ENCELADUS GÖKTE

 

                                                                               ENCELADUS GÖKTE

                Yol kenarında mermer atölyeleri uzanıp giderken, dümdüz Afyon ovasının üzerindeki engin bulutları seyrettim.

                Yükselmiş, alçalmış yağmur bulutlarıyla dolu gepgeniş göğü seyrettim gelirken.

                Şehirdeyken asla fark edilmeyen gökyüzüne, o dümdüz, hasat edilmiş tarlaların ortasından bakmak... İkisi asla aynı değil. Şehirde gök yok, kuş yok, dal yok, yaprak yok, yıldız yok, üç dakikada batan güneş yok, üç dakikada batan güneşi seyredebileceğin bir yerin yok. Kapanmayan manzaralı diyerek trilyon liraya sattıkları dağ başı evlerde görürsün belki gün doğumunu ve gün batımını, ama dediğimin bu olmadığını biliyorsun sen.

                Sen, Nahit bey,

Cildehit Mermerciliğin sahibi Nahit bey, iki katlı prefabrik ofisinden başını çıkarıp şöyle baktın mı hiç ovaya? Ovaya baksan, düze çıksan, havadar yerlerde sporunu yapsan. Şu düğmeleri zor kapanan  slimfit takımın tam olacak üstüne üç kilo versen. Yakışsa da yakışmasa da illa son moda şeyler giyilecek değil mi Nahit Bey? Son moda olacak her şey. Gökdelenlerde oturmak gibi. Gökdelenlerde oturmak lüks ve elitlik sayılacak. Gökdelenlerde oturacak gösteriş düşkünü elitler için gökdelenlere yüzme havuzları mermerden yapılacak. Ooo, işin çokmuş senin. Söndür şu mereti, dokunuyor dedim kaç kere. Bırakman lazım, virüs de var, ciğerlerine bi' inerse... Bırakınca kilo mu alıyorsun? Hay Allah Nahit bey, zayıflık modası uğruna insan ölümü göze alır mı? Hiç değilse hazır dışarıda kesim yapılmıyorken pencereyi açıp havalandır odayı Nahit bey, ah, şu engin ovaya, ova üzerindeki alçaklı yüksekli bulutlara baksan bir başını uzatıp.

                Yemek salonunda, çocuk pubg oynadı yemek boyunca. Kimse de, oğlum bi' nefes al, demedi. Dümdüz Afyon ovasını görmüş müdür? Afyon ovası ve üzerindeki engin göğe derin nefesler alarak bakarken, Hadrianus'un, dolgun afyon başlarını seyreder gibi ovadaki bir kenti seyrettiğini bir tepeden, düşünmüş müdür? Sart ovasından ta buralara kadar, bağçalarında ballı kara incirlerin olduğu tapınakları kondurarak geçip giden halkları düşünmüş müdür? Sorduğum sorulara bak, abartmasam olmaz değil mi Nahit bey, çocuk daha ondokuz yaşında.

                Sağlık bakanlığından mesaj. İkinci doz aşınız için 28 gün sonra randevu vırt zırt. Ne olacağız Nahit Bey? Geçen aptal kutusunda gördüm, Kimsem Yok diye çevirmişler bir filmin adını. Sana güvenirim Nahit bey, niye güvenmeyeyim. Bugüne bugün resmi nikahlı eşimsin. Ülke kanunlarına göre ilk önce Allah, sonra sen, sonra evlatlar güvencemsin. Ama bak koskoca imparator ne diyor: İnsan yaşamı sınırlıdır, varlığı akışkandır, eğilimi belirsizdir, tüm bedeni çürümeye yatkındır, ruhu girdap gibidir, kaderi anlaşılmaz ve ünü muallaktır. Kısacası tüm beden bir nehir gibidir, ruh ise rüya ya da hülya gibidir: hayat savaşa ve bir yolcunun geçici konaklamasına benzer, ölümden sonra ün de unutulur. Bu yüzden bizi ne koruyup gözetecek? Marcus Aurelius sorusunun cevabını felsefe olarak vermiş, sen ne dersin? Ben ona dümdüz Afyon ovasından engin gökyüzüne bakmak diyorum şimdi, madem bedenler çürümelik, ün unutulmalık, hiç bir şeye ihtiyacım yok. Kızıl şahin mi o, bak işte, bu uçuşu artık nerde görsem tanıyorum, seksen doksan nefes verdim ama hâlâ süzülüyor engin gökte. Canımsın benim.

Canım dedim de aklıma geldi, kızıl şahin bu arada gözden kaybolacak kadar uzağa uçtu, yoksa aklımı ayırmadım an'ı yaşamaktan, ben artık çürümüş bedenleri, uçamamaktan boğulmuş insan ruhlarını, kafesteki tüm kuşları filan, kızıl şahin öyle güzel süzüldü ki...Dakikalarca seyrettim, kanatlarını çırpmadan, dakikalarca süzüldü diyorum. Pubg'de var mı süzülen bir karakter? Nahit bey, başını çıkar da şu kızıl şahinin süzülüşüne bir bak Tanrı aşkına.

Başın gözün hep orada. O ekranlarda. Yamuldun iyice. Dolar kurundan başını kaldıramıyormuş, hep ekonomideki yapısal sorunların çözülmeyişindenmiş bunlar, ah seni gidi Cilde oğlu seni, sıcak para memlekete akıyorken yani ceplerine, gözün yapısal sorunları görmüyordu değil mi, bakma bana öyle ters ters, şu kızıl şahinin süzülüşüne bak, ne olacak, kaç dakikanı alır ki.

Hadrianus da kim, senin oğlanın aklına takılmış, bilmediği bir pubg karakteri miymiş, yok daha neler oğlum, gerçi Hadrianus da büyük askerdi ama zevk için adam öldürdüğünü sanmıyorum, o olsa uçaktaki yüz kişiye yetecek bir ada bulurdu herhalde, en azından önce bunu denerdi. Oyunu öyle kurardı. Bi’ nefes al oğlum, bırak şu oyunu! Göğe bak demiş  şair ve Tanrı,  göğe bakma durakları kurun, semaya bakın ey kullar çevirin de gözlerinizi, bakmalık  gök mü kalacak seneye? Bak ne diyor babası, kalmazsa kalmasın, nasılsa yerleşilecek Satürn’ün uyduları varmış. Cidden mi oğlum?

                 Nahit bey, bakın neler de biliyor bacaksız, sorsan her şeyi bilir insan oğlu.  İyi de yavrum, Dünyayı terk edip başka bir yere gideceksin ama o da Dünya olacak, sen değişmedin ki, hırsınla, karanlığınla, bencilliğinle aynı insansın, aynı Nahit'in oğlu olacaksın. Çürüttüğün Dünyanı sırtında taşıyacaksın. Enceladus da çürüyecek.

                Öyleyse kimsem yok benim, kimsenin kimsesi yok, çürüsün Dünya.

Çürü Dünya, çatla patla bat.

Yok Nahit bey, depresyonda değilim, anlamadın sen.

Eskiden de böyleymiş, ben pek bilmiyordum doğrusu. Artık biliyorum. Korkma Nahit Bey, gayet iyiyim. Bir gün köyde (köyler vardı eskiden) akşam karanlığında dışarı çıktım. Helâ dışarıdaydı. (Tuvaletler dışarıdaydı eskiden) Çeşmenin başına vardım.  (Su elimizin altına kadar gelmezdi, biz suya giderdik eskiden) Su buz gibi, buz gibiydi. Parmaklarım birbirine yapıştı. (Soğuk kaynak suları akardı eskiden). Sonra, niyeyse, başımı kaldracağım tuttu: Gökyüzünde binlerce yıldız! Yanıp sönüyor, yanıp sönüyor! Birisi, yanındaki bakraca elini daldırıp yıldızları göğe serpmişti sanki. O an gerçekten öyle sanmıştım. Soğuktan donmamak için mecburen içeri girdim. O zamandan kaldı işte gökyüzü sevdası. Gece gündüz hep baktım. Anlatmıştım sana, unuttun mu, atmacalı, uçurtmalı bir göktü. Ama insan yine o insanmış. Yeyip bitirdiğinin farkında değilmiş işte. Zombi gibi, yamyam gibi işte.

"Shoot to kill, war machine, jack the ripper, kill spree, bonez crusher, immortal turk, morbid angel." Hangisi daha havalıymış? Ne bileyim ben, bana göre bu adlar havalı değil civalı. Yazık be oğlum sana. İnsan öldürmenin sanalı gerçeği olmaz ki. Kovboyculuk oynarken hep kızılderili vururmuş gerçi baban da, öyle deği mi Nahit bey? Yok canım, ne laf sokması, bilmiyorsun sanki beni, açık açık söylerim ben içimdekini.

Ovanın üstündeki gepgeniş ğöğe bak derim misal. Pat diye derim bunu.

Alçalmış, yükselmiş, beyazlı grili bulutlara bir bak. Bir daha kim, ne zaman görebilecek böyle enginini? Hem Enceladus'a kaç kişi sığacak Tanrı aşkına, hepitopu Dünya'nın onüçte biri kadar.

 

               

 

 

 

2 yorum:

  1. Bayılarak ve iki kere, sindire sindire okuduğumu beyan ederim. Ve ilaveten müthiş bir okuma keyfiydi derim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuza çok sevindim. Teşekkürler.

      Sil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)