SIĞINIK (1)

             Ortasından kırılmış künklere benzeyen kiremitlerin altında korunduğunu sanarak, ahşap duvarlar, ahşap pencereler, ahşap balkonlar, ahşap kapılar sükûn içinde yaşıyorlar.

                 Kerestelere bir cilanın bile çok görüldüğü bu fakir sokağın kararmış tahta evlerinde, artık umursanmayan beyaz güneşlikler, hep buruşuk ve düzgün çekilmemiş.

                Vargelci Kâmil, aralık sokak kapısının önündeki betondan iki basamağın alttakine oturmuş. Ayakları çıplak, şortu dizlerinde. Murat sol ayağını yana açmış, sağ ayağı dik, sağ kolu çenesinde Kâmil'in yanında dikilip duruyor. İkisinin hemen arkasında, yokuşun başından geleni tanımıyorlar. Bir süre ardından bakıyorlar.

                Sakine yukarı doğru sürerek açtı penceresini. Dirseklerini pervaza dayadı. Bir çamaşırlara bakıyor bir sokağa. Kâmil'le Murat yan sokakta. Göremiyor onları.

                Üst katta, Alime'nin plastik kutulardaki çiçekleri ince sopalarla destekli. Büyürken sarılacaklar bunlara. Yamru yumru olacaklar ama hiç değilse uzayacaklar. Yukarı, daha yukarı. Biçimsiz ama büyük olacaklar. Burada çiçekler böyle büyür.

                Alime'nin bacası duvardan dışarı çıkan bir delikten ibaret. Sakine korkar kışın uykusunda zehirlenecek zavallı diye. Bozarmış pembe perdesini sağa doğru çekmiş. Yine de kirli camlar içeriyi gösteremez. Alime kocadı: Kuru, kırışık, yavaş. Gözleri dalgalı. Ak saçları üstünde tozlu, kemik rengi ince bir tülbent. Kavga sırasını çoktan savmış olması gerekirdi.

                Yüzü Pamuk Prensesin cadısına benziyor. Beni de var, çenesi de sivri. Ama vücudu dimdik, eğilmedi daha. Balkonun önüne kadar geldi. Hep böyle, ahşap evin ahşap balkonuna yaklaşır, kapısına doğru. Her seferinde korkup geri çekilme. O balkonlara çıkmaya kim cesaret ediyor bu sokakta? Kimse. Ayağını attığın an çatırdayıp düşersin iki kat aşağı. Naylonlarla çevrilmiş tahta parmaklıklara kimsenin değdiği yok. Naylonlar parçalanıp erimiş, türbe çaputu gibi salınırlar her yerden.

                Yatıp kalktığı, Sakine'yi ağırladığı bozarmış perdeli odasına döndü Alime. Perdenin yanında durup o da sokağa bakıyor. Alime'nin tozlu, kırışık, el kadar tülbendi, kedi kuyruğu ak-gri saçı omuzlarında örgülü.

                Alime yetmiş üç yaşında. Sahilde yazın su, kışın mendil. Yazı sever elbet: hava güzel, sahil güzel, iş çok. Sigarasını da kendisi alır. Dilenmiyor ya, çalışıyor, alır da içer de. Alime'nin oğlu kızı. Oğlu istemez onu çünkü karısı istemez. Üstelik de boğazına kadar borçlu. Kızının da derdi başından aşkın. Anlatır. Sitemle. Zahmetten usanarak. Bu yaşta bu zahmet. Bunları herkese söyler Alime, ama Vargelciye hep söyler, başka kimi görürse de, sigortasız çalışma, bak bu yaşımda halime. Emekli olsaydım böyle mi olurdu? Kocasının, oğlunun bu kadar borçları olmasaydı... Allah canlarını alsın. Dedi mi bir kere? Dedi.


Nagihan Şahin

8 yorum:

  1. Merhabalar.
    Daha önce sayfanızı mutlaka ziyaret etmişimdir. Takibe almışım çünkü, okuma listemde sayfanız ve paylaşımlarınız yer almakta. Mavi şatonuzda elinizde kalem hikayeler yazıyorsunuz galiba. Yetmiş üç yaşındaki Alime teyzemizin işi zor, Allah yar ve yardımcısı olsun.
    Güzel bir kurgu örgüsü içerisinde keyifli bir hikaye başlangıcı olmuş. Kaleminize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öykü kitabım çıktıktan sonra burada pek öykü paylaşmamıştım yayıncılık kuralları vb. sebebiyle. Uzun zaman sonra ilk kez yayınlanmamış bir öykü paylaştım.
      Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Güzel bir öykü, tebrik ederim. Kaleminizden cümleler eksik olmasın.

    YanıtlaSil
  3. Güzel hikayemiş,Alime teyzenin işi zor gerçekten..Ayrıca öykü kitabınızın olduğunu da bilmiyorduk,hayırlı olsun..😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat zor, bazılarımıza daha zor.
      Kitabım 2 yıl önce çıkmıştı. Teşekkürler.

      Sil
  4. harikasın Narda'cım şahane bir anlatım, o ayrıntılar... çok tebrik ederim çok keyifliydi eline sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alimenin öyküsünü farklı bir tarzda yazmak istemiştim ama öykücülerin hep dediği gibi: o kendini böyle yazdırdı:)

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)