Aslında bu yazıyı facebook'ta yayınlamıştım ve burada paylaşmayı düşünmüyordum. Ama sevgili insandan kaçan hümanistimiz reca edince kırmak olmazdı...
Aşağıdaki yazı, geçen yıllar içinde kesip sakladığım kupürlerin bazılarından çıkardığım notlardan oluştu.
*
Cemal Şakar'ın,
2008'de çıkan Hayalperdesi adlı öykü kitabı hakkında yapılmış bir röportajı kesip
saklamışım. İkinci kez okuduğumda altını çizdiklerimden bazıları:
…Öykülerimi açıklamak, onları
yazdıran muharrik gücü faş etmek istemem. Zira öykülerin bendeki karşılıklarını
açıklamanın, okurun muhayyilesindeki muhtemel zenginlikleri daraltmak, öldürmek
anlamına gelmesinden korkarım.
*
(Peki siz neresinde
duruyorsunuz öykü kişilerinizi yazarken, hangi mesafeden bakıyorsunuz onlara,
sorusuna karşılık olarak) Doğrusunu isterseniz oldukça netameli bir konu. Onlar
benim, desem kahramanların hayalî kişiliklerine haksızlık etmiş olacağım;
hayır,benimle ilgisi yok desem kendime ihanet etmiş olacağım.(…)
*
(…Kitapta, yer yer metinle
oynamalar dikkat çekiyor.Bu türden biçim ve teknik arayışları tehlikeli olmuyor
mu, sorusuna karşılık olarak) Elbette tehlikeli. Ama riski göze almadan da yeni
bir şeyler yapabilmek zor. (…)
***
Sonra Beşir Ayvazoğlu'nun Edebiyat
ve Dedikodu başlıklı ve 2009
tarihli bir köşe yazısı. Şöyle başlıyor: Eserlerini severek okuduğumuz birçok
şair ve yazarın biyografilerini ayrıntılı bir biçimde ele aldığınız zaman sizin
zihnininizde barışık olarak bir arada
yaşayan, sanat ve düşünce dünyanızı birlikte şekillendiren bu
şahsiyetlerin gerçekte birbirleriyle sürekli didiştiklerini görerek hayrete
düşersiniz." Ardından da, Tanpınar, A.Halet Çelebi ve Necip Fazıl'ın birbirleriyle olan
sürtüşmelerini örnek veriyor…
***
2009 tarihli
bir gazete haberi: Orhan Pamuk'un Harvard'da verdiği Norton Seminerlerinin ilki hakkında. Bu makaleden, Pamuk'un,
İngilizce çevirmenlerinin, edebiyat ajanının, "romanlarını incelemiş
önemli eleştirmenler olarak bahsettiği J. Parla ve J. Updike'ın" birer
Harvard mezunu olmaları aklımda yer etmişti. Seminerler, 6 adet oluyor ve
sonradan üniversite tarafından kitaplaştırılıyor. (Bu seriden Calvino'nun Amerika Dersleri ve Eco'nun Anlatı Ormanlarında 6 Gezinti
kitaplarını biliyorum. Pamuk'unkinin ise, günümüz itibariyle Saf ve Düşünceli Romancı olarak dilimizde
olduğunu öğreniyorum. Haberde, Pamuk'un Schiller'in
On Naive and Sentimental Poetry
makalesine atfen romancıları ikiye ayırarak konuşmasına başladığı yazıyordu.
Kitabın adının da bu atıfla ilgili olduğunu da şimdi fark ediyorum…) Pamuk, bu
ilk derste en önemli bulduğu ve kıskandığı romanın ise Anna Karenina olduğunu söylemiş.
**
Birçok yazısını sakladığım Selim İleri, geçen yılki yazılarından birinde, tanıdığı yazar ve
şairlerin çalışma mekan ve şekillerinden bahsetmiş. Mesela Necatigil'in en çok kendi odasında, küçük odasında yazdığını, Attila İlhan'ın ise hiç mekan ayırt
etmeden yazdığını…
***
Bir hafta sonu ekinde Mehmet
Eroğlu, Buket Uzuner,Sevinç Çokum, Aslı Erdoğan,Ahmet Ümit,Mehmet Niyazi gibi
isimlere sorulan "nasıl yazar oldunuz?" sorusunun cevaplarından
müteşekkil tam sayfa bir yazı-röportaj. Cevaplardan seçilen başlıklar ise
şöyle:
M.Eroğlu: Yazmaya karımın ilk
maaşıyla aldığı daktiloyla başladım.
A.Erdoğan: Edebiyat
camiasında kolayca tekme atılacak biri oldum hep.
B.Uzuner: Seni geri çevirdiği
için pişman olmayan yayıncıya rastlamadım(Atıf Yılmaz'ın Uzuner'e söylediği
imiş)
A.Ümit: TKP'ye rapor
yazdığımı sanıyordum, hikâye yazmışım.
***
Üsttekiler neyse de,şu son dört isim ne yaptığının pek farkında değil galiba..:)
YanıtlaSilTam tersi, verdikleri cevapları okursan ve sonrasında kariyerlerine bakarsan gayet de farkındalar :)Belki edebiyata girişleri biraz "tesadüfi" o kadar :)
SilNe güzel bir yazı! İnsan hemen bir kitabın başına geçmek istiyor bu yazıyı okuduktan sonra. Aklıma bir zamanlar okuduğum, 5 ayrı yazarın çocukluğunu anlatan "Ve Yazar Oldular" kitabını getirdi. En çok Nabokov'un anlatıldığı bölüm ilgimi çekmişti. (Nabokov tuhaf, kapalı bir çocuk, son derece steril bir hayat sürüyor ve büyük bir tutkuyla böcek koleksiyonu yapıyor.)
YanıtlaSilBir de Sema Aslan'ın "Benim Kitaplarım" diye bir derlemesi vardı. Yazarların kütüphanelerini fotoğraflıyor ve kitaplarla, kütüphaneleriyle ilgili söyleşiler yapıyor onlarla.
Kitaplarla dolu bir yıl dileyeyim sevgili N.Narda, çok geç olmadan:)
Sevgiler,
sanatçıların,yazarların biyografilerini, anılarını okumak bir başka oluyor gerçekten de. Güzel yorumun ve dileğin için teşekkür ederim.
SilBeşir Ayvazoğlu'nun tespiti çok hoş....Dün gece Açık Deniz programında Dücane Cündioğlu'nu izledim. Yahya Kemal ile Nazım Hikmet'in annesi arasındaki aşk'tan bahsetti. Sırf siyaset uğruna kadına reva gördüğü davranışı yerdi...Bize kocaman meydanlar açan yazarlar hangi sığlıkları barındırıyorlar sorusu geliyor aklıma programın üzerine yazını okuyunca?
YanıtlaSilZap yaparken ben de rastlamıştım o programa, (Sadık Y.Uçanların bir kitabını almıştım üniversitedeyken, oradan aşinalığım vardır da:))ama açıkçası Cündioğlu pek okumayı-dinlmeyi düşündüğüm biri değil bu sıralar :) Veee...o kadar dedikodu var ki (geçmişte olduğu gibi şimdi de) edebiyat dünyasında,çalıp çırpmalar da cabası...dediğin gibi biz okurlar çok yüceltiyoruz yazarları kafamızda. Hatta bu aralar devam ettiğim edebiyat söyleşilerinde en taze dedikoduları,duyulmamış şeyleri öğrenebiliyorum ki şaşarsın :))İnsanın moralini bile bozuyor bazen, hele de yazmayı düşünen biri için:)
SilEdebaiyat'ın magazininden uzak duruyoruz o zaman:)
Silmümkün mertebe:)
Sil