![]() |
Atakule'nin çim terasından kule ve mavi tripatör |
BİRKAÇ yıldır Ankara'da olan üç blogger olarak hemen her hafta yeni bir yere gidiyoruz bir süredir. (KitapEylemi, Birgaripşeyma ve ben)
Ankara'ya dışarıdan, hele de denize kıyısı olan bir yerden gelenler için Ankara pek de sevimli değildir
genelde. Daha önce sık sık ziyaret ettiğimde de ısınamamıştım. Akrabalarım çok olsa da hep uzakta kalıyoruz ayrıca. Zaten kafa dengim akrabam da yok gibi:)Her neyse. Ankara'da ne yapılır nereleri gezilir diye instagram hesaplarını boşuna kurcaladım bir süre. Atakule ise bildiğin bir Avm ve sıradan bir kuledir, hele de manzarasının Ankara beton ovası olduğunu düşünürsek. Tıpkı Tophane'den doğru Bursa'ya baktığımda gördüğüm gibi.
Hele bu beton manzarası için 120 tl vermek fazla akıllıca değil, benim gibi biri için:) Ama mesele burada tam olarak bu değildi, mesele "mükemmelliyetçiliği" kırmak ve o anın getirdiği akışa karışabilmek, rijitliği bırakabilmekti.
Abarttığımı düşünenler mükemmelliyetçilik arazası yüzünden neler kaçırıldığını bilmeyen canlardır:)
Bu yaşımda halen cebelleşiyorum işte değişim için, tebrik edin.
Kafa dengi arkadaşlarla birlikte olmak, oturup kahve eşliğinde sohbet edip dertleşebilmek ise en güzeli. KitapEylemi'nin hediyesi Outliers'taki Roseto kasabası örneğindeki gibi, insana sıhhat veren şeydir bu.
Aslında Botanik Parkı'na gidelim demiştim. Dipdibeymişler Atakule ile. Seğmenler ve Dikmen gibi basamaklı eğri büğrü, engebeli bir alan ama sakinliği ve bu mevsimdeki yeşilliği ile güzel. Atakule'nin de bu manzarayı gören katlarından birine oturup sohbet etmek için gelebilirsiniz avm'ye. Yoksa ne işiniz olsun avm ile, kule ile:)
Kore lezzetleri tadalım bari, z kuşağından ne eksiğim var diyerek gittiğimiz Kore lokantasıyla ilgili notlar da Eylem'de. Valla "biz de hanbok giyeriz" diye beni kandırdılar, bir tek ben salındım ortada tombul Kore çakması olarak:)
Au revoir.
Not: Ruh sağlığımızı korumamız gerek...Mutlaka korumak gerek...
![]() |
Atatürk Botanik Parkı |
Ne iyi yapmışsınız. Artık bahar geldi. Açık hava mekanları çok güzel. Sevgiler.
YanıtlaSilSelamlar.
Silne güzel oluyor blog dostlukları :) ankara'da bahar ve sonbahar pek güzeldir yahu....
YanıtlaSilKesinlikle. Güzel parkları var Ankara'nın. Baharda yemyeşil oluyor, seviyorum:)
SilAnkara'yı ben de sevmiyorum hiç:) Ne iyi yapmışsınız, ben de inşallah önümüzdeki günlerde size katılmak istiyorum:)
YanıtlaSilBekliyoruz seni de:)
SilMahşerin 3 atlısını yayası olarak çıkmışız kuleye :) Bi kere Hanbok giydirmediler demen gari :D Çıbıklar iş göriy mi, çalışmaya başla yoksa bir sonraki capon restoranında pratikten bırakırım bak :) Haydi ben kaçar, kal sağlıcakla...
YanıtlaSilÇıbıklar süs için beybi, uğraşaman ben gari oynarnan:)
SilAnkara'ya pek ısınamayanlardanım bende, çok sevdiğim bir arkadaşım yaşıyor onun için gidiyorum arada ama dediğin gibi, görüm sürekli "Deniz" nedense. Ankara'dan başka yerde bu arayış olmuyor bende sadece orada bu ruh haline bürünüyorum.
YanıtlaSilDaha çok park, bahçe türü yerleri cezbediyor beni de :)
Ama dediğin gibi yanında kafa dengi birileri olduktan sonra avm de ki bir kafe bile en güzel yer oluyor aslında :)
Başkentimiz deyip bağrımıza basıyoruz işte:) Selamlar.
SilAnkara'ya her "mecburen" gittiğimde denizin olmadığını hatırladığım için nefes alamadığım anlar oluyor. Binalar kravatlı gibi, hadi bi daha gideiym şehri değil benim için Ankara. Ancak Ankara bi yana dursun, mükemmelliyetçiliğini kırmak için çaba göstermene alkış diyeceğim. Yazıda Ankara'dan çok dikkatimi çekti o nokta.. vaz geçme e mi?
YanıtlaSilSevgiler
:)) savaşa devam Mai'ciğim.
Sil