Notlarımın hepsini masamdan
alıp diğer odaya geçtim. Taslaklarım, parça pinçik kâğıtlardaki notlarım,
fikirlerim, yarım kalmış yazılarım, benden beklenen yazılar, hikâye
müsveddelerim… Ama birden çalışmaktan vazgeçtim. İçimdeki hayal kırıklığını
(sükut-u hayal!) yazarak geçirebileceğimi düşünmüştüm. Geçerdi de. Yahut
geçiştirilebilirdi. İki sonuç da iş görürdü nihayetinde.
Ama yazmaya başlamak yerine
okumaya karar verdim. En sevdiğim kitaplardan seçtim bu kez: yeni bir şey
okumak istemiyordum hiç. Oysa Hesse'nin ve Chomsky'nin kitaplarına başlamıştım.
Hayır, onlar olmaz. Sait Faik çektim raftan bir tane. Ne zamandır okumuyorum Sait Faik hikâyeleri. Onun
serkeşliğini, kırmalı dökmeli, küfürlü anılarını başka öykücülerin anı
kitaplarından okusam da hikâyelerini ellemedim uzun süredir, onu orada
bıraktım. Peki ama neden, o kadar da severken?
Sait Faik hikâyeleri okumak…
ya da onun raftaki yerinde öyle dosdoğruca durması… bir … hayal kırıklığı gibi…
(Geçmiş geri gelmez)
Füruzan'ın Parasız Yatılısı,
onu da al. Şiir? A. İlhan? T.Uyar? İ. Tenekeci? Didem Madak? Hayır, şiir hiç
olmaz şu anda.
Kapı zili bölüyor içinde
kaybolmayı beceremediğim bu dünyayı, büyük
bir bıçakla portakal keser gibi. Portakal kokusu sızmalı kan kokusu yerine,
kes, kes, kes…Son sahneyi baştan…Işık, ışıkçı nerde?
Komşu bölüyor içinden çıkmayı
beceremediğim bu dünyayı. Adım uzun ve değişik geldiği için daha taşındığımız
ilk günden: "Sana güzel kız diyeceğim bundan sonra, kusura bakmazsın adını
diyemediğim için değil mi?" diyen ve bir yıldır bana her gördüğünde istisnasız
"güzel kız" diye seslenen komşu, elinde örgüsü, boyun, bel ve bacak
ağrılarıyla birlikte içeri giriyor.
…
Sinemadan çıktığımda yağmur
yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir
yürümek istiyordu ki… Şoförün biri:
-Atikali, Atikali- diye
bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye
gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik.
Otomobilin buğulu, damalı camlarında kırmızı, sarı, yeşil, türlü ışıklar
görerek, bir renk dalgası içinde Atikali'ye vardık.
Şişli'de Bomonti durağından
yüz adım yürüsem evime varır, iki yorganlı yatağımın çukuruna büzülür dostum
Panco'yu düşünürüm. Şimdilik başka
kimsem yok. İstanbul adalarının birinde hasta anam yatar döşeğinde. Kara
köpeğim de karyolanın altında onu ve beni bekler. Panco, Çilek isimli bir
sokakta oturur. Futbol oyunları görür rüyasında. Yahut da yine rüyasında
pişpirik oynar. Ben gece yarısından sonra yağmurlu bir havada Atikali'deyim.
Sözümona bir bulvar üstündeyim. Yürüyorum. Yağmur da yağıyor. Evet, yağmurun,
yalnızlığın, Atikali'nin hakkı var: Uzaklaştıkça anamı, Panco'yu, köpeğim Arabı
daha çok özlüyorum.
Üçü de uykudadır. Annem
horluyor, Arap uyanmış, sokağa kulak veriyor, Panco rüya da görmüyor, demincek
anlattım.
Ben, iki insan ve bir hayvan
düşünerek yağmurun altında, Atikali'nin bilmediğim sokaklarına sapıyorum. Bekçi
düdükleri geliyor. Bir evden deli gibi birisi fırlıyor. Üstüme çullanıyor:
-Dostumu öldürdüm abi!-
diyor- sakla beni.
Paltomun cebini
gösteriyorum. Dikişlerinden yağmur
girmiş, sabahki yediğim simidin susamları kokan cebimi. Girip kayboluyor.
- İsmin ne senin? - diye
sesleniyorum cebime.
- Hidayet.
- Neden öldürdün Hidayet?
- Seviyordum be abi!
- Nasıl seviyordun Hidayet!
- Deli gibi be abi! Gün
onunla ağarıyordu. Ben susam helvası satarım abi gündüzleri. Cebin de mis gibi
simit kokuyor abi. Gün onunla ağarır, onunla kararırdı. Bir dakkam yoktu onu
düşünmediğim. Abi, rüyada gibi yaşardım.
(…)
Atatürk Köprüsünde rastladım
adama. İki elini trabzana dayamış, Haliç'e öğürüyordu. Yanında durdum. Zıplar
gibi iki üç defa daha ayakkabılarının ucuna basarak yükseldi. Sonra durdu.
Mendilimi çıkarıp gidip yüzünü sildim. Ağzını sildim. Gözüne düşen saçlarını
elimle taradım. Yüzünü bana çevirince iki büyük ve siyah göz dostça bana baktı.
-Çok içtim amca- dedi.
Ukalalık etmedim:
- İçmeli delikanlı- dedim,
içince çok içmeli.
- Aşk olsun amca- dedi, sen de bizdenmişsin.
- Zamanında- dedim.
- Çok mu içerdin?- dedi.
Alt dudağımı üst dudağıma
adamakıllı yapıştırıp sağ elimle de havaya hafiften iki üç tokat salladım.
Panco, sen de yap böyle, ne demek istediğimi anlarsın.
- Belli, belli amca- dedi,
suratında nur kalmamış.
Kızdım:
- Nurum içimde oğlum- dedim-
içim pırıl pırıl. İçim aşkla dolu, dostlukla dolu, hiç olmazsa bu akşamlık. Sen
bakma o yüzdeki nura. Yalancıdır, aldatır.
- Öyle mi dersin?- dedi.
Arkasından: " Öyle mi derler tombul gelin böyle mi derler?" şarkısını
söyleyerek uzaklaşırken yakaladım.
- Yok- dedim- salıvermem seni. Anlat bana nerde
içtin?
- Nerede olacak amca, bırak
gece yarısı hoşbeşi Allahaşkına, aydım artık, gidip yatayım. Yarın erken araba
koşacağız. Moruk kıyameti koparır, uyutamazsak. Senin anlayacağın amca, na şu
karşıdaki evde bir karı oturur. Yahudi karısı. Kocası Ankara'ya gitmiş. Bizi
çağırdı. Gittik, beraberce içtik. Herif gece yarısı damlamaz mı? Pişkin
adammış. Bizi karşı karşıya görünce bir tek kelime söylemedi. Bir kenara
oturdu. Karı da pişkinmiş, o da sanki odada kimse yokmuş gibi bir bana, bir
kendisine, bir herife dayadı rakıyı. Üçümüz bir kelime söylemeden yedişer kadeh
daha içtik. " Ee, bana müsaade!" dedim. Karı, "Müsaade sizin
efendim" dedi. Herif yüzü sapsarı, mükemmel bir Türkçe ile: "Şeref-i
ikballe!" dedi. Ben kırdım. Sonra ne oldu evde, bilmem.
-Uy anam! -dedim ben.
-Ya, uy anam! -dedi, genç,
yakışıklı, bıçkın arabacı.
İkimiz de Atatürk Köprüsü'nü
ters tarafından arşınlayarak Haliç'in öteki yakalarına vardık.
Ben Azakkapı'da iken onun
Unkapanı'ndan narasını duydum:
-Uy anam!- diyordu.
Öyle Bir Hikâye, Sait Faik, Bilgi Yayınevi,Tüm Eserleri-7, 1976.
Ölümü görün yazın bir şeyler diyorsun ya:)
YanıtlaSilHiç sevmem çat kapı gelen komşuları, ister içinde olayım ister dışında olayım, o anki dünyamın bölünmesini.
ben de sevmiyorum, hatta nefret ederim.
SilBreh Brehh ! :))
YanıtlaSil?
SilBu devirde sarhoş arabacı bulmak çok zor..!
YanıtlaSilHikaye güzel..:)
Daha güzeli şu bence "...komşu,elinde örgüsü,boyun,bel ve bacak ağrılarıyla birlikte içeri giriyor."
Hep ulaşılamaza talip olmuşumdur :p
Silhikayenin tamamı daha da güzeldir.
Çok hoşmuş, sayende okuduk Nardacım eline sağlık:)
YanıtlaSilTamamı daha uzun, ilk kısımlarını yazdım ben:)
SilÇok güzeldi canımm.Sağol bizimle paylaştığın için.Zevkle okudum.
YanıtlaSilRica ederim.
YanıtlaSilMerhaba :)
YanıtlaSil"Yazmasaydım, çıldıracaktım.." demiş üstad..
İyi ki demiş, biz de bu güzel satırlarıyla buluşmuşuz..
Aktardığınız öyküsünü ilk defa okudum..
Bu aralar, Vüs'at O. Bener'in öykülerini okuyorum ben de, tavsiye etmiş olayım bitirirken..
Eskimiyor Sait Faik...
SilBener'i atölye hocalarımızdan tavsiye edenler olmuştu ama henüz okumadım...Liste giderek kabarıyor.