KESİK HAVA


"İkindi güneşi altında cadde birden yellendi, bulutlar hızlandı, yağmur serpelemeye başladı. Sessiz, kimseyi rahatsız etmeden kıyı bucak yağıp geçecekken niyeti bozdu, şiddetlendi, insafsızca, hıncını çıkarırcasına tepindi yerde. (…)

Güneş mi yağdı, yağmur mu?
Limon gibi sıkıldı gök.
Göğün zırvalaması, başka bir şey değil. Zaten kimse aldırmadı, havasını bozmadı.(…)"

Züccaciye mağazasına, iki yıldır çalıştığım dükkana,işimin başına döndüm.
Raflarda Sessizlik ve İtina, dizili.(…)

Denizin ufka doğru ağaran sırtı ürperiyor. Gölge benekli kaldırımların üstündeki dallara yuva kurmuş güneş, dallardan süzülmekten usanmış, düşünceli kuşlar gibi, kanatlarını gere gere karanlığı bekliyor." (Ecel Teri adlı öyküden)

***

Yeni kalemler okumalı artık dediğim dönemde aldığım (kasım 2012) okuması bu aya kalan bir kitap oldu Kesik Hava.



1970 İstanbul doğumlu, psikoloji mezunu Murat Yalçın. 1995'den bu yana YKY'de çeşitli alanlarda çalışmaları yayınlanmış. Kesik Hava 2009'da basılmış ve Türkiye Yazarlar Birliği "Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri" Hikâye Ödülünü almış. Üzerindeki çıkartmada yazıyordu. Kısa bir araştırma sonucunda, kendisinin YKY editörlerinden ve yine YKY'ye ait Kitap-lık dergisinin de editörü olduğunu öğreniyorum.

20 öykü var bu son kitapta. Son üç tanesi hariç diğerleri, genelde öykü kitaplarında rastladığım üzre benzer temalar üzerine yazılarak bir atmosfer oluşturulmuş: Geçmişten bir lahzaya, çocukluk ve köy-kasaba anılarına dalan yalnızlıkla bezeli kahramanlar…

(Konu olarak öykülerin beni açmadığını söyleyebilirim. Çünkü postmodern(?) insanlar olarak yaşadığımız bu yalnız,bireyci, kibirli, puslu, kasvetli hayatın izlerini  daha fazla görmek istemiyorum okuduklarımda. Oysa ki güncel hemen her öykü kitabının ana teması,havası bu yönde. Yaşanılan gerçeğe ayna tutma görevi mi üstleniliyor böylece? Olabilir.)

Aynı zamanda postmodernist öğe olarak kabul edilen, "öyküde, hikâyenin kendinden ya da yazma sürecinden bahsetme de var :" Ama başka bir şey var, hikâye orada kurulabilir belki. (S.14, Ecel Teri) Birkaç öyküde daha vardı ama altını çizmemişim.


Tasvirler güzel ama çok şiirsel. Bence yazarın burada yarattığı bir çok tasvir ve tanımlama bir şiire imge olabilir. Çok özgün cümleler, benzetmeler var. Bu özellik, kitap için bütün bir üslup olarak belirse de bunların fazla oluşu, "bir boksörün sürekli yumruk yemesi gibi" okuyucuyu sersemletiyor. Öyküyü değil dili, şiirsel atmosferi takip ediyorsunuz. Bunun dışında akıcı, kapalı olmayan bir anlatımı var bu öykülerde Yalçın'ın. Yine kullandığı yeni kelimeler, kendine has tercih ettiği kelimeler var. Bunlar zenginlik katıyor metinlere. Okuduğum kimi yazarlarda gördüğüm bir özellik bu aslında, mesela Selim İleri'nin  bungun, yıprak, handiyse sözcüklerini kullanması gibi…

Bu öykülerde, daha çok bir an'ı, bir kesiti anlatmış yazar, alışıldık giriş-gelişme-sonuç örgüsü yok. Şaşırtıcı sonlar filan da yok.  Orijinal benzetmelerle, imgelerle dolu dil içinse övgüyü hak ediyorJ

Benim sevdiğim öyküler; Ecel Teri, Üç Azap ve Kesik Baş oldu.

6 yorum:

  1. Edebiyat dünyasına sen daha ilgilisin, ben eskileri izlemekten yenilere geçemiyorum bir türlü.Seninde söz ettiğin gibi fazla bireysel ve bunalım olmak moda mı diye düşünmeye başladım. İyi okumalar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen öyle:) Bunalıyorum bir noktadan sonra, tamam bazı sosyal ve psikolojik gerçeklere işaret edebilir ama betimleme dışında bir şeyler de söyleseler,önermeleri olsa en azından, ne bileyim:)

      Sil
  2. Bay Menteş'in kelimelerle oynayışına ne diyorsun N. Merak ettim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrusu netteki bazı alıntılarından başka okumadım Menteş'i. Zekice kelime oyunları yapsa da bütün bir yazarlık kariyeri bu şekil gitmez herhalde diye düşünüyorum :)Okursam daha detaylı yorum yaparım :)

      Sil
  3. hımmm tarzı iyiymiş ama konuları iyi değilmiş.
    okumayım ben bunu.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. belki başka kitapları farklıdır :)

      Bir alttaki kitabı önerebilirim ama, değişik bir okuma yapmak istersen.

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)