Dün kafamı toplamak için kısa bir yürüyüş sonrası trene atlayıp Cebeci'ye geldim. Buradaki uğrak yerim Figen kafeye.
Dünya ve ülke olaylarıyla durup
durup sarsılan zihnimi ve ruhumu -yine- içine düştüğü bu sallantıdan kurtarmak
ve kendimi bir yere sabitlemek için zamanın acıyla ve tecrübelerle yoğurduğu bilgelerden
süzdüğüm cümlelere geri dönüyorum.
Onları çok sık tekrarlamam ve
unutmamam gerek, yoksa insanların bu çılgınlıklarına, bu zalimliklerine
dayanmak mümkün olmayabilir.
Salep istiyorum garson kızdan.
Caddeye doğru oturuyorum, trafik akıp gidiyor, kafede her zamanki gibi güzel
müzikler çalıyor, içerisi kalabalık, yurtiçi kargo kıyafetiyle bir kurye, elindeki
buharlar çıkartan karton bardaktan bir yudum alarak yürüyor. Bir yerlerde
insanlar zulme uğruyor ama hayat devam ediyor. Böyle bir hayatı yaşamak da
aslında çok acıklı.
Benim gibilerin içindeki boşunalık
duygusunu artırıyor şu dünya. Bütün bunlara rağmen yaşamak, yazmak… Füsun Akatlı
nasıl yazmıştı: “… yazarak hayatı sindirilebilen ruhlar.” Bunun gibiydi galiba. Clarissa Estes’in şu
sözüne rastlıyorum defterimde:
Acı çeken dünyanın çığlıklarına mütemadiyen
tek bir kişi yanıt veremez. Feri kesilir.
Ve devamında bir sürü başka
düşünceler.
Aylardır üzerimdeki tuhaf kılıf
biraz yırtılmış gibi. Soğuk ama güneşli havada yürümeye karar veriyorum. 130
liralık salebin parasını ödedikten sonra Kurtuluş Parkına doğru ilerliyorum. Yarın
kar beklendiğine inanamıyor insan.
Yarını bırak diyorum kendime. Şimdi
şimdi şimdi.
Dönüşte eşim beni istasyonda bekle, eve birlikte dönelim diyor telefonda. Soğuk ama mecbur bekliyorum onu. Sihirbaz gibi birden çiçekleri çıkartıyor önüme. Cerbereleri görünce nasıl yüzüm aydınlandı.
….
Bugün kar… Okulların tatil
olacağını gece ani bir haberle öğreniyoruz. Kardeşim ve ailesi bizde. Doğum
günümü kutlamaya gelmişler canlarım benim. Diyorum ki artık kadının 45’ten
yukarıya çıkmadığı yaşlara geldim. Gülüşüyoruz. Erken kalkıyorlar yarın
çocukların okulları var diye. Yolda haber alınca bize de haber veriyorlar,
bir öğretmen de bizim evde var çünkü.
Sabah erkenden uyandım, her yer kar... 11 nisandayız, onca güneşli günden, kısa kollularla gezilen günlerden sonra kar ... Olsun bakalım... Kahveye çağırdığım komşumun minik çocukları da geldiler. Hep beraber parka indik sonra. Hayatımdaki üçüncü karadan adamımı yaptım. Tıpkı öncekiler gibi 15
santimlik cüce bir şey oldu ama olsun. Çam ağaçlarının üzerinde biriken karları
seyrettim. Yaprakları üzerime silkeledim çocuklar oynarken. Ayrıldım onları cıvıl cıvıl çocukla dolmuş parkta bırakıp. Cevaplamam gereken bir mail var, hadi iş başına derken
içimde garip bir duygu…
Bill Nigh’ın oynadığı Yaşamak
diye bir film var. Filmin son sahnesinde, karlı bir akşam, çocuk parkındaki
salıncakta sallanarak bir şarkı söyler Bill Nigh.
İşte onu düşünün ve bu yazı da
böyle bitsin.
Merhabalar.
YanıtlaSilKüresel ısınma ve iklim değişikliklerini yoğun bir şekilde yaşadığımız şu günler; iç huzurumuzu daha da huzursuz etmeye devam ediyor. Gerçekten yürekler acısı durumlarla karşı karşıyayız. Şu ülkede, ülkenin her şeyinden faydalanan tuzu kuru olan bir azınlık var. Gayrısının günleri hep mücadele etmekle ve ağlamakla geçiyor. Ama kimsenin de silkinip uyanmaya ve üzerine düşeni yapmaya gayreti yok!
Demek dün trene binip Cebeci'ye gittiniz. Ben de Sincan'dan trene binip, Kayaş'a kadar giderim. Bazen ara istasyonlarda iner etrafı incelerim. Geçenlerde ben de Demirlibahçe'yi dolaşmıştım.
Selam ve saygılarımla.
Her zamanki gibi çok güzel özetlediniz.
SilAynı treni kullanıyoruz demek ve çok yaklaşmışsınız bize, Demirlibahçeden bir durak sonra inerseniz bir çay içmeye beklerim:)
Ne güzel bir sahnedir ama o... Doğum günü kutlu olsun. Nisan'da doğmak güzeldir, şahanedir.:)
YanıtlaSilO sahne bayağı içime işlemişti benim...
SilNisan her şeye rağmen güzel beya, teşekkürler.
sanki benim içimi de dökmüşsünüz bu yazınıda..sevgiler..
YanıtlaSilDuygudaşların olduğunu görmek de sevindirici. Selamlar.
SilBen bu yazının üstüne “Tutto Passa!” demek istiyorum. Bugün bir arkadaşım Napoli aynı bizim Adana diye gönderdi öyle hoşuma gitti. ben de sana göndereyim. https://vimeo.com/953000145?share=copy
YanıtlaSilBenim çocukluğımda üsküdarda kayalıklardan denize girerdik. Bana da onu hatırlattı.
Bazen herşey için çok geç kalınmıştır ve üsküdar atlar ve sahipleriyle dolmuştur artık denize girmeyi bırak sahilde iki yudum güneş alacak bir bank bile kalmamıştır sana. Asabın bozulur. Ama güneş orada, deniz orada, kız kulesi hala duruyor. Hayat acısıyla tatlısıyla geçiyor. ‘tutto passa’ yani herşey geçer! Ama önce bi ‘geçmiş olsun!’ demek lazım. Biz orda hiç yokuz mesela… Buradan başlarsak; yani geçmiş olduğunu kabul ederek; ve hep aynı teraneyle kendimizi kandırmazsak belki geçer.
Aynen böyle; bu da geçer ya hu demeli. Neyse ne'dir icabında. Videonun içine giresim geldi yalnız:)
Silnice umut dolu, sağlıklı senelere...
YanıtlaSilİnşallah. Teşekkürler.
SilKitabınızı tebrik ediyorum bol okurlu olmasını dilerim. Sevgili arkadaşım Yurdagül' ün hesabında gördüm. On yıldır blog dünyasının içinde olmama rağmen hala bilmediğim bloglar bulabilmek beni mutlu ediyor. Blogları sosyal medyaya tercih edenlerdenim . Deli kızın bohçasından sevgiler ☺️
YanıtlaSilTeşekkürler. Blog dünyası hâlâ çok geniş. Selamlar.
Sil