ÂŞIK OKURDAN SEVGİLERLE...*


Yüzüm Kitap diyor ki
“Okumak Tekil Bir Edimdir, Çoğul Bir Eylem İster!..

Birbirinin benzeri bir Ankara gününde vakit geçirmek için katıldığım sıradan bir etkinlikti, Çiğdem y Mirol’un Yüzüm Kitap performansı… Ya da ben öyle sanmıştım. Çünkü bir okur olarak kafamda yıllarca oluşmuş sıkıcı ve samimi olmayan bir imge vardı yazarlı kitaplı etkinliklere dair: Bir yazar, güzel ahşap bir masada oturur,  masasına özenle sıra sıra dizilmiş kitapları, gelen okuyuculara imzalar güzel kalemiyle diye düşünürdüm. Ha bir de su şişesiyle bardak olurdu masada bir yerde, olur da yazar okuyucularla uzun soluklu bir sohbete girerse, kuruyan ağzını ıslatsın diye… Lakin o gün, hiçbir şey böyle olmadı.



Performansın yapılacağı yere gittiğimde (Cer Modern) beklediğim manzarayla karşılaşmadım,  karşılaşamadım. Geldiğim yerin, kafamdaki imgeyle uzaktan yakından bir bağı yoktu. Gerçi önce bu durum beni biraz rahatsız etti. Alışılagelmişin dışında bir şeyle karşılaşmanın huzursuzluğu bir taraftan havalı bir ahşap masaya oturmuş bir yazar görememenin memnuniyetsizliği vardı üzerimde. Gerçi ben gittiğimde ortamda bir yazar vardı, hem de herkesten önce gelmişti fakat oturmuyordu, oradan oraya geziyor gelenlere laf atıyor, etkinlik saati daha başlamadan gelenlerle sohbet ediyordu. Daha sonra bu karşıla(ş)manın da performansın bir parçası olduğunu anlayacaktım. 
Etkinliğin başlamasına yaklaşık on beş dakika kalmıştı ve ben hayal ettiğini bulamayan ve ne yapacağını tam olarak bilmeyen bir okur olarak amaçsızca etrafıma bakınıyordum. Kendimi etrafta olanlara açmaya karar verdiğim andaysa mekânın dikkat çekici doğası beni de içine aldı zaten ve bugün, burada ve en azından bu kitabın muhatapları için o klasik  “yazar- kitap- okur” üçgeninin köşelerinin sivriliğini yitirdiğini fark ettim. Öyle ki, ben de bir okuyucu olarak bu keskinliğin törpülenmesine harf harf, nefes nefes, mimik mimik ve an an katkıda bulundum. Mademki, hali hazırda bu sınırları belli ve herkesin yerinin kesin olduğu üçgenin köşeleri sivriliğini kaybetti, mademki bu üçlü (yazar-kitap-okur) arasındaki ilişki sıkıcı ve samimi olmayandan uzaklaştı işte o an, orada bulunan herkes ve o özgün okuma deneyimi kendisini çemberin sadeliğine ve biricikliğine bıraktı. 
Bu sadeliğin içinde sevgili yazarımız Çiğdem y Mirol, aslında insanların salona girmesiyle başlayan performansa ilk meşru sözle başladı. Kitapperformans Performans 20’ye katılan diğer insanlar da sanırım benimle aynı halet-i ruhiye içindeydiler ki, ortamdaki gerilim ve heyecan hissedilebiliyordu. Kısaca kendisini ve Yüzüm Kitap’ı tanıttı Mirol ve açıkçası o gün orada, kendisiyle kitabı arasında çok da büyük mesafe yoktu. Tıpkı okuyucularla kitap, yazarla okuyucular ve  okuyucularla kitap arasında bir mesafe olmadığı gibi. Mirol’un aniden ortaya bir sayfa numarası atmadan hemen önceki cümlesi,  “Lütfen özgür hissedin ya da özgür olun.” oldu. Bu cümle önemliydi, sanıyorum benim gibi diğer okurlara da gerekli cesareti verdi. Kendi cümleleri yazarın kendi ağzından seslendi önce, Kitapperformans Manifestoyu  madde madde okudu/lar, “Okurluk evrimdir. Yazarlık devrimdir. Bu  bağlamda da her bağlamda olduğu gibi evrim devrimin içindedir” (s.300) dedi/ler mesela.  Sonra “Kayıp Yazar”da derin bir nefes çekti, tam devam edecekti ki, birisi sözü ağzından aldı ve o anda, “kayıp yazar” bir başkası oldu. Hiçbir biçimde kararlaştırılmamıştı bu ve öyle oldu. Belki de okuma eylemini benim için ilk kez bu kadar heyecanlı yapan da bu kararlaştırılmamışlık ve anidenlik durumuydu.
Sonra “Külün Yeni Kedisi”ni o gün yepyeni bir kedi, hatta yeni kediler okudu orada. Belki hiç yurtdışına çıkmamış insanlar vardı ama, yurtdışından naçizane notlarını aktardılar bize. Sonra insanların yüzünden gördüm ki, herkes dahil olacağı anı bekliyor, kendine en uygun rolü seçmeden sadece kelimelerin peşinden gidiyor. Zaman zaman aynı anda başlıyor kişiler okumaya, kimse susmak zorunda hissetmiyor ve çok sesli bir okuma gerçekleşiyor. Okurlar kitabın sesine, yazar okurların sesine karışıyor ve kaotik bir keyif alanı doğuyor performanstan. Bir ara durup insanları izlerken, birbirini hiç tanımayan bir topluluğun aynı şeyden nasıl keyif alabildiğini izledim. Mesela cümle sonundaki vurguları  herkesin aynı anda söylemesi herkesin hoşuna gidiyor, cümleler bittiğinde herkes aynı yerde gülüyordu. Okumalardaki doğal akışı bir okur farklı bir sayfa numarası söyleyerek belirliyor ve akışın kendiliğindenliğine zarar vermeden yürütüyorlardı. Bazen cümle sonlarındaki kelimeler toplu bir biçimde tekrar ediliyor bazen de yinelemeler yapılarak atmosfere katkıda bulunuluyordu. İşin en güzel tarafı da inanması belki güç ama performans boyunca herkesin yüzünde bir gülümseme olmasıydı. Bu gülümseyen yüzler, Yüzüm Kitap’a doğrudan baktığınızda görünmese de, Yüzüm Kitap performanslarda canlanan kitap sayfaları gibiydi.
Ayrıca performans gibi fiziksel devinimi yüksek olan bir kelimeyi yazın alanına sokan, sokmayı başarabilen Çiğdem y Mirol’u bir kez daha kutlamak gerek diye düşünüyorum. Böyle bir yazarokur performans”a imkân sunan, teatral olanakları oldukça fazla olan Yüzüm Kitap, bizimle yaşayan, arkadaş olan, şeklimizi alan, şekline sokan,  her cümlesinde ayrı bir anlam varmış gibi duran, bizimle tamam olan bizim gibi nefes alan, zekice kurgulanmış, varlığını ilan ederken çeşitli anlatı türlerinden faydalanmış, bu anlatı türlerini kendi potasında eritmiş, yarattığı yeni biçemin ürünü olan bir kitap. Her anlatının başaramayacağı ve her yazarın kotaramayacağı böyle bir performansa ilişkin deneyimlerimi birinci ağızdan dile getirdiğim bu yazıyı da, en güzel Yüzüm Kitap sonlandırır diye düşünüyorum. Ha söylemeyi unutmuş muydum yoksa, Yüzüm Kitap, sadece yazan bir kitap değil aynı zamanda konuşan bir kitap ve bir gün bir yerde yazarına şöyle dediği duyulmuştur: “Yazarımsın üzülme, kitabın çok güzel, senden bile güzel hem de. Okurlarım bilir senin kıymetini (bildik mi acaba?), bulurlar seni bir gün bir yerde (bulduk valla). Kitap olurum ben de. Performans olursun, olurum, olur. İkizi olur kitap performansın. Yaratıcısındır, birleştirirsin onları sen. Kitaperformans olur. Oluruz yani nihayetinde.(Olduk bence) Durumolaysal bir şey olur, senin de günün birinde kuramsal olarak anlatacağın gibi. Ben şimdiden tebrik ederim beni okur olarak okuyan o okurları. (Rica ederiz, anladık, keyif aldık.)’’ (s. 290)
Not: Alıntı Yüzüm Kitap’a, alıntının içindeki parantez içleri Yüzüm Kitapın şahitlerinden olmaya gönüllü bana ait. Çünkü Yüzüm Kitap’la konuşmak iyi gelir, Mirol’a göre, “ona şahit olursanız kitap içinize girip oradan da konuşur”. Benim bu “okuryazar performansımda oldu.                                                                                        
                                                                                                          Aşık okurdan sevgilerle…
                                                                                                                      Bahadır Buyruk
                                                           http://www.facebook.com/bahadir.buyruk?group_id=0





*Şurada bahsettiğim  güzel kitabın kitapperformans serüvenini facebook'tan takip ediyorum. Bu kitapperformanslardan birine katılıp samimi bir yazar-okur buluşması yaşayabilirim umarım, zira tıpkı Bahadır'ın dediği gibi kıravatlı  yazar sessiz  okur buluşmalarını hiçbir zaman sevemedim :)

2 yorum:

  1. Yazının dibine gelene kadar "elime düştün kızım" diyen hain Avram kıvamında sırıta sırıta (ve elbette pis pis,) yazıyı okurken sen değil de başkasının yazdığını görünce mutsuz oldum. Elime düşmüştün ( her zamanki gibi) oysa!
    Bu sene olmadı ama seneye Çiğdem Mirol'ü Kedide ağırlayacağız inşallah, maşallah.:) Ona da gelme sen, oldu mu?

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)