Eğer uygulayabilirsek, bundan
sonra her ay değişik bir sanat-edebiyat dergisi alıp burada paylaşacağız. Bu
minvalde, yazmaya geç kalsak da, ocak ayının dergisi İtibar oldu.
İtibar'ı, şiirleriyle hasbel kader tanıştığım İbrahim Tenekeci yönetiyor. Derginin
dosya konusu öykücü Cemal Şakar.
Şakar'dan henüz hiçbir şey okumadım ama röportajda verdiği cevaplara göre, son
dönem hikâyelerinde, benim de okumayı ve yazarken kullanmayı sevdiğim postmodern etkiler var. Gelenekçi diye
kabaca etiketleyebileceğimiz bir gruptan böyle öykülerin çıkması bence iyi bir
şey J
Dergideki şiir ve öyküler
beni tatmin etmedi açıkçası. Kötü değillerse de beni yakalayan bir şiir ve öykü
göremedim. F.Barbarasoğlu ve R. Özdenören'inkiler iyiydi, zaten adları belli yazarlar :) Bir de Arif
Hasan Kaya'nın adı kötü içi daha iyi öyküsü vardı. Elif Sena Öztürk'ün hikayesi ise ortalardan
itibaren pöf dedirtti, güzel başlamıştı oysa ki.
Lütfi Bergen'in
Kapitalizmin Dönüşümü ve Anadoluculuk makalesini okudum. Diğerlerine karşı, ilk
satırlardan sonra okuma isteği duymadım. Haa, bir de Serdar Aslan'ın Goddard
hakkındaki yazısı hoşuma gitti.
Şiirler ise bir
şairin deyimiyle "şiir damarı olan ancak çalışılması gereken"
şiirlerdi bence. Bir de şu "güncel ve popüler olanı da şiire katma ya da konuşma diliyle yazma" meselesini sevmiyorum ben pek, kıvam meselesi çünkü, Didem Madak yazımda söylemiş olmalıyım.
Tarık Tufan
ve İsmail Kılıçarslan
-yanılmıyorsam- bir zamanlar Meksika Sınırı programını yapan grubun elamanları.
Gece yarıları, yorganın altında radyoda frekans frekans dolaşırken,denk
geldikçe dinlerdim, yıllar önce… İkisinin de verimleri hoşuma gitti:
Tarık Tufan'ın Kaleyi Feda Etmek başlıklı yazısından:
Dalgınlara Öğütler'den
* Evden çıkarken unuttuğun
bir şey olup olmadığını düşünme. Unutmuşsundur. Zihnini başka şeylerle meşgul
etme; bir vicdanın var ve eğer sahiden yanındaysa dışarı çıkabilirsin.
*O durak göğe bakma durağı
değil. Keşke olsaydı ama değil. Bu kadar otobüsü kaçırırsan, artık yetişmen
gereken bir işin de olmayabilir.
*Pahalı eşyalar,aksesuarlar
alma. Nasılsa bir yerde bırakacaksın. Pahalı, bol aksesuarlarla donatılmış,
kalabalık bir hayat sürme. Nasılsa onu da bırakacaksın.
*Renkli, yapışkanlı
hatırlatma kâğıtlarına ne yazarsan yaz, yine unutursun. Bir meselen varsa
yarasını taşıyacaksın. Yara, dalgınlığa gelebilir bir şey değildir.
Seyirci ve Şahit'ten
İnsanlara düşen rol seyirci
olmaktır. İnsan ne kadar seyirci kalırsa o kadar az yaşar. (…)
İsmail Kılıçarslan'ın Şiire Benzeyen Metin şiirinden:
Senin de gecelerin benimkiler
gibi sıkıntıdan mı yapılı
Taşranın tartışmasız
boşluğunda kıpırtısız, neşesiz, kimsesiz
Senin de kaderin benimki gibi
daralan damarlardan mı örülü
Ambulanslar gibi telaşlı,
gibi zamansız, gibi çokça ölümlü
Benim uzak çocukluğumda
göveren kayısılar ve bir sarı kamyon
Benim uzak çocukluğumda arsız
bir iştiha, yerli yersiz sevinçler
Alıngan bir gökyüzü, alımlı
bir bahar, nasırlı isa ile nasıralının farksızlığı
Şarlak bir yerin değil bir
bitimsiz günün ismiyse tam da bu yüzden
(…)
Bu öğütleri tuttum... Yani beğendim :))) Durağa gidince göğe değil, yere bakacağım...Bakalım otobüs kaçıyor mu kaçmıyor mu ..
YanıtlaSilbakalım:)
YanıtlaSilDergi paylaşma düşüncesi çok hoşuma gitti..
YanıtlaSilBilmediklerimizi öğrenmek, yeni bir şeylerle tanışmak güzel olacak..
Tarık Tufan'ın satırlarındaki dalgınlardan biri de benim..
Zevkle okudum yazının tamamını..
Mümkün olsa yazının tamamını yayınlardım ama çok zahmetli bir iş:)
Sil