Soluk soluğa, ter içindeydi Rosa, susadı, bir
rahibe okulunda susadı. Musluğa koşup kana kana su içmeye başladı. Bir el vurdu
omuzuna, sert. Baktı prenses bakışıyla, Schwester Maria, " su içiyordun
durup dururken, sen arzularına gem vurmayan günahkâr bir kızsın" dedi,
"içini öldürmeyi bilmiyorsun."
"Ben içimi öldüremem" dedi Rosa. "
çünkü içim prensestir. Prenses prensindir ve prensin olan bir şeyi sizin bile
öldürmeye yetkiniz yoktur." Schwester Maria kızdı, çok kızdı, Tante
Rosa'yı mahzene kapattılar. Tante Rosa mahzende ağladı. Meryem anaya dua etti.
Düşündü. Düşündü ki bütün katolikler kötü, pis şeylerdir; Meryem ana o kadar
iyi ki, o herhalde İsa'yı doğururken katolik değilmiş. Peki neymiş
Prensesmiş-prensesmiş.
Tante Rosa, rahibe okulunda vücudunun kötü bir şey
olduğunu öğrendi. Yıkanırken soyunmak yasaktı. Gömlekle yıkanılıyordu. Birgün
yine koşarken düştü. Rahibeler yarasını sarmak için de olsa, çorabını
çıkarmasına izin vermediler. Yara iltihaplandı. Schwester Maria, Rosa'ya,
tanrının onu cezalandırdığını, vücudunu unutmayı, içini tanrıya adamayı,
arzularını sindirmeyi bilmediği için yarasını iyileştirmediğini söyledi. Rosa
ağladı, mavi gözlü yakışıklı İsa'nın böylesine kindar bir tanrının oğlu
olamayacağını düşündü ve dualarında Meryem anadan İsa'nın gerçek babasını
sordu. Kral'ı sordu ona."
*
Tante Rosa bir kaplumbağa- evini sırtında taşıyan
hayvan- buldu savaşın bittiği gün, evler yıkılmış. Evini sırtında taşıyan
hayvanı yıkıntıların orda buldu, sevdi, evine götürmek istedi. Evlerinin
yıkıldığını, Bombardımanlardan Zarar Görenlere Yardım Derneğinin; Gönüllü Pembe
Melekler Halkla Elele kampanyası sayesinde yaptırdığı lojmanlardan birinde kaldıklarını
hatırladı ve evini sırtında taşıyan hayvanı sevmedi. Evin kişiden ayrı,
yıkılabilir bir nen olduğunu, olması gerektiğini o gün anladı.
Sonra yalnız kedileri ve yırtıcı, özgür orman
hayvanlarını, ıraktan sevdi. Tante Rosa, bir sabah uyandı, kendi hayvanının da
uyandığını anladı ve kendi hayvanını sevdi. Önce bakışlar, sonra cumartesi
akşamları dans. Valsler, tangolar, swing sonra, hayvanı dansı seviyordu.
"Sizlerle Başbaşa" dergisinin aşk romanlarını seviyordu. Königstrasse'nin
köşesindeki dondurmacıya girip çıkarken bildiği erkek bakışlarını seviyordu.
Erkek bakışlarıyla bir bir süslenmeyi seviyordu.
*
Şimdi beklenen bir intihardır,
bir uçurumdur, bir düşüştür. Şimdi beklenen bir kocakarının günah dolu bir
hayatın sonunda sefilce cn vermesidir. Yoksa şimdi beklenen günah çıkaramadan
geberen bir günahkârın şen hayatı mıdır? Şimdi beklenen bir başarı, bir
mutluluk mudur?
...30 Mayıs 2o13.
Mona Rosa, Tante Rosa, Mona
Rosa,Tante Rosa, Mona Rosa, Tante Rosa, Tante, Tante… Günlerdir biri aklıma
geldi mi diğeri de ardından bitiveriyor. Mona Rosa'yı, üniversitedeyken biri
bana okumuştu, o zamandan beri aklımda ama ya Tante Rosa ne? Uydurduğum bir
kafiye mi? Önceden duyduğum bir şey mi? Neden tam olarak hatırlayamıyorum? Bir
kahraman, bir kitap mı? Peki bir kitapsa niye listelerimde yok? Tante Rosa…
Marketin önündeyim; ak güller, Tante Rosa. Toplantı salonunda bekliyorum; Tante
Rosa, kara güller. Koşar adım yürürken, Tante… Yeter artık, ne bu Tante?
İlk arayışımda buluyorum onu,
evet, o gerçekten var, Sevgi Soysal'ın Tante Rosa'sı. Yenişehir'de Bir Öğle
Vakti'ni salık vermişti bana A. Fakat bunca dile dolanmadan sonra ilk Tante
Rosa alınacak!
Şaka mı bu? Ertesi gün,
sahafta başka bir kitabı ararken elime geçiyor Tante Rosa. Kapak, beni on
yaşıma, on yaşımın o incir ağacının altına götürüyor her nedense. Kapağı
kaldırıp içindekilere bakıyorum. Yine de karşıma ne çıkacağını bilmiyorum.
Sonuçta, Tante Rosa'yla buluştum.
İyi
ki buluştum. Tante beni boşuna çağırmamış…
**Sevgi Soysal, Tante Rosa,Bilgi Yayınevi, ancak hangi yıl basımı olduğunu
belirten sayfa yırtılmış. Matbaanın telefonu 6 rakamlı olduğuna göre hayli eski
olmalı J Ayrıca,
kitabın sonunda yazarla yapılmış kimi röportajlar var ki kıymetli. Yine bu
basımın Soysal'ın ölümünden sonra yapıldığını öğreniyoruz bunlardan.
***Les Feuilles Morts'un ölü yapraklar olduğunu
çözebilecek kadar Fransızca ve dahi Fransızca
şarkı bilmek…
" Piyanoda şişman, yaşlıca bir kadın, kırmızı yüzlü: Les Feuilles Morts (s.32)
O halde, haydi hep beraber, siyah-beyaz: Les Feuilles Morts
Çağrıların peşine düşmek gibisi yok, birbirinizi bulabilmenize sevindim =)
YanıtlaSilİlginç bir deneyimdi, yazımda çok da iyi anlatamadım...Tante Rosa'daki üslup benim için çok önemli...
SilLes Feuiller Morts bana Bodler'i hatırlattı nedense :)
YanıtlaSilBodler, Rembo :)... Ama şiir Prevert'inmiş.
SilŞairi karıştırmış da olabilirim, belki bir Brel şarkısının şairiydi Prevert, emin olamadım şimdi :p
Silinsan bedeninden, bedenin arzularından niçin bu kadar korkuyorlar?
YanıtlaSilCarmelite rahibelerinde aynaya bakmak bile yasaktır :) Dinleri "yorumlarken" insanların aşırıya kaçtığı noktalardan biri de bu sanırım; ruh-beden dengesini kuramamak.
Sil