Yine mi acı, hiç uslanmayız biz...

 Hele de Cem Seymen'in hikâyesinde paylaştıklarını, bütün bir manzarayı bütüncül olarak görünce dünden beri tuttuğum gözyaşlarımı bıraktım.


Bir mühendis olarak ağladım, bir insan olarak, bir Türk vatandaşı olarak, potansiyel bir depremzede olarak...

Halen yardım için kuyruklarda bekleyen güzel gönüllü insanlarımız olduğuna sevinemiyorum bile yeterince,

çünkü onca profesörün söylediğine, ünü dünyayı sarmış japon teknolojisinin varlığına, '99 depreminden bu yana geçen 23 yıla rağmen  hâlâ işi sadece Allahın emri napacağıza bırakan insanlarımız var. Eğer öyleyse hasta olduğunuzda ne doktora gidin ne ilaç için ne nane limon kaynatın. Allah (c.c) bize hastalığınıza, derdinize çare bulmaya çalışmayın demiş demek ki....

Depreme dayanıklı denilen evlerin yapı denetim firmalarının rüşvetle rapor imzaladığını bizzat müteaahhit  kuzenimden duydum yıllar önce. Daha ne diyeyim?

2 yorum:

  1. Liyakat toplumdan insan kazanır. Sadakat ise hükümetten para kazanır.

    YanıtlaSil
  2. bu ülkedeki en değersiz şeydir CAN, kaybının bahanesi fıtrattır, kaderdir...Çaresi, dediklerine göre, tevekküldür...
    Bugün izlediğim bir videoda, Japon bir uzman şunu gayet güzel tespit ediyor: "siz elleriniz açık, biz kapalı dua ediyoruz. Fakat bundan önce biz binalarımızı sağlam yapıyoruz!"

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)