Seita Ağladı, Ben Ağladım
Savaşlar en çok çocukları öldürüyor....Yaşayanlarını da....
"21 Eylül 1945, öldüğüm geceydi...."
Grave ofe Fireflies
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ate%C5%9Fb%C3%B6ceklerinin_Mezar%C4%B1
KIŞ UYKUSU
Bingo.
İlk açılıştaki rüzgar sesleri.... Ne kadar özlemişim; başa
alıp alıp dinledim...
(Dur bakayım....En son
teyzemlerin dağ başındaki bağ evinde, gece karanlığında dinlemiştim galiba, 4
yıl önce...)
Sonra...
Necla biraz bana mı benziyordu yav?
Azıcık galiba. (" İnternette o kadar uyduruk yazar var
ki o kadar beğenenleri olan" diyor ya:))
Labels:
Çehov Uyarlamaları,
Nuri Bilge Ceylan,
Sinema,
Taslaklardan
ŞIKIR ŞIKIR
ŞIKIR ŞIKIR
Çocuğun kirpikli çocuk gözleri vardı.[1] Kahve içenlerin arasında kaybolup gitti.
Sedirlerin gözü önünde. Kubbelerde Osmanlı kalem işleri, tezhipler orta yaşlı
duruyordu. Çocuğu onlar da kandırmış olabilirler. Başı
hep yukarılardaydı çünkü.
- Bari müşterilerin yanında bunu yapma Ömer, Allahın aşkına
bari burada yapma!
ÖYKÜ İKİNCİ SINIF BİR TÜR MÜ ?
Öykü hakkında hiçbir tartışmaya girmedim, girmiyorum. Bunun iki sebebi var, tartışmalar beni ilgilendirmiyor, önemli olan yaptığım işi iyi yapabiliyor muyum, öyküyse öykü, romansa roman... Diğeri de bir konuda tartışabilmek ve başkasını ikna edebilmek için o konuya tüm yönleriyle vakıf olmam gerekir ki bunu hiç iddia etmiyorum....
"Gündelik hayatın kokuşmuşluğundan sıkılan bir insan soluğu
edebiyatta alır. Ancak, geldiği yeri "geçmiş" olarak sırtında taşıyan
insan o kokuşmuşluğu üzerinden atamazsa, yani mayasında edebiyatın kökü
"edeb" yoksa, o kişi edebiyat dünyasına alınmaz. Fakat bir defa adım
attıktan sonra, dışarıda da çıkarmaz. Tam da edebiyatı üretemediği bu aşamada,
üzerindeki kokuşmuşlukta kendini tüketmeye başlar. İşte tam da burası, edebiyat
olanın konuşmaya başladığı yerdir.
Bir yazar, jüriden rahatsızsa, "özgür" bir insan
olarak, bu yarışmaya katılmayabilir. Kimse onu zorlamaz.. Doğan Hızlan ismi
yarışmanın başında açıklanan jüri listesinde var, sonunda da. Sürpriz değil...
ARMUT DİBİNE
Telveciğimi ziyarete gittim bugün. Valide de yanımdaydı. Ne hikmetse Telve'yi en büyük kızı belledi hatun, çok sevdim Telve'yi, hem ben de göresidim gidecem senle diye tutturdu. Hadi tamam manevi evladın oldu, ses etmedik, beni ne diye yanında çekiştirip duruyorsun, Allah Allah :)
İnsanın Kötülüğü
Hakkında yazacaktım,
tasarımım buydu. Yine yazıyorum fakat araya başka şeyler eklendi... Belki de
eklenmedi, bilinçaltıma tıktığım deliller gün yüzüne çıkıp çalkaladı beni...
Sonra yine bıraktım.
Sonra yine döndüm; bu
öğlen, adını bile doğru dürüst bilmediğim bir yerde, iki polisin arasında
umarsızca salınarak giden delikanlıyı görünce...
Anahtarı ver ulan dedi
polisin biri zanlıya.
Akşamüstü
Tilkillik'ten Kemeraltı'na doğru yürürken ise unutmuştum insanın "kötülüğünü".
Kalabalık, renkler, hay huy...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)