neden

Bazı hikâyelerin, romanların bir sahnesi, diğerlerinden daha çok kalmış aklımda. O kadar canlılar ki, adeta o hikâyeyi ya da sekansı yaşamışım gibi. Benim gibi ezberinde ne bir çift mısra olan, ne de  okuduklarından bir cümle anekdot dahi kalan biri için şaşılacak şey.


Mesela, Tante Rosa'nın rüküş elbiseleri ve evi, Dar Odanın Karanlığı'nda elektriklerin kesilmesi ve Sultan'ın
Benjamin Lacomb
pencere önünde karanlığa karşı sigara içmesi,  Kısa Yol Yolcusu'ndaki otobüs seyri, Bozkırkurdu'ndaki pansiyon ve üst kata çıkan merdivenler, saksıdaki çiçekler, Katerina Blum'un Çiğnenen Onuru'ndaki faşing… Taşralı'da, akasyalı yolda yürüyen genç kız… Çehov'dan bütün bir öykü: tek dert ortağı atı olan arabacı…

Bunların bu kadar taze olmalarının sebebi, gerçekten  çok iyi ve farklı yazılmış olmaları mı? Yoksa o sayfaları okurken, diğer zamanlara nazaran çok daha yoğunlaşmış bir dikkatle mi okudum? Ya da yaşadığım şeylere mi tekabül ediyorlar?



***

Tante Rosa: Sevgi Soysal
Dar Odanın Karanlığı: Adalet Ağaoğlu
Kısa Yol Yolcusu: Pınar Kür
Bozkırkurdu: Herman Hesse
Katerina Blum'un Çiğnenen Onuru: H. Böll

Taşralı: Füruzan



7 yorum:

  1. Seni kendi yaşantına taşıyan herşey diğerlerinden daha farklı, daha önemli gelir Narda. Ve aradan ne kadar zaman , olay, insan , duygu geçerse geçsin , onlar hep tazeliğini ve canlılığını korur ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bunlar çok küçük anlar ama... yorumum biraz özel olacaktı yazmayayım buraya, yüz yüze konuşalım :)

      Sil
    2. Tamam , kaçışın yok , anlatacaksın :)

      Sil
  2. özdeşleştiriyorsun, o yüzden. Ya da Sadık Yemni'nin deyişiyle: eğer bu kitabı ben yazsaydım, ancak böyle yazardım; dedirttiğinden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. olabilir.

      sen onu bırak da ne o hamam sefaları filan, yazarlardan çevre-arkadaş edinmeler filan hım? kıskançlık yarattığının farkındasın değil mi? :)

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)