izmir limanında suya çöktüğüm malum
suya kırk beş kuruşluk bir akşam çöktüğü
yirmi dört yıldızın battığı malum (1)
…
Kırmızı bir yaprak örttü düşümü.
Düşüm bu kadar küçüktü. Yaprağın ağırlığı sinesini bürüdü. Fakat sonra garip
bir şey oldu. Düşüm büyüdükçe büyüdü. Serpildi, buğulandı, güzelleşti. Yaprağı
kımıldattı üstünden, rengini sıyırıp kendi üstüne çekti.
Şimdi kıpkırmızı ve buğulu bir düşüm
var.
***
Ben biraz çocuktum.
Şöylemesine televizyonlar tek tük
kanaldı.
Böylemesine radyoyu daha çok severdim.
Samime Sanay vardı, şarkı söylerdi
buğulu sesiyle ağırca…bir dinler, bir dinlerdim:
***
İncimiz değerlimiz Attila İlhan'ın Ben Sana Mecburum'daki
(1960) şiirlerini Sisler Bulvarı'ndakilerden daha çok sevdim sanki. Dersaadette
Sabah Ezanları romanını 2006'da okumuştum, Ulusal Kültür Savaşı ile birlikte.
Roman beni çarpmış, denemeleri ise düşündürmüştü. Ve onun öngördüğü bağımlı,
yozlaşmış bir kültür ve ülke ile başbaşa olduğumuz acıtıcı gerçeği…
*
Şiir kitaplarının sonundaki Meraklısına Notlar bölümlerini
çok seviyorum.
*
Büyük harf kullanmıyor İlhan, ne cümle başlarında,ne
noktadan sonra, ne de özel adlarda…
*
Şiirlerinde virgül de yok, başka noktalama işareti de.
*
kanatları parça parça
bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur
ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine istanbul'san
yine kan köpüklü
cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
pançak pançak şiirler
tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler
ormanında bütün bandıralar
ayaklanıyor (2)
***
Öyle örtülü bakma içimi karıştırıyorsun (3)
***
gözlerindeki yağmur
altında bir gar tenhalığı
susmuşluğu gemisiz
kalmış ulu bir liman
uykularını çiğniyor
yıldızların kalabalığı
rüzgarlı deniz
kapılarını açtığı zaman
kıvılcımlar uçuyor
ısınmış saçlarından
içindeki barut çizgisi
kimsenin tutamadığı
sarhoşluğu ayakları
kesik ikinci bir insan
güvertedeki kadın
sarhoşların anlamadığı
bütün yenik gözleriyle
yalnızlığına bakan
geceleyin ürkek bir
gemi geçtimi uzakdan
dudaklarında
giderilmez bir korku bulaşığı
acımış bir iç
sıkıntısı dilinin ucunda kalan
bugün arsız ölümün
hayasız sırnaşıklığı
yarın bir iyimserlik
gayzer gibi fışkıran
yenilmişliğinin
mazutlu çamurundan (4)
***
(1) yirmi beşinci saat
(2) istanbul ağrısı
(3) kırmızı pazar
(4) lady from symrna
*başlık : yorgun serüvenci şiirinin ilk mısrası...
***
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları, 2010, 30.baskısı
Samime Sanay dan tek hatırladığım şarkı "Bir ilkbahar sabahı,güneşle uyandınmı hiç,çılgın gibi koşarak kırlara uzandınmı hiç?
YanıtlaSilGeçen günlere yazık etimişsin gönül sen,öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen"
Ne acıdır hiç sevmeyip,sevilmemek,Allah korusun öyle duruma düşmekten bizleri....
Yoksa ben sevme ve sevilme hastalığınamı tutuldum oyyy may gad inanmıyorum :)
o yüzden belkide herkesi kendim gibi görüp,çıkarsızca sevmem sonrada yanlış anlaşılmam :)
Ayrıca yorum pencerende yazan yazın çok şirin,,,ölünü felan görmeye gerek yok,üşenmiyoruzda tamam bundan sonra daha sık yorum yapmaya çalışırız ama sen ölme :)
o şarkıyı, ilkokulda Emel diye bi arkadaşımız vardı böyle esmercene, hep ona söyletirdi öğretmenimiz müzik dersinde. zaten o da başka şarkı bilmezdi:)güzel söylerdi ama.
Silgülcanım gelibolum (yaşlarımız yakındır)doğru dersin, zordur sevilmeden sevmek...her yürek taşıyamaz bunun asaletini...
yazmazsan ölümü gör hem:)
Hehheeee :))) "Ağırdır sevmelerim,her yürek taşıyamaz" değilmiydi o ?
SilBen senden az biraz büyüküm 74 lüyüm söylemesi ayıp,yakınız evet,
Yazdım bak ölme tamammmı :)
bilmem öyle de söyleyenler olmuş olabilir:)Yine de karşılıksız sevda istemezük :p
Silabla demeyeyim be :)
ölmiycem tamam:)
şiir okumayı seven ve pek okumayan biri olarak çelişlkilerime çelişki katan ben böyle güzel bir yazıyla beni kavuşturduğu için N.Narda ablama teşekkür edeeer:))
YanıtlaSilresim de çok güzel bee çok hoşuma gitti gözlerimi dikip inceledim bi de:))
Rica ederim:)
Sil