Bu kitap, ABD'de yaşanan, özelde 1990'larda hızlanan "muazzam medya tekelleşmesinin", bireyin
ABD demokrasisindeki rolünü nasıl kıskaç altına aldığını, toplumu manipüle
ettiğini gösteriyor: Aman Allahım, Amerikan medyasının nasıl çifte standartlar
uygulayarak beyazı kara, karayı beyaz yaptığını mı dersin, (mesela: kimya ve
biyo-mühendislik lobileri sayesinde yeni kimyasal ya da genetik ürünlerin
bilimsel zarar-etkileşim raporlarının etkin olarak yaptırılmaması, yapanların
da "komplocu" sıfatıyla medya tarafından hasır altı- göz ardı
edilmesi, Vietnam,Nikaragua- Guatemala, Laos, Kosova vb. yerlerdeki savaş ve
katliamların, ABD medyası tarafından hükümet lehine olup olmadığına göre haber konusu yapılıp yapılmadığı, Ağca'nın
Papa suikastinde KGB destekli Bulgaristan suçlamasının fos çıkmasına rağmen
bunun medya tarafından sürdürülmesi, karşı tepkilere belirli ölçülerde izin
vererek demokratik görünüm verme hilesi, her medya kuruluşunun "kendi
uzmanlarını" belirleyerek haberleri sadece onlara yorumlatmaları…)medya sahiplerinin aynı zamanda dev
holdingler olduğunu mu, reklam verenlerin büyük patronlar olduğunu mu
dersin….üf, anlatamıycam !
***
Diyerek heyecanla anlatmaya başlamışım bu kitabı geçen
yıl. Ağustosta bitirdim bu tuğla kitabı
ama ilk baştaki hevesim, kalmamış anlatmaya. Daha çok bir karamsarlık
…Zira bahis konusu sadece ABD imiş gibi dursa da aslında tüm dünyayı ilgilendirdiğini bilyoruz... Kısaltmaya çalışarak bahsetmek istiyorum biraz:
"1990'dan beri yaşanan muazzam anlaşmalar dalgası ve
hızlı küreselleşme, medya endüstrilerinin daha da fazla tekelleşmesine yol
açarak sadece 9 ulusötesi grupta
merkezileşmesine yol açmıştır: Disney, AOL Time Warner, Viacom (CBS'in sahibi), News
Corporation, Bertelsmann, General Electric (NBC'nin sahibi), Sony, AT&T-Liberty Media ve
Vivendi Universal. Bu devler, dünyadaki
başlıca film stüdyolarının, TV şebekelerinin ve müzik şirketlerinin tamamına
ve önde gelen kablolu kanalların,
kablolu sistemlerin, dergilerin, reklam yayını yapan belli başlı TV
istasyonlarının ve kitap yayıncılarının önemli bir bölümüne
sahiptir. Bunların en büyüğü olan ve yeni birleşen AOL Time Warner, önde gelen
internet portalini geleneksel medya sistemine davet etti. On beş
firma daha sisteme eklendi; böylece ABD yurttaşlarının büyük çoğunluğunun yaşadığı medya deneyimlerinin neredeyse tamamını iki düzine firma
denetlemeye başladı. Bagdikian şu sonuca varıyor: " Şirket çıkarları
iç içe geçen ve birleşik kültürel ve politik değerlere sahip olan bu firmaların
elindeki muazzam güç, bireyin ABD demokrasisindeki rolü hakkında rahatsız edici
soruların sorulmasını da beraberinde getiriyor." (s.17)
Medya dünyasına hakim olan 9 devin - GE hariç- hepsi medya
içinde büyük çapta holdingleşmeye gitmişler ve içerik kadar dağıtımda da büyük bir rol
üstlenmişlerdir. Bunlardan 4 tanesi
-Disney,AOL Time Warner, Viacom ve News Co.- başka şeylerin yanısıra filmler,
kitaplar,dergiler,gazeteler, TV programları, müzik, videolar,oyuncakalr ve
lunaparklar üretir; tv, radyo
yayıncılığı ve kablolu sistemlere sahip olmaları, parekende satış mağazaları ve
sinema salonları zincirleri sayesinde yaygın dağıtım olanakları vardır. Aynı
zamanda haberler, zaman zaman araştırma raporları ve belgeseller de
hazırlarlar. Fakat bu pop kültür devlerinin liderleri daha çok ABC
televizyonundaki Who Wants To Be A Millionaire?
Ve CBS televizyonundaki Survivor gibi büyük seyirci kitlesi
toplayan ve çapraz satış sinerjilerini mümkün kılan Disney'in Lion
King'i gibi filmleri içeren eğlence sektörüyle ilgilenirler.
Hatırlatayım, bu bilimsel bir kitap. Kitabın girişinde tezleri ve kurdukları modeli şu şekilde anlatıyorlar:
"Bu kitap, bir "propoganda modeli" adını verdiğimiz, içinde faaliyet gösterdiği temel kurumsal yapılar ve ilişkiler bağlamında ABD medyasının performansını açıklamayı deneyen analitik bir çerçeve üzerinde yoğunlaşmaktadır… Bizim görüşümüze göre diğer işlevlerinin yanı sıra, medya kendisini denetleyen ve finanse eden güçlü toplumsal grupların çıkarlarına hizmet eder ve onların lehine propoganda yapar."
.....
"… Medya
kendisini denetleyen ve finanse eden güçlü toplumsal grupların çıkarlarına
hizmet eder ve onların lehine propoganda yapar. Bu çıkarların temsilcilerinin öne çıkarmak istedikleri önemli
gündemleri ve ilkeleri vardır ve medya politikasının şekillendirilmesi ve
dayatılması açısından oldukça elverişli bir konuma sahiptirler. Normal olarak
bu, kaba müdahaleyle değil, uygun
çizgide düşünen personelin seçilmesi, editörlerin ve çalışan gazetecilerin kurum politikasıyla uyumlu öncelikleri ve haber değeri kriterlerini içselleştirmeleri
sayesinde başarılır."
Dedikten sonra
modellerindeki faktörleri
sıralıyorlar :
*Mülkiyet ve denetim (medyanın sahipleri kimler, onları
denetleyenler kimler?)
*Diğer belli başlı finansman sağlayanlara (başta reklem
verenler) bağımlılık
*Medya ile haberi yapanlar ( medya çalışanları, haberciler ?)
* Haberleri tanımlama ve ne anlama geldiklerini açıklama
gücüne sahip olanlar arasındaki çıkar ve ilişkiler
Bu ana yapısal faktörler dışında:
*Medyanın haberleri ele alış tarzından şikâyetçi olma,tepki üretimi (arada bir öyle sesler çıkar
kendi içlerinde, aa bakın biz özeleştiri de yapıyoruz diyerek ama yine aynısına
devam)
* Haberlerle ilgili görüşü teyit edecek "uzmanlar" tayin etme.
*Medya personeli ve seçkinler tarafından kabul edilen, ama
çoğu kez halkın karşı çıktığı temel ilke ve ideolojileri belirleme yeteneği. (Flak;
flug abwehrkanone: karşı tarafı geri adım attırmaya zorlayan sert eleştirellik)
* Gazetecilerin, neleri
haber değerine sahip gördüklerinin çeşitli teşvik, baskı ve
sınırlandırmalarla belirlenmesi…
Yazarlar, burada bu faktörlerin medya üzerinde % 100
denetleyici olmadığını ve her zaman basit, homojen sonuçlar üretmediklerini
ekliyorlar. ABD kitle medyasında, belli
ölçüde muhalefete ve haber akışına izin verildiğini herkesin bildiğini ancak bu
tür muhalif haberlerin ve aykırı bilgilerin her zaman belirli bir sınırda
tutulduğunu söylüyorlar. (S.16)
Yine şunları ekliyorlar:
"Belirtmeliyiz ki biz burada medyanın halk üzerindeki
etkilerinden değil, medyanın yapısından ve performansından söz ediyoruz. (…)
halkın çıkarları seçkinlerinkinden ayrıldığı ve halk kendi bağımsız haber
kaynaklarına sahip olduğu ölçüde, resmi çizgiden yaygın olarak kuşku duyabilir.
Bununla birlikte, burada uygulamak istediğimiz nokta, propaganda modelinin,
medyanın yaptıklarını şekillendiren güçleri tarif ettiğidir; bu medyadan
yayılan her propagandanın her zaman etkili olduğunu ima etmez. "
Kitabın bu baskısında, ilk yayımı üzerinden geçen 15 yıl için
güncelleme yapılmış ve modelin geçerliliğini koruduğu görülmüş. Ve örnek
olayları da aynı şekilde gözden geçirip güncellemişler. Bu 55 sayfalık giriş bölümünden birkaç
alıntım daha var. Kitabın diğer bölümleri ise örnek olayların incelendiği
bölümler:
İlgimi çeken, Türkiye'nin Amerika'nın uydu ülkesi olduğunun defalarca söylenmesi. Kürt probleminde
yaşananların (1990larda) etnik temizlik olduğunu söylemesi. Clinton'ın ise bunu
dikkate almadığı - haliyle ABD medyasının da-
Yine 80 darbesinin faşist bir darbe olduğunu söylüyor ve
CIA'in bunu yapanları "bizim
çocuklar" diyerek asla kınamadıklarını ekliyorlar!...
Yine Ağca ile
ilgili kısımda Uğur Mumcu'nun , o
döenmki CIA Türkiye şefi olan P. Henze'nin tüm gerçek dışı çıkarım ve
bilgilendirmelerine anında yazılarıyla karşılık verdiğiydi. Öyle ki Mumcu'nun
katledilmesinde CIA parmağı olabileceğini bile düşündüm buraları okurken.
Mumcu'nun gerçekten derin ilişkileri keşfettiği ve bunların açığa çıkmaması
için öldürüldüğüne bir kez daha aklım yattı…
Bir diğer şey, değerli
değersiz kurbanlar ayrımı. Bunu dünya medyasında olduğu gibi ülkemizde de
görüyoruz zira. Farkında olduğum bu olgunun desteklendiğini görmek şaşırtıcı
oldu ilk anda.
Amerikanın "seçkinlerinden" ve bunların yönetimde olmalarından, çıkarları
doğrultusunda politika yaptıklarından da sürekli bahsediliyordu.
İnsan kendisine olan saygısını kaybetmek istemiyorsa eğer, her durum ve şartta vakur bir duruş sergileyebilmeli.. Doğruya bedel biçmeyen insanlar hayatları pahasına savunmalı ki ( Uğur Mumcu gibi....) dünya bütün bu çirkinliklerden seviyesizlikten arınabilsin.. Paraya, mevkiye, güce tamaht edip, ruhunu satan bireyler olduğu sürece, onları maşa gibi kullanan devletler de olacaktır.. Sonrasında Afganistan'dan tut, Vietnam'a kadar, Irak'tan tut, Mısır'a kadar insanlığın ayaklar altına alındığı, zulmün at başı koştuğu utanç sahneleri hiç eksik olmayacaktır ne yazık ki...
YanıtlaSilKitabı henüz okumadım, ama ilgi çekici olduğu, göz açıcı olduğu açık. İyi de insanın gözleri açılınca görülen ne? Bir karabasan, çokluk. Medya kamusal rıza imalatçısı. Gerçek bilgiye erişim, bunca bilgi kirliliği içinde gerçekten zor. Üstelik erişmek isteyen kim? Eğlence dünyasının sunduğu sınırsız eğlence aldatmacasından kendini çekip kurtarmak isteyen çok insan var mı?
YanıtlaSilcan alıcı soruyu sormuşsunuz...
SilBatı kapitalizmi kendi menfaatlerini fütursuzca koruduğunu açıkça beyan eder ve birileri çıkıp, onları eşbaşkanları olduğunu söyler.
YanıtlaSilNe yaman bir çelişkidir. Eğlence dünyası, yine bu tekellerin zihinsel psikolojik hareketi olarak yıllardır devam eder. Uyut ve yönet!
Yarışma programlarından tutun da dizilere kadar ve hatta eskiden futbol, ezilmiş halkların tek eğlencesi iken, şimdi büyük bir sömürü aracı olarak emperyalizmin güdümündedir. .. büyük bir kapitalist endüstri haline dönüşmüştür, tıpkı diğer sektörler gibi.
Dostlukla...
derdin ne kızım ya bu kadar uzun yazılır mı? zaten gözler okuyamaz oldu! sen bana özelden kısa özet geç, yüz tıklamayı aşmasın yazın.:P
YanıtlaSilOldu, gözlerim doldu. İstersen bir mini seminer vereyim bu konuda, daha pratik olur :p
Silsen öykümden haber ver önce :)