerim var, abuk subuk sitelerden yalan yanlış öğreneceklerine benim yazdığım güzide kitap özetlerinden faidelensinler diye şey etmiyorum.

Ama şu kart zampara hikâyemi anlatmadan da gitmek istemiyorum doğrusu. Bir taraftan da anlatmayayım diyorum. İyiyiz böyle yani, gel git, git gel.

Tek bir cümle yazacaktım aslında, onu yazmadığım gibi fazlasını tekellüm ettim kafamda, yazdım bir de, lakin olmuyor böyle, beleş vermişler buraları, yaz babam yaz. Paralı olaydı görürdüm bu kadar saçmalayabiliyor muyum.

Şu yandaki fotoğraf var ya, onu da bir türlü kaldıramıyorum. O ayaklarını sallayan kız benim sanki. Çok örtüşüyor benimle. Belki de bu yüzden kaldırmalıyım. 

*
Şimdi bir de Telve hatun kişisi selam yollamış, almadan gidersem ayıp olur, el mahkum yazıciim bu mimi.

Bu mimler hep egosantrik şeyler aslında ama kimisi eğlenceli de. Virgülden önce gelen kelimelere bakıp cümleyi tamamlayarak yapılıyormuş bu seferki.  

Başlıyor, başlıyor,  iki film birden!

AŞK DEĞİL MERHAMET, DİN DEĞİL AHLÂK

Geçenlerdeki yolculuğum sırasında önümdeki dergiye el attım. Bir air magazine'den beklenmeyecek nitelikte bir yazı okudum. Yazı geç hamilelik hakkındaydı. Biliyoruz, kadınlarda evlenme ve gebelik yaşları gittikçe büyüyor.

Yazının farklılığı bu tespitlerden sonra ortaya çıkıyordu. Geç evliliğin ve hamileliğin, yaygın olarak sanıldığı gibi kadının kariyer yapma hırsından değil, güvenebilecekleri bir ilişki  bulamadıklarından kaynaklandığını söylüyordu. VOILA!

Yorulduk Mu?

Kırk yaş mı dedin… Benim gözümde hâlâ o yirmiliksin.

Ankara

Liseye kadar, yaz tatillerinin ilk adresi…

Amcalar, hala, dayı ve kimden, hangi evlilikten dolayı akraba olduğumuzu hâlâ ezberleyemediğim diğerleri.
Tam anlamıyla meşakkatle geçen otobüs yolculuğunun sonunda varılan bulanıklık.
Sonrasında soğuk, beton binalar, alışkın olmadığım bir şiveyi konuşan kadınlar
Serilen yataklar, yüklükten indirilen çarşaflar, yaz yorganları, ısrar edilen sofralar
Sonrasında, çamurlu bahçe taşları,


Orhan Kencebay Dayımın Şiirini Nasıl Besteledi (!)

Geçenlerde bahsettiğim, vefat eden yakınlarımdan biriydi dayım.

Hiçbir zaman onunla aynı şehirde oturmadık.

Vay anam,

ne biçim bir ülkede, ne biçim bir zamanda yaşıyorum ben ya!
Lan, bir hafta gündem değişmesin, flaş haberler olmasın, sakin kalsın; çok değil, bir haftacık be.
Ne günahla doğduk ki böyle bir ülkeye vatandaş olduk!
Ne vatandaşlığımız belli ne insanlığımız.
Karmaşa,keşmekeş, kin, vurdumduymazlık…


Altaylar'ın eteklerinden kalkıp  buralara göç ettiği söylenen atalarım!