Efendim, tarihte bir yalancı bir de yamayıcısı yaşamış. Yalancı, yamayıcısını yanından hiç ayırmazmış. Çünkü söylediği yalanlar bazen itirazlarla karşılanırmış. İşte o zaman yamayıcıya iş düşer, yalancının gözünü kırpmadan söylediği yalanlarını anında yamar, inanılır hale getirirmiş.
Bir gün mecliste başköşeye oturan yalancı yine başlamış yalanlarını sıralamaya:
- Ben demiş, buraya gelirken gökten köpek sesleri geldiğini işittim. Kulakları patlatırcasına köpek havlaması geliyordu gökyüzünden..
İtiraz etmişler olmaz böyle şey demişler, gökten köpek sesi gelmez!
Hazır bekleyen yamayıcı hemen devreye girip yamasını yapmış:
-Arkadaşlar demiş, ben de işittim gökten gelen köpek seslerini. Kartalın biri yerden kaptığı köpek yavrusunu havaya kaldırmış götürürken havlayan köpeğin sesiydi!..
İtirazcılar olabilir diyerek susmuşlar.
Cesareti artan yalancı, yeni iddiasını da şöyle atmış ortaya:
-Köpek sesinde ne var ki, demiş. Ben gökten yumurta yağdığını bile gördüm. Bembeyaz yumurtalar yolda sağıma soluma birer ikişer dökülüyordu. Basmamak için atlayarak geldim buraya.
-Aaaaaa, demişler, bu kadarı da olmaz! Gökten yumurta yağmaz yeryüzüne?.
Bekleyen yamayıcı yine hemen imdada yetişmiş:
- Köpeği havaya kaldıran kartal var ya, işte o kartal bu defa da altında yumurtalar bulunan bir kuluçkayı yuvasıyla birlikte kaldırmıştı havaya. Dökülen yumurtalar kuluçkanın yuvasından dökülen yumurtalardı..
Dinleyenler bu defa da birbirlerine bakarak susmak zorunda kalmışlar.
Yalancının cesareti daha da artmış:
- Bunlar ne ki, demiş. Siz benim avcılığımı bir bilseniz asıl o zaman şaşırırsınız. Ben öylesine keskin nişancıyım ki, bir atışta kırk kuşu birden vururum havada. Hatta geçenlerde kırda avda iken bir atışta tam kırk tane kekliği birden vurdum gökyüzünde. Kuşların düştükleri yere varınca baktım ki, hepsi de kebap olarak pişmiş, hazır halde beklemekteler beni. Hem de yoğurtlusarımsaklı kebap halinde!.
Bu defa itiraz sesleri fazla yükselmiş:
-Hayır demişler, bu kadarı da fazla artık. Bir atışta kırk keklik nasıl vurulur havada, sen varıncaya kadar da düştüğü yerde nasıl ateş yanar da pişirilir, sonra da nasıl yoğurtlu sarımsaklı kebap olur da bekler seni?.
İşte bu sefer zorda kalan yamayıcı feryadı basmış:
-A birader demiş, diyelim ki, attığın saçmalı tüfekti, kırk saçma kırk kekliğe havada isabet etti, bir tane saçma da sekerek yerdeki çakmak taşına çarptı, çıkan kıvılcımdan da otlar tutuştu, kuşlar da yanan kuru otların üzerine düşüp kebap olarak pişerek önüne hazır hale geldi. Ama insaf et be kardeşim, dağın başında sarımsaklı yoğurdu ben nereden bulayım şimdi?..
.....
İşte burada deniyor ki, geçmişteki yamayıcılarda yine insaf varmış, bir yerde pes diyorlar; günümüzdekiler ise daha da ileriye gidiyor, 'sarımsak yoğurt ne ki, bol miktarda sos da vardı kebabın üzerinde!' demeye getiriyorlar. Yerin altından da üstünden de çuvallarla deliller çıkarılsa da pes etmiyor, hâlâ bir yama bulmaya çalışıyorlar..
(*) Bir köşe yazısından alınmadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)