... kumlara özenle bir dizi harf çizip çizip siliyordu,
tıpkı düşlerimizdekiler gibi kavranış sınırına varır varmaz dağılıp giden
harfler.
***
Keşke yarın olsaydı diye düşündü. Hemen sonra bu dileğinin
boşunalığını kavradı, çünkü babasının ölümü, dünyanın tek olgusuydu ve bundan
böyle sonsuza kadar yinelenecekti.
***
Arada açıp birkaç öyküsüne baksam da Aleph'i baştan sona
olarak ikinci okuyuşum bu.
Bu kez, okur değil yazar gözüyle baktığımı itiraf ediyorum
:)
İlk okuma notlarım bu blogda duruyor; o yazıyı okudum, şu an
o zamanki kadar hayret- heyecan içinde değilim ama Borges'in üslubunu daha iyi
kavramış olduğumu söyleyebilirim, onun şaşırtmacalarını, olmazsa olmaz ince
alaylı dokunuşlarını, lafı uzatırken ana konuya birden kıvrılıvermesini, "felsefe
yaptığı" ara cümleleri öyküye yedirmesini...
Tarih, mitoloji, doğunun binbir gece masalları,dervişleri,
meselleri... hep bir başka dünyaları dolaşan Borges ve öyküsü...
17 öykünün sadece birkaçında kendini, doğrudan yazar olarak
Borges'i işin içine katmıyor. Geri kalan bütün öykülerde ise, bir ateşin
etrafında -yahut bir köy odasında- toplanıp oturmuş insanlara hikâyeler aktaran
bir yaşlı, bir görmüş geçirmiş biri gibi anlatıcı Borges. Söze karışıp duruyor
ama bu öyküyü kötü yapmıyor... Tersine inandırıcılığı artıyor... O kadar
uydurma içinde inanılır kılıyor yazdıklarını...
Sona eklenmiş epilogda, bu öyküleri yazışının hikayelerini
de vermiş Borges.
Ölümsüz, Ölü, Eşikteki Adam, Bekleyiş, Alef bu kez en
beğendiklerim oldu öyküler arasında.
Borges i de hiç okumadım. :)
YanıtlaSilyüzyıllık yalnızlıktan sonra latin edebiyatından korkar oldum.. :)
bu resim kitaptan mı?
:)Yüzyıllık Yalnızlık'ı sevdim ama o karmaşada aklımda kalan sadece öykünün büyüleyici anlatımıdır.
SilBorges de fena değildir canım:)
Resim kitaptan değil, fakat çokça mitolojik öğe geçiyor öykülerde, o yüzden koydum.
"Yazar gözüyle bakmak" işte budur bloggerlik! Ne hoş değil mi? Kitap da merak edildi ;))
YanıtlaSilEvet:) Ben severim Borges'i. Büyülü gerçekçiliğin güzel örnekleridir Borges öyküleri
Sil