SİZ HİÇ YÜCEL ÖZTÜRK HİKAYESİ OKUDUNUZ MU?

Okumadıysanız, şöyle dingin bir 10 dakika ayarlayın kendinize, dizüstüyse bilgisayarınız, dizinizin üstüne, kucağınıza alın, diğer türlü sandalyenize yerleşin ve ekrana yaklaşın, sıcak bir bardak çay ya da bir fincan kahve alıverin elinize. Şiişt, işte başlıyor:



                                              TURNADAN KALAN

ARAF


Bazen, yaşamanın ağırlığı çöker.
Hangi taraf ağır basacak, sonuçta? Ölüm mü, onu umursamadan ya da ona razı olarak yaşamak mı?
Araf, cennet ile cehennemim ortası.
Araf'ın romanı yazıldı, ama bizim arafımızın değil.


SAÇMA

Böyle yaşayıp giderken…(bebeğinin ateşi çıkıp bütün gece ağlarken, patronundan zam isteyecekken, karın seni aldatırken, Mali'de halk, sadece karnını doyurmak istediği için öldürülürken, Beşiktaş taraftarı, ekranlarda bipli küfürler ederken, o adamın gözlerine bakmaktan kendini alamazken, sulu köfte yuvarlarken, o mesajı atıp atmamayı düşünürken, tuvaleti temizlerken…değil, ya da öyleyken…)

Böyle yaşayıp giderken, hayat sana hiç saçma gelmiyor mu, bir saniyeliğine de olsa?
Gelmeli.

GARİP

Çok garip, bazen, dünyadaki - karşıma çıkan ve çıkacak olan- bütün insanları, kadın-erkek  hepsini sevebilirmişim gibi geliyor. Kusurlarıyla, oluşlarıyla. Hiç şaşkınlık duymadan,soru sormadan ve müdahale ihtiyacı hissetmeden.

OLUR İSE OLSUN BÖYLESİ OLSUN,YANAĞINDA BİR BENİ MUTLAKA OLSUN





KARİKATÜR


Sanal alemde paralel evrene geçen post:)  Siber uzayda kaybolma tehlikesi geçiriyor blog, korkuyorum :)



MAVİ RANDEVU



Mavi bir elbiseyle gelmiştin, gökyüzü maviydi..
Getirdiğin rüzgarla ev kokuyordun..
Kolun koluma değiyordu, omzun omzuma..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..

Bin dokuz yüz kırk iki baharıydı
Bahçeli pencereler önünde geziyorduk,
Gözlerimiz buluşuyordu, ürperiyordum
Gökyüzü maviydi, mendilin maviydi

Sıcak nefesin yüzüme değiyordu
"Evlenebilir miyiz" diye sormuştum,
Yürüyüşün değişmiş, yüzün penbeleşmişti;
Mavi elbiseler içindeydin, gökyüzü maviydi.

Elini elime verdin, ayrılıyorduk,
Gözlerin gözlerimde, dudakların ıslak,
"Sık sık konuşalım" demiştin; gittin..
Mendilin maviydi, gökyüzü maviydi..


Celal Sılay
Kaynak: şiir.gen.tr

http://beklemeninsiiri.blogspot.com/2013/02/mavi-randevu.html


FRANKIE AND JOHNNY



 It was so weird. Because it was so familiar...


***

Frankie:"I am. I'm afraid. I'm afraid to be alone, I'm afraid not to be alone. I'm afraid of what I am, what I'm not, what I might become, what I might never become. I don't want to stay at my job for the rest of my life but I'm afraid to leave. And I'm just tired, you know, I'm just so tired of being afraid. "




Diyor ki:
" Ben, ben korkuyorum. Yalnız olmaktan korkuyorum,yalnız olamamaktan korkuyorum. Ne olduğumdan ya da olmadığımdan, gelecekte ne olacağımdan ya da olamayacağımdan kokuyorum. Hayatımın geri kalanında bu işi yapmak istemiyorum ama işi bırakmaktan da korkuyorum. Ve sadece yorgunum, korkuyor olmaktan çok yorgunum."



FRANKIE AND JOHNNY




İTİBAR/ DALGINLARA ÖĞÜTLER


Eğer uygulayabilirsek, bundan sonra her ay değişik bir sanat-edebiyat dergisi alıp burada paylaşacağız. Bu minvalde, yazmaya geç kalsak da, ocak ayının dergisi İtibar oldu.

BOYALI TIRNAKLAR


Akşam manikür yapmışken sabah mutfak temizliğine girişmek; hem de yağ çözücüler, bulaşık telleri ile; aspiratör filtrelerinden, musluklara, dolap içi köşelerine kadar…

Bir kadının el tırnakları, biraz uzun ve yuvarlatılmış olmalı. Tırnak cilası, hava ve su geçirmediğinden oldukça zararlı. (az kozmetik, az kanser) Nadiren, neşelenmek için kullanılmalı.Bence. 

A. Cristie, geçenlerde okuduğum polisiyesinde* "keskin gözlemci ama sinirli ve eski kafalı bir papaz karısı" olan sürpriz karakteri şöyle konuşturuyor:

SAÇLARINI ELİMLE TARAYACAĞIM SARHOŞ BİR ARABACI ARIYORUM…


                              
Notlarımın hepsini masamdan alıp diğer odaya geçtim. Taslaklarım, parça pinçik kâğıtlardaki notlarım, fikirlerim, yarım kalmış yazılarım, benden beklenen yazılar, hikâye müsveddelerim… Ama birden çalışmaktan vazgeçtim. İçimdeki hayal kırıklığını (sükut-u hayal!) yazarak geçirebileceğimi düşünmüştüm. Geçerdi de. Yahut geçiştirilebilirdi. İki sonuç da iş görürdü nihayetinde.

Ama yazmaya başlamak yerine okumaya karar verdim. En sevdiğim kitaplardan seçtim bu kez: yeni bir şey okumak istemiyordum hiç. Oysa Hesse'nin ve Chomsky'nin kitaplarına başlamıştım. Hayır, onlar olmaz. Sait Faik çektim raftan bir tane.  Ne zamandır okumuyorum Sait Faik hikâyeleri. Onun serkeşliğini, kırmalı dökmeli, küfürlü anılarını başka öykücülerin anı kitaplarından okusam da hikâyelerini ellemedim uzun süredir, onu orada bıraktım. Peki ama neden, o kadar da severken?