TURŞU SUYU



O zamanlar  otomobillerin geri görüş kameraları yoktu, tablet bilgisayarlar da. Anla işte, cep telefonu diye bir şey de yoktu.

Tozlu sokaklarda, sümükleri aka aka koşup oynayan çocuklar, bir bahçeye düşen topu almaya korkan çocuklar, adım atıp adam seçen takım başları çocuklar vardı. Uğurböceklerini kibrit kutularında toplayan, kapari çiçeklerinin pistilini koparıp ucuyla avucuna bir-iki harf karalayan çocuklar vardı. Birilerinin uzaktan kumandalı arabalarını kıskanan çocuklar avunsunlar diye, burnu delinip ip geçirilmiş plastik arabalar ve o ipleri utanarak çeken çocuklar vardı.


 Dondurmacı seyrek gelirdi. Ama turşucu her yaz akşamüstü bütün sokaklardan geçerdi.

 Süleyman küçüktü. Büyük çocuklar Hüseyin amcalarını gördü mü koşarak çevresini sararlardı. Dakikada biterdi turşu, suyu bile. "Turşu 25 kuruş, suyu 10 kuruş." Süleyman'a babası daha hiç para vermemişti.

 Tıknaz, ağarmış saçlı, ağzında birkaç dişi kalmış turşucu. Eprimiş, yel değince uçuşan elbiselerinin içinde, değseniz yumuşacık etlerinde elinizin kaybolacağını sandığınız, akşam olunca keçilerine dönecek turşucu.
           
  Süleyman hep ağlardı eve dönünce. Annesine bir şey demezdi. Demezdi ve ertesi günler de hep parasız, hep arkadan bakakalırdı. Bilseydi annesi 10 kuruş vermez miydi kuzusuna? Verir miydi?


  Hüseyin amcaları, parasız turşu suyu vermedi hiç çocuklara. Keçilerine ot filan alması, sütlerini sağıp satması ve kızlarına okul harçlığı yapması gerekirdi. Çocuklara gülümser ama parasız turşunun suyunu bile vermezdi. Süleyman'ın, bu yüzden, el arabasının arkasındaki kuyruğa ulaşsa bile hiç şansı yoktu. Bir gün, abisi de koştu turşucunun peşinden. Süleyman umutlandı. Bağırarak koştu o da. Abisi turşunun suyuna yetişmişti. Su bardağı içinde kırmızı biberli turşu suyu. Geldiğinde yarılamıştı bardağı. Abi, dedi Süleyman sevinçle. Aldırmadan kafasına dikti abisi. Hüseyin amcasına geri uzattı bardağı, az önce yığınla çocuğun yaptığı gibi. Turşucu, onu, kullanılmaktan çizilmiş, bulanıklaşmış diğer kirli bardakların yanına koydu. 

4 yorum:

  1. Güzel bir öykü..Kendimi bir an çocukluğumda buldum..Ege'de meşhurdur turşu suyu.Kaybettiğimiz tatlar.Ya salatallık satan insanlar ve salatalık kokuları.Kokuları da kaybettik.

    YanıtlaSil
  2. eski lezzetler gerçekten yok...

    YanıtlaSil
  3. çok güzel,hoş bir öykü..yüreğine sağlık nardacım..

    YanıtlaSil

Ölümü görün yazın bir şeyler, üşenmeyin.
E, üşenmeyin dedik ya:)