İKİNDİ SÜVARİSİ *


Küçük adımlarla odasına gitti. Koşarsa onlara pay vermiş olacaktı, onların sözlerinden incindiğini, kaçmak istediğini sanırlar da kendilerini bir şey zannederlerdi.

Üstünün başının haline bakmadan yatağına uzandı yüzükoyun. Sağına döndü sonra. Sağ kolunu başının altına aldı, abisinin yatağına dikti gözlerini. Kolunu ve vücudunu oynatmadan başını yukarıya, odanın tek ve küçük penceresine çevirdi. Dantel perde sağa doğru sıyrılmıştı. İkindi ışığını neden bu kadar sevdiğini düşündü bir kez daha. Bu sevgi miydi hem? Dizlerinde kabuk bağlayan yaralar gibi bir şey vardı onda. Tam iyileşip o yaraları unutmuşken, kabuklara elinin değmesi ile tatlı tatlı kaşıyıp kanatmaktan aldığı tuhaf lezzet. Sonrasında pişman oluşu. Devamı

*Deliler Teknesi Dergisinin Temmuz- Ağustos 2012 sayısında yayınlanmıştır.



KULAKLARINA SAHİP OL BAYAN/ ÇİZMESİN ŞARKIM BİLİNÇALTINI

Şöyle alalım sizi, epeydir yazmak isteyip de yazamadığım mühim bir konu, lütfen efendim,şöyle buyrun:

http://dayatmalardakaybolus.blogspot.com/2012/07/laga-luga8.html#axzz20tVJIQ1f

Bir de şu vidyoya göz atın lütfen, ilk başta komplo teorileri gibi görünse de bilimsel olarak çok kullanıldığı biliniyor...

http://www.dailymotion.com/video/xqcoco_sefer-darycy-trt-buyuk-takip-subliminal-mesaj-dosyasy_tech

YAKUB'U BEN ÇAĞIRDIM

photo: pier giorgio branzi via by süprüntü


YAKUB’U BEN ÇAĞIRDIM

yakubu ben çağırdım edip ağbi
gelince ortaya çilingir sofrası,yeşil zeytin
ve kalp ağrısı. zamanla geçer dediklerinden
yaralı kurbağaları konuşacağız,istanbul’u ve seni
sirkeci’den binecek trene
kestaneci halil’den bir kese sıcak cebine

müzik ve kuşlardan tören alayları yok
sade,eksiksiz geliyor yakup
gül çürüğü bir gömlek, üç diş acı ve hiçbiri
gerisi bildiğin hikâye edip ağbi.

yakup gelince edip ağbi

SAYIN JÜRİNİN KARARI NEDİR?

- Belki oylama yaparız.
- Harika fikir! Belki onu senatör seçeriz!
**
- Elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme göndermek benim için pek kolay değil.

**
- Birinin hayatı söz konusu, beş dakikada karar veremeyiz.

**
- İngilizceyi doğru dürüst konuşamıyor bile!

(Diyalogun orjinali gerek buraya:      - He don’t even speak English!
                                                                     - He doesn’t even speak English.
Diye düzeltir diğer jüri üyesi…İşte ön yargının ve kibrin  utandırıcı bir küçük örneği daha deriz biz de izleyici olarak.

12 Angry Men yani 12 Öfkeli Adam filmini ilk izlediğim tarih, hatırlayamadığım kadar eski. Ama aldığım lezzeti hiç unutmadım. Şimdi bilgisayarımda yüklü ve istediğim an açıp izleyebilirim. Bu notlarım da bu ikinci izleyişimden. Oturduğumuz yerden, filmle ilgili birçok yazı,eleştiri bulabiliyoruz artık internet sayesinde. Yine de ben, sevdiğim bir film olarak, hem de siyah beyaz bir film olarak bahsetmek istedim burada.

Filmin tek mekânda geçiyor oluşuna rağmen sürükleyiciliği ilk dikkat çekeceğim nokta. Sonra mekânın bunaltıcılığının veriliş detayları, çalışmayan fan, bir odaya  kilitli olarak kapatılmış olma, yağmur sıkıntısı…kimi beyzbol maçına, kimi akşam yemeğine filan yetişmek için  bir an önce “işi” bitirip çıkmak isteyenler…Ve herkeste bir önyargı…Filmimizin kilit sözcüğü budur bence: önyargı… Önyargı; çünkü zanlımız varoşların çocuğudur ve babasını öldürmekle itham ediliyordur. Film ilerledikçe bir çok jüri üyesinin sırf bu muhitten çıktığı için genci “doğuştan katil” saydığını anlarız. Hatta zanlının kendi avukatı bile…

İlk oylamada 11’e karşı bir tek suçsuz oyu vardır: Fonda’nın canlandırdığı mimar jüri üyesinin oyu…

Nefret dolu bakışlar altında Fonda’nın cevabı yeterlidir benim için:

- Elimi kaldırıp bir çocuğu ölüme göndermek benim için pek kolay değil.

Ve dakikalar geçtikçe herkes (diğer 11 kişi) zeki jürimiz Fonda sayesinde “apaçık” olan delilleri ve bilinçaltlarını irdelemeye, sorgulamaya başlarlar. Ara ara yapılan oylamalarda suçsuz oyunun da arttığı görülecektir ve gerilim de yükselecektir.

Filmin bu delilleri  sorgulama sekansında “fuzzy logic”e kadar gidebiliriz hatta: hiçbir şey göründüğü gibi siyah ya da beyaz değildir.
Bu arada filmin "yenisi" de çekilmiş sanırım, denk gelirsek izleriz ama orijinali hakikaten izlenmeli derim...



Film hakkında geçenlerde sevgili arkadaşım İKH da güzelinden bir yazı yazmıştı. Şurada  bir yerde olacaktı… Benimse baştan sona kadar hemen her repliğini,sahnesini sevdiğimi söylemem yanlış olmaz. Oyunculuklar başarılı, senaryo zaten önde, akıcı, mesajı “evrensel” ve güncel…Daha ne olsun, Narda oturup ara ara izlesin, kendine çeki düzen versin, çekisiz düzensiz köşebaşı tutmuşları da Allah’a havale etsin…





 

"Sayın yazar,


Bu mektubu size olan hayranlığımdan değil, yalnızca sizin kıt hayal gücünüzün ve cılız yaratıcılığınızın bende uyandırdığı acıma duygusuyla yazıyorum. Hiçbir şaşırtıcılığı olmayacak kadar gerçeğe benzer yazılarınızda, okur asla daha önce okumadığı bir şey bulmuyor.” 

Yürüyen Kelimeler, Eduardo Galeano 

*

İntikam almaya başladım.

**
Bir şairin hayat hikayesini okuyorum.

Bir insanın hayat hikayesini okuyorum.

**