.....................
Yıpranmış epoksi kaplamanın kara desenlerinden biri sıçrıyor
sandım; nem sineğiymiş. Bir elimde not defterim, diğerinde telefonum nefroloji
servisinin koridorunda bir aşağı bir yukarıyım. Sevgilim, ona sevgilim
demediğim için mesajlarıma cevap vermiyor. Boşuna ekranı kontrol edip duruyorum
saatlerdir.
Bu sabah, vizitlerde hocalarının
ardına ördek cücüğü gibi takılıp aralarında tıp dilinde vıdı vıdı eden asistanların
servisteki odalarına gittim, bana, derdimin ne olduğunu halk dilinde
anlatmalarını istedim. Allahtan birisi insana benziyordu da konuştu. Durumum
vahim değilmiş. İçim rahatladı. Yatağıma döndüm ve bütün ortak sosyal medyayı
kullanarak sevgilime, kendisine neden sevgilim diyemediğimi anlatmaya çalıştım.
Domuz gibi billiyor her şeyi ama ses vermiyor. Beni görmeye gelmeyecek misin
yoksa dedim. Saçmalama tabii ki geleceğim ama gelince bana sevgilim diyeceksin
dedi. Elimden geleni yapacağım dedim ama karşılık vermedi hâlâ. Erkekleri
anlamak çok zor. Beş dakikada bir ekrana bakmaktan gözlerim ve beynim yalama
oldu. Gaipten mesaj bildirim sesleri duymaya başladım.
Yeni stajyer hemşirelerden biri erkek. Ona birader demek
lazım diye yaptığım espriyi odada kimse anlamadı. Tansiyonumu ölçmeye
geldiğinde mahsus önüme doğru eğiliyor. Çok güzel kokuyor. Ben de elimde
olmadan derin bir nefes alıyorum hep. Parmakları
ince ve sıcak.
O sabah Süslü servise uğramıştı. Ali hoca bir hastasının sorununu
bulmuş. Teşhisi tam onikiden. Süslü de bugün
hooop, teşekkür ziyaretine. Diyaliz merkezine de adam arıyormuş. Buradan
hasta da aparıyordur kesin. Neyse. Anlatacağım hepsini. De, ne zaman istersem.
Sevgilim olsa "Aha da özgür kız modeli" diye taş atardı hemen. Kesin.
Hiç kaçırır mı haspam. Özgürlükten kastı bencilliğim ve başına buyrukluğum. Şu
erkekleri anlamak hakikaten çok zor. Sevgili olmadan önce "En çok bu
yönünü beğeniyorum, adeta tamamlıyorsun beni" de, iş karşıya geçince laf sok. Selim de zekâmı,
efendime söyleyeyim, kültürlü oluşumu beğenirdi; evlenince adımız çok bilmişe
çıktı üç ayda. Ben de üçüncü ayın sonunda üç defa boş ol dedim; boş ol, boş ol,
boş ol. Bitti gitti işte. Ne diyordum.
Özgür kız modeli diyordum.
Özgürlük hayatı kaymış bir kavram. Bu yüzden kimseye konuşma
hakkı vermiyorum özgürlük deyince.
Kocaman bir yalan. Bir tek o konuşabiliyor bunu benimle. Çünkü bu konu onun
uzmanlık alanı. Yani o öyle sanıyor. Abuk sabuk bir şeyler söylüyor. Ben de
karışmayıp susuyorum. Neden mi? Çünkü sevgili olmak bunu gerektiriyor. Ama
sadece bu ve bunun gibi bir-iki konuda. Fazlasına gerek yok. Popo kaldırır.
..............................
Lütfiye anneye "Çıkarken hepsini dövelim bu
hastabakıcıların. Sen ellerini tutarsın, ben kafalarına kafalarına
vururum" dedim. Nasıl güldü. Gülerken bir yerleri acıdı sonra. Yüzü
buruştu kadıncağızın. Pencere önüne yine gudubet güvercinler kondu. İkimiz de
guruldamalarına başımızı çevirdik. İçlerinden biri henüz yavruydu. O güzeldi
işte.
Pencereden görülenler içe aktarım yoluyla çırpınırlar;
genellikle. Genellikle kelimesi hiçbir dilde istatistiki anlam kabul etmez.
Metalik uçuş diyordum ki bildirim sesi;
Nihayet. Beni çok seviyormuş ama ben onu, onun beni sevdiği
kadar sevmiyormuşum. Bu denklem böyle çalışıyor ki dedim. Haklısın galiba dedi.
Sorumlu hemşire ve asistan bozmasıyla geçen olayı anlattım sonra. Arkadaş,
birbirinin kıçını kollamayı nasıl da öğrenmişler. Saydım, döktüm. Çok
küfürbazsın dedi bana. Haksız mıyım dedim, haklısın sonuna kadar fakat çok
küfürbazsın. Senin söylediklerinin bazılarını bir erkek olarak ben bu yaşıma
kadar söylemedim dedi. İyi dedim. Tamam dedi. Kapattık mesajlaşmayı. Aradı
yarım saat sonra. Seni çok seviyorum dedi. Ben de seni dedim.
İki gecedir ambulans sesinden uyuyamıyorum. Narlıdere'de
otobüs yakmışlar, dün de başka bir şeyler olmuş. Habire siren sesi, diken diken
oldum. O da gidip gelip pencereden acile baktı benimle. O arada da halletti
işte. Göz ucuyla baktım, suç ortağı olmamak için. Ama hani şu hastaneyi
personeliyle birlikte yaksalar, ben de
seyretsem, gram acımam, o haldeyim.
Nöbetçi hemşirelerin etekleri tutuşmuş, yüzlerinin alı al,
moru mor. Oh olsun zillilere. Hele de
İpek. O gün sorumlu hemşirenin yanında vır vır sayıyordun değil mi bana! Asıl
yarın Gökşen denen o sorumlu hemşire paçozunu görmek gerek.
Arıyor benimki. Seviyorum onun beni aramasını. Uzun süre küs
kalamamasını. Telefonu hep canım diyerek açmasını... Selim de seviyordu beni
ama böyle değildi işte. Belki ben ...... Bilemiyorum şimdi. Selim'in yanında
hep tetikteydim, her zaman gergindim.
Ambulansların biri gidiyor, biri geliyor. Bu kez çocuk
hastanesinin önünde bir kalabalık var. ........................Bu arada anlatıyor benimki. Uzun uzun, uzun
uzun ve uzun uzun anlatır hep, dinlerim, dinlerim de bir yerde kopuyor böyle
işte. Tehlikeli bir durum bir ilişki için; dinlemeyi bırakmak, dinliyormuş gibi
yapmak. Ama ne yapabilirim, iki haftadır bu hastane koğuşundayım ve ondan başka
arayanım yok. Kahve türlerini tecrübe edişi de bir noktadan sonra benim gibi
birini sıkıyor.
Hemşire Zeyno bana sesleniyor. İğne zamanı. Hemşireler
içinde bir tek o insana benziyor. Onu da hamile olmasına veriyorum; malum
hormonlar.
............................
Bu durumda olmasaydım, bu hastane köşesinde, kimsesizler
gibi bir başıma, günlerdir yatıyor olmasaydım yine böyle pervasız mı
davranırdım? Bu soru kafamı kurcalıyor bu sabahtan beri. Ama ne olacağım belli
değilken bu kadar ince düşünmek gereksiz. En son buna karar verdim. Yaşamak
istiyorum. Bağıra bağıra. İçimdekileri de.
"108 numaralı
odadaki refakatçi insan sağlığına ve bilime hizmet eden ilaç firmaları hakkında
güzel çıkarımlar yapmaya başlamıştı. Hani bir söz vardır, başına gelince
anlarsın diye. O da ancak somutluklar üzerinden düşünüp sorgulamalar yapabilen
biriydi. Düşündü ki "Çok hastasın, çaresiz bir haldesin. Birileri diyor ki
ilacı var bunun, nasıl seviniyorsun. Ama parayla satıyorlar sana bunu. O çareyi
alacak paran yoksa bilimin sana bir faydası dokunmuyor." Buradan
başlayarak devam etti. Şükür ki paraları vardı. Fakat bilim henüz babasının
hastalığına çare satamıyordu. Bu durumda paranın da sağlığa faydası yoktu. Ama
hani şimdi çok varsıl olsalardı özel özel hastanelerde koca koca profesörler
pervane olmuş, belki de acısını dindirmenin bir yolunu bulmuşlardı...Tıbbi amaçlı
beslenme ürünü şişesinin üzerinde yazan firma sloganına dışkıya bakar gibi
baktı."
..........................................
Eyvah, bu kez ipin ucunu kaçırdım. Evet demekle
kurtaramayacağım; dinlemediğimi itiraf etmem gerekecek. "Kusura bakma,
dalmışım." Kızmadı. İğne çok mu yakıyor canını diyerek hasta olmakla
otomatik olarak hak ettiğim ilgiyi bana geri veriyor. "Seviyorum seni." Doktor geliyor diyerek yalan söyledim. Kapatmam
gerekiyordu çünkü seni seviyorum dedikten sonra başka hiçbir şey söylenmemeli.
.........................
Güzel bir hikaye, (tümünü okuyamasak da belli oluyor:) kalemine sağlık...
YanıtlaSil:) Teşekkürler. Hikaye bitti gibi ama genisleyebilir de. Tamamlandigina karar verirsem tümünü yayinlarim:)
SilBir kadın neden sevgilim demez,diyemez?
YanıtlaSilValla benim bazı cevaplarim var ama en iyisi başka bir post'ta yazmak:)
SilBazıları gerçekten sevgi ve ilgisini kolayca sözlü ifade edemiyor. Bu onlar için birkaç sebepten zor. Bu kadarını söyleyebilirim:)
geçmiş olsun.
YanıtlaSilTeşekkürler ama hikâyedekiler bu iyi dileğe lakaytlar:)
YanıtlaSilGülümseyerek okudum. Bir hikaye okur gibi değil de, en iyi kız arkadaşı gelince aklındakini içindekini gördüğünü perdesiz anlatan bir dostumu dinler gibi sıcak ve kıkırdayarak dinledim yazdıklarını. Bazen kendine bil ne zor bir şeyleri söylemek
YanıtlaSilÇok beğendim
Sevgiler
En zoru hatta kendine söylemek. .. teşekkür ederim icten yorumun için:)
YanıtlaSilEvet, oldukça iyi. Final çok etkileyici. Hayriye Ünal bir şiirinde şöyle der, küçük bir katkı olsun diye paylaşmak istedim.
YanıtlaSil"Seviyorum denmez bizde, sevilen kendini bilir."
Selamlar İzmir'e
Teşekkürler. Hayriye hanım iyi sairdir.
YanıtlaSilAleyküm selam.