Bu
evin hayâlini dört yıldır kuruyordum. Geniş (190 metrekare) ve bahçeli (50
metrekare, arka bahçeyle toplamda). Üstelik sağlam, bakımlı.
Beş
parasız, işsiz güçsüz, hatta serseri olduğum halde böyle bir evi nasıl olup da
alabildiğime herkes şaşırıyor. Bazen ben bile inanamıyorum buna.
İşten
atılmıştım ve ev sahibime iki aylık kira borcum vardı. Biraz birikmiş param
vardı ama kirayı verirsem aç kalırdım ve işin kötüsü hemen bir işe girip
çalışmak istemiyordum. Ev sahibi, üçüncü ayın ortasında beni evden attı. Kadın
sonuna kadar haklıydı. Ama çilingir çağırıp evime girmesi ve eşyalarımı
apartman girişine indirtmesi gerekmiyordu. Aylaklık ettiğim o günün sonunda
apartmana girmeden, daha kapının camından eşyalarımı görünce neye uğradığımı
şaşırdım. Kapıcının ziline basıp neler olduğunu sordum. Oldum olası beni
küçümseyen kapıcı daha da büzülmüş dudaklarıyla konuştu. Olanları öğrenince
kanım beynime sıçradı. Hemen bir sokak aşağıdaki ev sahibine gittim. Zili
çaldım. Ayak seslerini duydum ama beni mercekten görmüş olmalı ki kapıyı
açmadı.
Onunla
karşılaştığımızda işsizlik maaşı almayı hak etmediğim yeni ortaya çıkmıştı. Sigorta
müdürlüğü binasından çıktım ve betondan yapılma bir sıraya oturdum. Bu ülkedeki
bürokrasiyi, adaletsizliği anlayamıyordum. Kendimi bir insandan değil de
kovuktan çıkmış gibi hissediyordum.
Bana
ne olmuştu böyle? Bu hâle nasıl gelmiştim? Taştım ben taş. Bir robot. Robot ve
taş. Taştan robot. Canı yanmaz, eti duymaz, kalbi çırpınmaz, teni bilmez… Hemen
her gece mesaiye kalıyorduk. Paket yapmaktan, paket kontrol etmekten ellerim
paralanmış, gözlerim şaşmıştı. Geçen ayki mesai paralarımızın yarısını bile
almamıştık üstelik.
İşin
bir tuhaf yanı da umursamıyor oluşumdu. Bilmem n'ettiğimin bu dünyasını artık
umursamıyordum. Ben kısırdım, yetersizdim, kötüydüm ve olmuyordu işte. Bir an
önce ölmek istiyordum. İstemiyordum da, işte, ölsem de umrumda olmazdı hiç.
Yani hemen ölsem iyi olurdu.
Aklıma
birden sigara içmek geldi. Hani böyle can çekmesi gibi de değil, aklıma geldi
işte. İçmiyordum oysa ki. Şimdi elimde bir sigara olsa, bir şekil yaksam, yarı
tafralı yarı kederli içsem ne yakışırdı halime. Şöyle biraz düşünceli, biraz
görmüş geçirmiş, biraz fettan bir kadın gibi kondururdum dudaklarımın arasına.
Sanki
bir fotoğraftaymış gibi kendimi sigara içerken görüyordum. O esnada karşı
sıraya oturdu; fotoğrafın içine girdi bir anda. Aklım sigaradayken canım âşık
olmak istedi. Ona âşık olabilir miydim? Olsam ne olurdu, olmasam ne? Ben
gerçekten hiçbir şeyi umursamıyordum artık.
Yakışıklı
sayılmazdı ama ilgi çekiciydi, kıyafeti düzgündü. Onu süzerken parmağındaki
alyansı görünce kırıldım biraz. O sırada gelip "Sigaranız var mı?"
diye sordu. Var dedim.
*
Evin
tapusunu aldığım günün ertesinde tapu sicil müdürlüğüne bir tepsi baklava
gönderdim.
Eve
yerleşmem sadece iki gün sürdü. Bahçeyle ilgili çok güzel planlarım vardı. Taşındıktan
sonraki üçüncü gün, beni ziyarete geldi. Çay istedi benden. Evi gezmedi bile.
Konuşmadı, gülümsedi sadece. Giderken dudaklarıma hafif, eğreti bir öpücük
kondurdu.
*
-
Çok güzel, bir tane alabilir miyim?
-
Beş dakika beklersen hemen getiririm, dedim.
Tamam
dedi ve güldü. Bir tuhaf güldü. Meydana girişteki büfeye koşup sigara istedim.
Hangisinden diye sordu büfeci. Durdum. Hangisinden? Fabrikada en çok
hangisinden içiyorlardı? Bu iyi bir
fikir değildi. "En iyisi hangisi ki?" Adam bir paket uzattı. Parasını
ödedim.
Olduğu
yerde oturmuş beni bekliyordu. Uzattım.
-
Yakar mısın?
Kibritimin
de olmadığını ayırt ettim.
-
Beş dakika daha beklersen hemen getiririm.
Tamam,
dedi. Gülümsedi. Bu kez gerçekten gülümsedi. Elini saçlarına attı. Tamam, dedi
bir kez daha .
Büfede
çakmak satıyorlardı.
Döndüm,
evet, oradaydı.
Sigarasını
kendi yaktı.
-
Karım sigara içmez,dedi. Evde hiç içemiyorum o yüzden. Hep dışarıda. Hep
bulutların gölgesinde.
Hiçbir
şeyi umursamıyordum.
* Kurşun Kalem dergisinin 24. sayısında yayınlandı.
Ya çok hoş bir hikaye bu...Kendimi hikayenin içinde hissettim nedense...
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilBir önceki yazınızda söz ettiğiniz öykünüz galiba, tebrikler:)))
YanıtlaSilUmarsızlık bir seçim değil, sonuçtur.
Evet, teşekkürler. Özellikle burada, evet, sonuç...
SilOooh içim kabardı benim yine bu aralar umursamamak nereye kadar? Çok güzel hissederek okudum ben de daha nice yazılarını kağıda basılı görürsün inşallah :-)
YanıtlaSilteşekkürler junior :)
Silev?
YanıtlaSilEv-adam bağlantısı?
acık fazla mı eksik olmuş...
Belki de dediğin gibidir, zaman zaman çok örtük yazdığımın farkındayım :p Bir tek bağlama cümlesi ekleyebilirim belki...
SilEksiltme değil, "eksik"...:) nedeni ileti postana yazılıp gönderildi.
Siltamam.
Silbu arada, kahraman iş ortamından dolayı "erkekvari" Bilerek yazıldı bu tavırları-sözleri...
Silolmamış o zaman (öykükişisinin erkekvari halleri) diyeyim de sen de küs, tam olsun.:))
Sil(elçiye zeval olmaz, ben daha tereddütlüyüm bu eleştiride -ama sıkıntı var-)
Kim küsmüş ki ben de küseyim? Küsen biri olsam yorum hanesi olmazdı bu blogda:p
SilSıkıntı ne için, onu da anlamadım.
serin ve geniş bir zaman diliminde tartışırız. Hatta bakarsın hikayeyi yeniden yazmışım :p
çok güzeldi Nardacım, keyifle okudum, eline sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkürler eren.
SilKadın okuyucular -Avram Ustanın aksine :)- ev-kadın-adam arasındaki bağlantıyı çok daha çabuk kavradılar sanırım :)
Enfes bir öykü. Gerçekten. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBiliyorsun...
YanıtlaSil:)
biliyorum. ( Hugo ile yayıncısı arasındaki mektuplaşma gibi oldu bu:))
SilAhahahah doğru dedin. Belki biraz daha uzunu ama neredeyse aynı ;)
SilÖykünü çok sevdim, sevincini yürekten paylaşıyorum..
YanıtlaSilUmursamaz biri olma özlemim depreşti yeniden :)
Hiçbir şeyi olmasa da bazı şeyleri umursamamak güzel olurdu :)
teşekkür ederim.
YanıtlaSil