Küçük adımlarla odasına gitti. Koşarsa onlara pay vermiş olacaktı, onların sözlerinden incindiğini, kaçmak istediğini sanırlar da kendilerini bir şey zannederlerdi.
Üstünün başının haline bakmadan yatağına uzandı yüzükoyun. Sağına döndü sonra. Sağ kolunu başının altına aldı, abisinin yatağına dikti gözlerini. Kolunu ve vücudunu oynatmadan başını yukarıya, odanın tek ve küçük penceresine çevirdi. Dantel perde sağa doğru sıyrılmıştı. İkindi ışığını neden bu kadar sevdiğini düşündü bir kez daha. Bu sevgi miydi hem? Dizlerinde kabuk bağlayan yaralar gibi bir şey vardı onda. Tam iyileşip o yaraları unutmuşken, kabuklara elinin değmesi ile tatlı tatlı kaşıyıp kanatmaktan aldığı tuhaf lezzet. Sonrasında pişman oluşu. Devamı
*Deliler Teknesi Dergisinin Temmuz- Ağustos 2012 sayısında yayınlanmıştır.
Harikasın Nardacım, tebrikler:)
YanıtlaSilteşekkür :)
Silhoş, kısa bir öykü.
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
Silfransız sinemasını bitirince edebiyatına geçicem. sonra isveç, italya bakalım neyse.
YanıtlaSil:)
ya baksana, sahildeki kuşlar ve küller ve köpükler yazılarımı okudun mu. yazmayı en sevdiğim türler onlar.
gelirim de, sen nerdesin yaw kaç gündür, aniden kayboldun blogundan, 4-5 gün girmicem filan desene, aniden ağır hasta oldun filan sandım.
:)
Dergide büyük keyifle okuduğum bir kaç öyküden biriydi. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilikindi ışığını sevmemden midir nedir çok sevdim bu öyküyü. belki de yazandan :) ellerine sağlık^^
YanıtlaSilTeşekkür ederim, çok tatlısın :)
Sil