VIVA LA MUERTE- 2

"Bir milyondan fazla yüksekokul öğrencimiz var, eğitimimiz yalan, yüzbinlerce camimiz var, müslüman olduğumuz yalan; milyarlarca liralık matbaalarımız var, gazeteciliğimiz yalan; hükümetimiz var, iktidar olduğu yalan; metrelik cetvellerimiz var , yüz santim olduğu yalan; kilogram kullanırız, bin gramı doğru tartabildiğimiz yalan; dünyanın en eski uluslarındanız, tarihimiz yalan; Nato’nun en büyüğü ordumuz var, ülkemizi savunabileceğimiz yalan, cumhuriyetiz, demokrat olduğumuz yalan; konukseverliğimiz ünlüdür, birbirimizi sevdiğimiz yalan… daha sayayım mı?”


*
Hararetle anlatmak istediğim ama başına geçince nereden başlayacağımı bilemediğim kitaplardan oldu bu. Kaldı ki hacmiyle bile zorlayıcı: 628 sayfa. İlk  başladığımda da heyecanlanıp bir yazı çiziktirmişim burada. Kitap bittikten sonra ise anlatılan şeyleri nasıl özetleyebileceğimi bilmiyorum. İnternette de öyle ahım şahım birşeyler bulamadım ki link vereyim. Haliyle darmadağınık ve upuzun bir yazı daha…

*


Merak edilen: "Kötü" kahraman olarak neden Gümüşhanelileri seçmiş acep :) Şiran adını seçmesi de ilginç bu yönden.
*

Kitabın adı: Viva La Muerte: Yaşasın Ölüm! ( Bu ve ikinci kitabı internetten, ücretsiz PDF olarak indirebilirsiniz.)
Yazarı: Alev Alatlı  (1944- ..)
İlk basım yılı: 1992
Yayınevi ve basım yılı: Everest, 2010, 10. basım 
Türü: Roman 
Sayfa sayısı: 628

Hemen söyleyelim, Alatlı bu romanı, tespit, tez ve mesajlarını anlatmak için yazmış. Dolayısıyla aksayan kurgu, birbirine bağlanmalar, hatta bozuk cümleler vb. sebebiyle türünün olgun bir örneği değil. Peyami Safa'da örneklerine rastladığımız bu tip bir romanda görebileceğimiz zorlama pasajlar fazlasıyla mevcut. Fakat içeriğinden dolayı bu tip aksaklıklarla uğraşmayacağım. Kaldı ki bütün olarak bakıldığında akıcılık o kadar da kötü değil.


Gelelim içeriğe. 

Quartet'in ilk yaylısı pardon, dörtlemenin ilk kitabı olan Viva La Muerte'de, Alatlı, kahramanımız entelektüel Günay Rodoplu'nun bakış açısıyla, Türkiye'nin 1980 ve 1990 yıllarını tarihi, siyasi ve sosyolojik  açılardan değerlendiriyor, tespit ve önermelerde bulunuyor. Bu noktada gördüğü her eğriliğe parmak basmış Alatlı. 

Aslında bu yıllarla sınırlamak yanlış olur. Zira Türk insanının, Türkiye'nin tabir yerindeyse tüm kodlarını inceliyor, şimdiki alışkanlık, tavır,tepki vb.nin kökenlerine iniyor. 

İlginç fikirleri var Alatlı'nın. Bir kısmını duymuş olsam da yeni karşılaştıklarım şaşırtıcıydı.  Kitabın hemen her iki yılda bir yeni baskısının yapılıyor olması da bu fikirlerin sandığımdan daha çok ilgi uyandırdığını gösteriyor sanırım.  Hatta Alatlı, ikinci kitabının girişinde, " Viva la Muerte beni, "Türkiye bugün okumazsa yarın mutlaka okuyacaktır!" temennisine zorlayan bir söylemi; "Türklerin okumadığına" dair söylemi yıktı. 'Nuke' Türkiye!'yi yalnızlık paranoyamı iyileştiren okurlarıma ithaf ediyorum. Sağ olun" demiş.

Yüklü bir bilgi birikimi hemen göze çarpıyor. Bahsettiği çoğu yazar ve kitabı okumadığımı söyleyeyim. Bu sebeple kimi tespit ve karşılaştırmalarına da vakıf olamadım. (Ama bahsettiği yazar veya kitapları listeme aldım. Bunlardan birini de yakınlarda edindim.)

Kitabında gerçek siyasi kişilerin ya da sanatçıların adlarını vermekten çekinmemiş. Çoğu halen hayatta bu isimlerin.

Yaşımın elverdiği kadar hatırladım bahsettiği siyasi- politik olayları. 

Türkiye toplumunun, (halen içinde bulunduğu), ikiyüzlü, yalancı, paraya ve mevkiye tapan, dolandırıcı, köşe dönmeci, insan şerefini hiçe sayan vb. patolojik halinin, "Kimlik kaybının" (belki de orijinalimiz bu?) sebeplerini, temellerini irdeliyor Alatlı.  

Anormalin nasıl normal olduğunu irdeliyor.

Büyük Makine ya da Büyük Yalan dediği sistemi kurcalıyor.

Doğu ve Batı arasındaki ayrımı, bu ayrımda Türkiye'yi  inceliyor. Bu noktada tezi, Batı medeniyetleri nekrofilik- ölü sevici, Doğu ise biyofiliktir; yaşamı sever diye özetlenebilir sanırım.

İki medeniyetin dayandığı felsefik- hukuki-tarihi temellerden yola çıkarak yapıyor bunu. Nitekim yakın zamanda Batıya Yön Veren Metinler adıyla bu kaynakların belli başlı ve kadim olanlarını PDF formatıyla internette  yayınladı. 4 cilt olan bu dosyaları ücretsiz indirebiliyorsunuz.

Kitap 22 yıl önce yazılmış ama bahsettiği birçok sorun-olgu aynen devam etmede, hatta ilerlemiş bir halde. (İmla ve baskı hataları da öyle, aynen korunmuş! O kadar baskısı yapılıyor, bir gözden geçirilmez mi yahu!)

İnternette kitabı araştırırken (çok fazla bir şey yoktu) bulduğum şu kısmı ekledim: http://kitap.antoloji.com/viva-la-muerte-yasasin-olum-or-da-kimse-var-mi-kitap-1-kitap/inceleme/sayfa-1000095/
Romanın kahramanı Günay Rodoplu’ya göre insanların ve düşünce sistemlerinin bazıları nekrofilik, bazıları da biyofiliktir. Nekrofilik olanlar; ölü seviciler, ölümü yüceltenlerdir. Biyofilik olanlar ise yaşamı, yaşayanları sevenler. 

Günay Rodoplu biyofilik olmasına rağmen, nekrofilik olanlara yenik düşmüş ve bu yenilgi onun ölümüne neden olmuştur. İşte Alev Alatlı’nın ölümü kutsayıp* “Yaşasın Ölüm! ” demesinin ve ilk kitaba bunu ad olarak koymasının nedeni de budur. 


Kitabı Romanlaştıran Konu 

Günay Rodoplu, bir yazardır.Kitap Fuarı’nda imza günündeyken masanın hizasında bir çift gözün kendisine baktığını görür ve Şafak Özden’le tanışır. Şafak Özden o sıralarda kitap dükkanı olan biridir. Rodoplu’dan kendi dükkanında düzenleyeceği imza gününe katılmasını ister. Bu teklifi kabul eden Rodoplu, Şafak Özden’le yaşayacağı ilişkiyi de kabullenmiş olur. 

Rodoplu, Şafak Özden’i çok sever hatta onun Belediye Başkanı olması için elinden gelen yardımı esirgemez, adamın evli olması bile ilişkisinin sürmesine engel olmaz. Şafak Özden, ona göre doğaldır, yiğittir, kendisine Anadolu’yu hatırlatır. 

Günay Rodoplu, devrimci Şiran’a olan aşkının yıkıntısı üzerinde sosyal demokrat Şafak Özden’in aşkını yaşamaktadır. 

Alev Alatlı, Günay Rodoplu’nun başından geçen böyle bir serüveni, kitabının “Roman” türüne dahil edilmesi için hikaye etmiştir. Alatlı’nın amacı bu ilişkiyi sorgulamak değil, bu ilişki vasıtasıyla Rodoplu’nun düşünce sistemini yansıtmak, Rodoplu’ya düşüncelerini ifade etme özgürlüğünü sağlamaktır.

**
* Bence ölümü kutsadığı yok, tam tersi, başlık, sondaki bir yenilgiye işaretle birlikte,  tezat amacıyla konulmuş.

Alıntı yaptığım bu kaynaktaki bazı  başka yorumlara da katılmıyorum o yüzden tamamını almadım. Örneğin Rodoplu'nun bahsettiği ahlâk ya da ahlâksızlık, evli bir adamla ilişkisi olmasıyla ilgili değildir tam olarak. Bazen bunu da sorgular ama dediği bu değil. Her neyse.

Alıntıda da belirtildiği gibi temel ayrımı şu Alatlı'nın: Batı medeniyeti nekrofiliktir. Doğu medeniyeti olan Türk medeniyeti ise biyofilik. Batılılaşma- yaşama serüveninde bu kan uyuşmazlığı zehirlemektedir bizi. Tam nekrofilik olabilseydik sorun olmayacaktı diyor Alatlı. 

Bu tezi beni şu noktada yakaladı: Bilhassa Amerikan filmlerinde (en çok onlara ulaşabiliyoruz kolaylıkla!) ölümün, öldürmenin, vahşetin gırla gittiğini neden diye sorgulamışımdır. Neden bu kadar pervasızca kullanıyorlar bunu? 

Ve bir diğeri de şu: Batı medeniyetinde bir şey yapılabiliyorsa yapmamak için bir sebep yoktur; atom bombası yapılabiliyorsa yapılmalıdır gibi…. Yine o filmlerde sık rastladığım bir şey.

Mesela Roma hukukunun tüketimi tanımlamasının kapitalizmle ve  sistemle bağını gösteriyor. 

Mesela düzenin öz  uzman aydınları diyor. Sanırım bu tanımı da Gramsci bulmuş.


*

Kitaptaki belli başlı kahramanlar: Şafak Özden ve avanesiyle, nevzuhur sosyal demokrat olduğu söylenen gruplaşmayı (SHP'den adaydır Özden) irdeleyip eleştiriyor, Şiran olayı tam olarak aktarılmasa da "devrimcilerin" durumları (Şiran bir Kürttür aynı zamanda) Amerikalı Pavloviçler ise (yeni başladığım 2. kitapta daha çok anlatılan) oriyantalist gözler.  Günay Rodoplu ve arkadaşları ise Türk aydını.
(Ayrıca Şafak Özden'in belediye başkanı seçilme hadisesi film olarak çekilmiş, Şafak Özden rolünde Kadir İnanır oynamış.)

2 yorum:

  1. Ben de merak ettim. Kitabı anlatma konusunda nasıl bir sıkıntı çektiğini çok iyi anlıyorum. Yakın zamanda yazarın bir başka kitabını okuyup aynı şeyi hissetmiştim. İnsan bilgi ve tez bombardımanına uğruyor.

    YanıtlaSil
  2. Aynen son cümlede dediğin gibi. Buna rağmen vazgeçmeden okunmalı, önemli bir seri bence.

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)