YAZMAK İSTEDİĞİM MİMLER



Müziğin bende yeri vardır.

Müzik öyle bir şeydir ki, onu yakalayan eller (gerçek müzisyenler,sanatçılar) ondan ne renk tonları, ne kifayetler çıkarırlar, ne ilmekler atar, ipekler dokurlar! Çok azdırlar ama bunlar,çok az…(Öyle olması belki daha iyi. Her şeyin sahtesi olduğu gibi benim canımın içi müziğin de sahteleri var artık, müzisyen adını hak etmeyen ellerden çıkan. Onları es geçmelidir.)


“Müzik damağıma” uyan çok ve çeşitli müzikler vardır ama genelleme yaparım yine de. Ki düşünelim bir, radyoda sadece TRT var (kasetin ne olduğunu bile bilmiyoruz,bilsek de harçlığımız almaya yetmez ayriyetenJ) ve “Solistlerden Nihavend Makamında Şarkılar” dinliyorsunuz,ardından “Beethoven,Listz,Bisette”, sonra Beraber ve Solo Türküler, akşam da “Hafif Batı Müziği” yahut "Türkçe Sözlü Hafif Müzik"… İşte öyle ortaya karışık bir müzik menüsü. Bunun belki tek kötü  yanı hiç birinin mütehassısı olamıyorsunuz. Misal bir şarkı çaldığında nihavend mi,hüzzam mı olduğunu söyleyebilmek isterdim.J 

Gelelim sadede, “sevdiğimiz şarkılar ve onların bizdeki anıları ve/ veya uyandırdığı hisler” konulu  bu mimi, bana gönderilmemişse de yazmak isteyişimin nedeni hep yapmak istediğim ama asla başaramadığım bir yazı konusu olması. Yine de deneyeceğim. J
1.Türkü Geninin  Dominantlığı*

Türkü genleri uçları açık olarak dolaşır.

Her bünyede, ha bugün, ya yarın,ha üzünçte, ha sevinçte… boştaki ucunu bulup sarılacaktır. İşte o zaman bünyenin düzeni tamamlanmış olacaktır.

Ama hangisini saymalı? Üstelik  bir tür hikâye sözümüz de var mim’e, değil mi?

Sarı gelin, radyoda duyduğunda annemin ince sesiyle eşlik ettiği türkülerden… Sanırım ilk kez ortaokul yıllarımda dinleyip etkilenmiştim. Mey’in sesini çok yakıştırırım bu hüzünlü türküye. Hikâyesini çok sonraları dinlemiştim:Kavuşamayan bir çiftin sonu kötü biten hikâyesi üzerine yakılmış. Nakaratında geçen “Nenen ölsün sarı gelin” kısmını ilk duyduğumda çocuk aklıma çok ters gelmişti. Nene, aşıklar arasındaki kara kediymiş  diye düşünmüştüm.(Yavuz Bingöl söylesin ama.)

Dağlar kışımış, yolcum üşümüşdiye bir türkümüz var ya hani… (Arif Sağ ya da  Mustafa Özarslan  yorumları tercih edilir) Ben çocukken annem ağlayarak dinlediği için şimdi bile çoğu zaman gözlerim dolarak dinlediğim türküdür kendileri. Önceleri susar anlatmazdı sorunca. Biz büyüyünce anlatmıştır, gidip de dönmeyen yolcularını,ailesinin,ailemizin;savaşlarda,gurbetlerde… Ülkenin ta bir ucundaki hastanede kaldığı haberinden başka bir daha haber alınamayan bir babanın,büyükbabanın insanın içine işleyen burkuntusu…Dedem böyle öksüzken,annem de öksüz kalmış küçücükken… Ömür Dediğin'de 100 yaşındaki Eskişehirli Eşe Güneş ninem de erkenden kaybettiği ana-babasını gözyaşıyla yad etmiyor muydu? Nasıl bir acıysa bu, o yaşında, evladı, torunu yanı başındayken bile unutturmuyor kendini…

Çanakkale içinde aynalı çarşı, her dinleyişte, kendimi dar bir siperin içinde, kötü yaralanmış bir genç olarak bulduğum, mart ayı müzik derslerinde flütle çalageldiğimiz, bir tarihi ve savaşın insanlık dışılığını en güzel anlatan türkülerden biri… “Çanakkale içinde bir uzun çarşı, kimimiz nişanlı,kimimiz evli,gençliğim eyvah…” “ Çanakkale içinde vurdular beni,ölmeden  mezara koydular beni,of, gençliğim eyvah”...

Selda Bağcan’dan,“Yürüyorum dikenlerin üstünde” yi, Aşık Kaplani’nin bu  deyişini dinlerken, doğru bildiği kendi yolunda yürüyüp  sonra da rahmetli Hoca Nasreddin gibi ardını dönüp baktığında yapayalnız kalmışım gibi, ihanete uğramışım gibi  içim bulanır:

“Karanlık bir gece, yol görünmüyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Kara çalı bana aman vermiyor
Yürüyorum dikenlerin üstünde
Yaralıyam,üstünde yaralıyam…

Güneş erken doğup şavkı atmıyor
Gökteki bulutu söküp atmıyor
Ay karardı güneş ışık tutmuyor
Yürüyorum dikenlerim üstünde
Yaralıyam…

Yavaş yavaş ilerlerken Kaplani
Benim ile yola çıkanlar hani
Geri dönsem taşa tutar el beni…

Bir de benim o sakin,sessiz babamın içinde bir yerleri, pek de uzak olmayan bir geçmişte açık etmiş bir türkü var ki yazmasam olmaz: Mehmet Seske “Göl başına vardım türküsünü söyler, babamın, çok gençken sevip de alamadığı ilk aşkını, bu türkünün hüznünde sakladığını  annem ifşa eder. Ben de  zaten sevdiğim türküyü  bu saf anıya hürmeten bir tuhaf duygu eklenerek dinlerim… Gerçekten de bir çocuğa (ki bu kazık kadar ben oluyorum) anne- babasının birbirlerinden başka gençlik aşkları olamazmış gibi geliyor. Tuhaf buluyor, bir zamanlar onların da sevip aşık olabileceğini, aşk acısı çekebileceklerini …

Bu yeni bir keşif: Güler Duman’dan Islanmış kirpiklerin

“Her doğan bebek umut
Ağlatma elinden tut
Kin nefretten habersiz, sevgi kitabını okut” diyen türkü sevilmez mi …

Buraya kadar baktım da pek bir hüzünlü türküler seçmişim.

Ama Karadeniz horonları arşivimi buraya aktarma şansım yok J Yine de siz K. Koyuncu’dan bir Koçari dinleyiniz :)






*S.Faik'in Orhan Veli röportajında dediği gibi: "Anadolu çocuğuyuz nidelim, yapamıyoruz biz Breton,Tzara ve Michaux ile." Orhan Veli de aynı hikaye-röportajda şöyle der zaten: "En çok isimsiz şairleri severim.  Daha ziyade adı bilinmeyen halk şairlerini. Mesela türküleri çıkaranları."

9 yorum:

  1. çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık!
    ben pek anlamam türkülerden maalesef ama tabii ki bnm de çok sevdiğim bir kaç tane vardır... anıları yok belki ama nedense dinlediğimde ezgileri içimi burkar. mesela bir tanesi: ordunun dereleri...
    bnm eşim ordu'lu, onu tanıdıktan sonra karadenizi ve kültürünü daha iyi tanıdım. bu şarkı da ilk karadenize gittiğimde öğrendiğim bir şarkı, o zamandan beri çok severim :) öyle işte paylaşayım dedim, çenem düştü. :)

    YanıtlaSil
  2. Bir tanesini sevdiysen daha çok seveceksin demektir :) Türkülerin kökleri çok derin, yüzyılların damıtması. Ordu'ya da selam...

    YanıtlaSil
  3. off kısa yazması ne zor! varsa medet düzensiz çıkıntılık formatından var.

    *sarı gelin, eyvallah...ama yavuz bingöl değil de arif sağ söylese? bu türküyü çok kişiden dinledim ama tam olarak güzel söyleyebileni yok bence, arif sağ da ehven-i şer.

    *en sevdiğim türküler arzurum, arguvan ve elazığ türküleri, sarı gelin erzurum'du, hemen altında arguvan türküsü, şaşkınım:) cengiz özkan ve canan başkaya'dan dinlenmesi naçizane tavsiye. arguvan demişken, sümeyra çakır'dan gökteki yıldızı sayan olur mu?..of ki of...

    *ya hep güzel türküler kötü yorumcu tavsiyeleri! (bana göre yani) gölbaşı için tercihim-tavsiyem arzu görücü'dür efendim. hem de kesinlikle.

    *
    “Her doğan bebek umut
    Ağlatma elinden tut
    Kin nefretten habersiz, sevgi kitabını okut”
    şeklinde sözleri olan bir şeyi sevebilirsiniz elbette ama o bir türkü değildir, başka bir şey olarak sevin. bir türkünün sözleri böyle doğrudan olmaz, hep ima eder türkü, kenarından söyler ve "sevgi" kelimesi geçmez türküde, ayıp sayar çünkü açık açık "sevgi" demeyi.

    *
    "Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
    Ayak seslerinden tanırım.
    Ne zaman bir köy türküsü duysam,
    Şairliğimden utanırım."
    Bedri Rahmi

    *tv'deki bir tartışma programında (evet türküleri tartışıyorlardı) orhan hakalmaz adındaki zat (yaratık) kasılarak
    "eee tabi, türküler hakkında konuşmak için okulunu okumuş okumaya gerek yok. ama iddialı konuşma için biraz okul okumak lazım!" demişti, kusuyordum az daha oracığa...konservatuarda hoca falanmış bu.
    yaptığım çıkıntılıkların bu şahsınki gibi kibir ve günah içermiyor olmasını en derin duygularımla temenni ederim.

    YanıtlaSil
  4. Tabii ki söyleyenden söyleyene fark var. Bu konuda benim kılavuzum anneciğimdir:) Eskilerden şu şunu güzel söylerdi dedi mi arar bulurum,dinlerim,yoksa çok ciddi bir yorumlayan takipçisi olmadım:)yine de Mehmet Seske'den şaşmam o türkü için:)
    **
    Peki bu "modern" çağda türkü yakılamaz mı? Türkü formunda şarkılar mıdır onlar,anonimleşmedikleri için? Bu da bir konu oldu işte...

    YanıtlaSil
  5. aynı anneden bende de var:) kimin neyi güzel söylediğini söyler, "eskilerden şunlar vardı" diye başlar, şarkıların makamlarını söyler:) allah onlardan razı olsun...
    ama ben ana kucağından ayrılalı çok oldu, o da ayrı:)
    modernlikle ilgisi yok, yakılır elbette, yakılıyor da. anonimlikle de ilgisi yok, söyleyeni belli türkü çok. misal neşet ertaş hala kendi türkülerini söylüyor, yenilerini de yakıyordur kesin.
    sorun önce sözlerinin türkü dns'sına uygun olması. ezgi sonraki iş ki sözlerle uyumlu olması da ayrıca dikkat edilmesi gerekn bir şey.
    türkü sözleri hep ima eder çünkü doğrudan söylemeye ar eder. soyutlaştırarak putlaştırma yoktur türkülerde, kavramsal değildirler. bu sebepten hayatın hep içine düşerler. bedri rahmi o yüzden şairliğinden utanıyor zaten, kendi yazdıkları soyutluğu ve kavramsallığı yüzünden türkülerin yanında yabancılaşmış, kirlenmiş kalıyor, kendisini kirlenmiş hissediyor, yeterince saf bulmuyor.
    "Kin nefretten habersiz, sevgi kitabını okut"
    bu kelimeler bir türkü için fazla ölü, fazla kavramsal! ilkokul şiir ödevine benziyor biraz:)
    ve fazla doğrudan... anlatacağını doğrudan ve çok soyut söylüyor, türküler böyle yapmaz.
    ve fazla iddialı, kibirli...türküler mütevazıdır, böyle slogan gibi ders vermez. asla bağırmaz türkü, fısıldar.
    ve son olarak, bu sözler bir türkünün basit görünümlü derinliğine sahip değil. değersiz ve samimiyetsiz sloganlar sadece, anlamı güzel olsa da. türkü insandan uzağa düşemez, bu sözler insana yakın değil...
    ha bu arada türkülerin ik mısraı konuyla tamamen ilgisizdir hep, adam derdini sonradan söyler ve çok zaman sadece tek mısrada söyler, dinleyeni derdiyle boğmaz. neredeyse her türkü böyle... hep içinde olduğumuzdan bize öyle gelmiyor ama aslında çok ilginç şeyler bu türküler:)

    YanıtlaSil
  6. Peki bahsettiğimiz örneğimiz türkü olmasın ,yine de güzel bir ezgidir kendisi üstelik hiç de na-insani değildir, Güler Duman da sazını konuşturmuştur her zamanki gibi :*

    YanıtlaSil
  7. güler duman'ı ben de severim ki...ama konumuz o değil.
    ben bu "şey"e kötü de demedim, dinlemedim bile nasıl kötü diyebilirim.
    sadece "türkü değil" dedim, sebeplerini de açıkladım. bu sebepler de bu örneğe has değil, genel.

    YanıtlaSil
  8. Okurken gözlerim doldu. Çanakkale türküsünü her duyduğumda böyle olur zaten.

    Ben de içimi şenlendiren bir türkü yazmak istiyorum:

    Evlerinin önü mersin
    Ah sular akmaz kadınım tersin
    Mevlam seni bana versin
    Al hançeri kadınım vur ben öleyim
    Ah kapınızda bir tanem kul ben olayım.

    Ege türkülerini daha mı fazla seviyorum acaba?

    YanıtlaSil
  9. Hemşerim memleket nire:)

    Ege'den de sevdiğim çok türkü var ama ilk aklıma gelenleri yazıverdim bu postta. Mesela Deniz Üstü Köpürür,Cemilem,Bodrum Hakimi, Ormancı...severek dinlerim.

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)