NIETZSCHE'DEN


Yanıyor, kendimi eritiyorum


Tuttuğum her şey ışıyor,


Bıraktığım her şey kömür,


Alevim ben şüphesiz.

AĞIR MİSAFİR

Geçenlerde, uzun zamandır yapmadığım bir şekilde bir yasağı deldim.


Yapmamam lazımdı ama yaptım.

Allahtan pişman olmadım.

Gerçi işlediğim suç, sadece kendime karşı .

Zira kendime verdiğim bir sözü tutmamış oldum: Bir şiir kitabı aldım.



Kapağında şiir diye yazmışlardı.


İlk sayfalara baktım ve dedim: Evet, bu bir şiir kitabı olabilir.


Okudum, bitirdim. Evet, bu bir şiir kitabıydı.










Künye:


Şair: İbrahim Tenekeci


Yayınevi : Profil, 2008

Kitabın kapağında eserin aldığı ödülün bir köşeye sığıştırılmış olması da mütevaziliğin simgesi sanırım. ( TYB 2008 En İyi Şiir Ödülü)



Bazı şiirleri tümden sevdim, ama itiraf etmek gerekirse birçoğunu da parça parça…Aşina, klişeyi hatırlatan mısralar yok değildi .
Kafiye de önemsenmiş şiirlerde. Ama elbetteki kararında. Yakışmış:)
Yine de uzunca bir zamandır ilk kez güzel şiirlerle karşılaştım. Kendi dili ve dünyası olan, ama bize (bana) yabancı olmayan bir dil ve dünya…Sade,akıp giden…

Genel tema yükleyecek olursam kitaba; bu zaman ve bu dünyanın yaralarına bir osijenli su sıkma diyebilirim.

Fazlasını anlamam . İşte beni saran birkaç mısra:


KIRGIN

Mutsuzluk,o durgun su
Boş ev, bir sürü komşu…


Ah bu suratsız günler,

Yaşarsın göz ucuyla.


Terstir bütün vakitler:

Şimdi olmaz, sonra…


Tadın yok, yoksullar gibi.

Elin kalkmaz varlığa.


Akşam örtüyor seni

Büyük bir olgunlukla…


Bir ölüm kalmış, özü sözü bir.

Buna kırılmak denir…


UMAMİ: ZEHİRLEDİM SENİ

     Tanıdığım biri ile birlikte markete giriyoruz. Ben de birkaç tane hazır çorba alayım bari, diyorum. Karşı çıkıyor:

- Çok zararlı onlar,alma canım.

- Nesi varmış ki, diyorum, (gıda konularını takipteyim ama özel bir durum mu var gibisinden.)

- Hazır gıdalardan mümkün olduğunca kaçınıyorum da.

- Öyle tabii. Ama çoğunca bir şey gelmiyor elimizden diye ekliyorum.

- Mesela kola içilmez bizim evde senelerdir, diyor.

- Bizde de, diyorum.

     O, oğlu istediği için bisküvi, çikolata nevinden bir şeyler, ben de çorbaları alıp çıkıyoruz.

     Dur bi’ daha bakayım şu etikete diyorum. Pek de ünlü,yabancı bir marka.Senelerdir Türkiye pazarında.(Verecem be adını yazının sonunda) Doğal sebze vs.nin doğal şartlarda kurutulduğundan filan bahsediyor. Yabancı olduğum tek kelime “monosodyum glutamat”.

     Yaşasın internet!

     Food-info.net ilk karşıma çıkan kaynak oluyor. Geçen aylarda “şeker”için de oradan faydalanmıştım. Sonra meşhur Mayo Clinic’in bi’ soru-cevap köşesine bakıyorum. İngilizce bir- iki sayfa daha.

     Madde masum. Bir tür amino asitmiş; vücudumuz kullanırmış ,hatta kendisi rahatlıkla sentezleyebiliyormuş;doğal olarak bir çok gıdada bulunuyormuş; son zamanlarda ise bir bakterinin fermentasyonu sonucu elde ediliyormuş; maddenin ticari patenti 1907’ den itibaren bir Japon firmasındaymış; çok miktarlarda olmadığı sürece zararlı değilmiş; E kodu 621 imiş filan da falan.

     İyi. Rahatladım. Derken…..

     Esas noktayı yakalıyorum: Aroma artırıcılar grubundaki bu madde UMAMI adı verilen 5. bir tatmış! Tatlı, tuzlu,ekşi,acı bi’ de umami.
     Bu umami eklendiği yiyeceklerin lezzetini artırıyormuş.



     Ta-tam!

     Yani Yüce Rabbimizin öyle bir nimeti ki (!) bu umami ne pişirirsen pişir, içine birazcık bundan at, dünyanın en lezzetli yemeği oluversin, sen de en usta aşçı!
     Değinmek istediğim nokta-i mühimmeyi anladınız di mi?

     Peki çorba paketimin üzeirnde monosodyum glutamatın miktarı yazıyor mu?

     Ne gezer!

     Peki bu çok miktarlarda alındığında insan sağlığı için zararlı olan maddeyi kim denetliyor bizim için?

     Bence hiç kimse!

     AFİYET OLSUN !
…….

Buraya da birkaç alıntı:

MAKYAJ YAPAN ÖLÜLER

Yazarı : Ali Ural


Yayıevi : Şule Yayınları

Basım yılı : Ekim 2008





Buraya girişteki söz:

Makyaj yapan ölüler tabutlarıyla mezarlarına inerken, çivisi çıkmış bir saat duvardan yere düşüyor. Akrebi kopmuş bir saatin hangi zamanı gösterdiğini kimse bilemez.



Usta şair- yazar Ali Ural bu denemelerini Eylül 2oo3 – Eylül 2oo4 arasındaki gazete vb. medya organlarındaki haberlere dayanarak yazmış. İtiraf etmeliyim ki kitabı öykü kitabı diye almıştım. Gerçi bir kısmı hikaye tadında bu denemelerin. Hele Aynalı Sazan’ın Cinneti’ni öyle sevdim ki, üşenmediğim bir gün buraya yazacağım.



Yine İki kraliçe ve Altın Vuruş, Boyama Kitabından Yırtılmış Sayfalar, Kiralık Anneler, Son Anda Farkedenler Geri Dönün, Silmek Kolay Mı Sanıyorsunuz Bay Davignon?… ucunu kıvırdığım sayfalar arasında.



Geriye dönüp bu ülkenin ve dünyanın gündemini nelerin meşgul ettiğini – ve ne yazık ki benzer şeylerin hala devam ettiğini- görmek/ hatırlamak için mutlaka okunmalı. Ve deneme tarzı için. Temiz, duru bir Türkçe ve üslup için.



Özellikle vurucu kısmın sonlarda olmasıyla kurgu güçleniyor bu denemelerde. İlgili haber/ konunun gerektiğinde tarihi, bilimsel vb. detaylarına yer verilmesi de ayrı bir zenginlik katmış.



Bir insan (olmamız gereken) ve bir sanatçı hassasiyetiyle ahvale bakış…



Yazarın Yangın Merdiveni’ni de bu yıl okudum. Onu da ayrı yazalım.

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK : TO KILL A MOCKINGBIRD





Yazarı: Nelle Harper Lee (1926 - ….)


Yayınevi: Altın Kitaplar

Basım Yılı: eylül 2009 , 4.basım

Çeviren: Pınar Öcal



                 Bunu okuyalı da iki buçuk ay olmuş. Olsun.



                  Çocuk gözünden bir öykü/roman nasıl anlatılır, fotoğrafik ve su gibi nasıl anlatılır bilinmek isteniyorsa bu kitap mutlaka okunmalıdır bence.



                    Kaldı ki Amerikan sinemasının, sıradan olan ve olmayan tüm filmlerindeki çocuk karakter ve sahnelerinin kaynağı bence bu ve bunun gibi hikayelerdir, iddia ediyorum. Zaten 1960 gibi bir yılda yayınlanmış. Kitap,Pulitzer Ödülünü ve filmi çekilince de film Oscar ödülünü almış.

                   Okumak da size kalmış, özellikle, dediğim gibi Amerikan sinemasının beslendiği “artık klişe haline gelmiş” karakter ve sahnelerin kaynaklarını görmek istiyorsanız.


Not 1: Yazarı pek kabul etmese de otobiyografik öğelerle dolu bir kitap. Yazar, babası gibi avukatlığı seçmiş, kitaptaki baba da avukat. Ve diğer öğeler. Ayrıca bundan başka roman yazmamış olan Lee, Truman Capote’un da çocukluk arkadaşı imiş.

Not 2: İzlediğim bir filmde (Infamous)Sandra Bullock’un canlandırdığı Nelle karakteri de meğer kendisiymiş.

BEN YAPTIM, OLMUŞ MU?

GOG

Kitabın yazarı: Giovanni Papini (1881-1956)


Yayınevi: İş Bankası Y.

Basım yılı: 2oo6, 5. baskı

Çeviren: Fikret Adil



        Okuyalı 6 ay oldu ama iyi kitap er ya da geç anlatılmalıdır.

         Alaycı, küçümseyen üslubu, yarı deliliği (bence deliliğe vurduğu zekası) ve milyon dolarları ile Gog sıradışı bir kahraman olarak rahatlıkla tanımlanabilir. Kitabı oldukça beğendim. Özellikle de ilk bölümü.


      Bildiğimiz kişi, olay ve düşüncelere gerçekten tersten baktırıyor. Üstelik hikaye tadında bölümler halinde yazılmış. Alıntı yapayım dedim ama seçemedim ki, öyle çok altını çizdiğim yerler, öyle uzun. Ama en çok: Edebiyatın Şaheserleri, Ford’u Ziyaret, Gandi’yi Ziyaret, Ben Rubi’nin Fikirleri,Hiçbir Şey Benim Değil, Pedokrasi bölümlerini sevdim.
      Hem bir celladı mesleğine aşık bir usta gibi anlatmak ve sevdirmek kimin aklına gelirdi ? :)



      Bence mutlaka okunmalı. İşte buraya da arka kapak yazısı: